Beyaz Saray ve Pentagon arka arkaya yaptıkları açıklamalarla Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarıldığını duyurdular.
Türkiye, Rusya’dan aldığı S-400 savunma sisteminin ekipmanları Ankara’ya ulaşmaya başladıkta sonra, ABD’den ilk yaptırım kararı da F-35 projesi konusunda geldi. Arkasından, ABD’nin hasımlarına uygulamak üzere belirlediği ekonomik yaptırım listesinden seçilecek bir paket gelecek.
Oysa, Japonya’da yapılan G-20 zirvesinde Trump-Erdoğan görüşmesinden sonra yapılan açıklamalar ABD tarafının yumuşadığı yönündeydi. ABD Başkanı Trump, Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemini eski Başkan Obama’nın satmadığını, bunun adil bir durum olmadığını belirterek, Türkiye’ye hak veren bir açıklama yapmıştı. Bununla da kalmayıp, ABD’ye döndükten sonra bakanlarıyla toplantısında Türkiye’ye haksızlık yapıldığını belirtmiş ve Erdoğan’la ilişkisinin çok iyi olduğunu vurgularken Rahip Bronson’un bırakılması ricasını Erdoğan’ın yerine getirdiğini belirtmişti.
Trump’un bu açıklamaları Ankara’yı ABD yaptırımları konusunda iyimserliğe sevketmiş, hatta “hem S-400 alıp hem ABD’nin ağır yaptırımına uğramamak gibi” başarılı bir diplomasi yapıldığı havasına girilmişti.
Ancak Trump’un Türkiye’ye hak veren açıklamalarının üzerinden 48 saat geçmeden Beyaz Saray ve Pentagon, ABD Başkanı’nın sözleriyle hiç de uyumlu olmayan Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarıldığı kararını ilân ettiler.
Daha önce de örneklerini gördüğümüz “bu ne perhiz bu ne lahana turşuşu” hali bir kez daha yaşandı.
Şimdi, ABD yönetiminin CAATSA ekonomik yaptırımlarından Türkiye için nasıl bir demet seçeceğini bekliyoruz.
ABD’nin F-35 kararından sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Japonya’da “ekonomik yaptırım sözü duymadık” açıklamasının doğurduğu, “belki de sadece askeri yaptırım olur, ekonomik yaptırım olmaz” beklentisini sürdürmek için bir neden kalmadığını kabul etmek gerekir.
Şunu ifade etmek gerekir ki, ABD Başkanı Trump’ın sözlerine bakarak bir beklentiye girmemek gerektiği artık net olarak anlaşılmıştır. Eğer, “iyi polis, kötü polis” oyunu oynanmıyorsa, Trump ne derse desin, ABD’nin “müesses nizamının” dediği oluyor. ABD yönetiminin verdiği kararlar, Trump’ın sözleriyle uyuşmuyor. Daha önce yaşadığımız gibi yine böyle bir durum yaşıyoruz. Trump, devlet adamı ciddiyetine sahip, sözü senet sayılacak bir lider değil. Bu bir kez daha anlaşıldı.
TÜRKİYE’NİN KARARI
Türkiye, ABD’nin Patriot hava savunma sistemi satmaması üzerine, Rusya’dan S-400 almaya karar verdi. ABD, Türkiye’yi bu kararından vazgeçirmeye çalıştı, Patriot satmayı önerdi. Türkiye, bu öneriyi değerlendireceğini söyledi ama S-400 almaktan da vazgeçmedi. Zaten vazgeçseydi bu, itibarını zedelerdi.
Türkiye’nin S-400 ihtiyacı ve satın alma kararı, bunun ulusal fayda-ulusal maliyet hesabının nasıl yapıldığı, nasıl bir araştırmaya ve değerlendirmeye dayandırıldı ayrı bir tartışma konusu. Ancak, bu karar verildiğine ve uygulandığına göre, artık bundan dönüş olmaması gerekiyordu, nitekim de olmadı.
Ancak, süreci ABD Başkanı Trump gibi Türkiye tarafının da doğru yönettiği söylenemez. Böyle önemli sonuçlara yol açacak bir kararın, ABD’nin tepkisini hafifletmek için “Patriot da alırız, Boing de alırız, Rusya’dan alırız, ABD’den de alırız” gibi “esnaf kurnazlığı” ile sonuçlandırmak da mümkün değildi. Nitekil de öyle oldu.
Dış politika devlet ciddiyetine en fazla ihtiyaç duyulan alandır.
Türkiye bu ciddiyetle hareket etmelidir.
DIŞİŞLERİNİN PKK VURGUSU
Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Türkiye’yi F-35 projesinden çıkartması kararına karşılık bir açıklama yaptı. Bu açıklama, iktidara yakın medya tarafından “ABD’ye sert yanıt, ağır yanıt” gibi ifadelerle sunuldu ama açıklama “sert ve ağır” ifadeler taşımıyor. Sadece ABD’nin kararının meşru olmadığı belirtiliyor, ABD’nin DEAŞ ve PKK-PYD-YPG konusunda, Japonya’daki anlayış birliğine uygun davranmasının beklendiğine işaret ediyor.
Türkiye-ABD ilişkilerinde asıl sorunun Washington’un PKK ve Suriye’deki uzantılarına verdiği askeri ve siyasi destek olduğunu daha önce de vurgulamıştım. Bu destek devam ettiği sürece Türkiye ile ABD ilişkilerinin düzelmesinin, ulusal çıkarlarının örtüşmesinin mümkün olmadığını da vurgulamıştım. ABD, PKK’ya desteğini Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiği kurdurtmaya kadar vardırdı ve bu tutumunda en küçük bir değişiklik yok
.
Dışişleri Bakanlığı, F-35 kararına karşılık, ABD’nin bu desteğine işaret ederek eleştiride bulunuyor. Ancak şunu unutmamak gerekir; ABD’nin Türkiye’ye karşı bu tutumuna tavır koyabilmek için önce Türkiye’de iktidarın PKK konusunda tutarlı olması gerekir. ABD’yi bu konuda ciddi uyarmak için Ankara’nın, 23 Haziran İstanbul yerel seçimini kazanmak uğruna terörist başı Abdullah Öcalan’dan mektup alıp yayımlaması, kardeşi Osman Öcalan’ı TRT’de konuşturmaması, “Mehmet’i adaya gönderdik” dememesi gerekirdi. ABD’ye “PKK-PYD-YPG’ye desteği kes” dediğinizde önünüze bu yaptıklarınızı da koyacaklarını hesap etmek gerekirdi.
CİDDİ KARŞILIK VERMEK
Dışişleri’nin yaptığı açıklama, ABD’nin kararına ciddi bir karşılık ağırlığı taşımıyor. “ABD’nin kararı meşru değil, G-20 zirvesindeki anlayışı bekliyoruz” türünden ifadeler, ABD’nin etkileneceği bir karşılık değildir.
Türkiye, ABD’nin ağır kararına karşılık olarak aynı ağırlıkta karar vermelidir.
Tıpkı, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel gibi…
İncirlik Üssü’nün kapatılması dahil, ABD’yi gerçekten düşündürecek kararlar almalıdır.
Bu ciddiyetle bir karşılık verilmezse, ABD, yaptırım uygulamaya da PKK’yı desteklemeye de “ekonominizi dağıtırız” demeye de devam edecektir.
ABD’nin tutumu gösteriyor ki, çok yönlü ağır bir sorunlu karşı karşıyayız.
Türkiye’nin bu soruna karşı ciddi bir hazırlığa ve politikaya ihtiyacı var.