Tolon Paşa farkı anlatıyor

Gazeteci Fikret Bilâ, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından depremzede vatandaşlara ulaştırılmayan yardımları kaleme aldı. Bilâ yazısında, "Yaşananlar hem müdahalede gecikmeyi hem de yetersizliği ortaya koyuyor" değerlendirmesini yaptı.

Kahramanmaraş’ta, 6 Şubat’ta meydana gelen deprem 10 il ve ilçelerinde etkili oldu, büyük bir felâkete dönüştü. Depremin üzerinden 20 günden fazla geçmesine karşın bugün bile çadıra ulaşamayan, enkazın başında yakınlarının cenazesinin çıkarılmasını bekleyen,
temel yardımları alamayan depremzedelerin şikâyetleri sürüyor.

Malatya’da 2 Ordu bulunmasına karşın askerin sahaya geç indiği, AFAD’ın hızla müdahale edemediği, valilerin yetkilerini kullanmaktan çekinip Cumhurbaşkanı ve ilgili bakandan talimat bekledikleri, bu nedenle müdahalede gecikmeler yaşandığı yönünde depremzedelerden ağır eleştiriler ve suçlamalar geliyor.

Askeri ve sivil yetkililer bir gecikme olmadığını söyleseler de Adıyaman’dan, Kahramanmaraş’tan, ilçelerden canlı yayınlara katılan depremzedeler, “Buraya ilk iki gün kimse gelmedi, bize üç gün kimse ulaşmadı, kendi imkanlarımızla enkaz altından yakınlarımızı, cenazelerimizi çıkardık” yakınmasında bulundular.

Yaşananlar hem müdahalede gecikmeyi hem de yetersizliği ortaya koyuyor. Sorunun kaynağını cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi oluşturuyor. Bu sistemde tüm yetkiler Cumhurbaşkanı’nın elinde toplanmış durumda. Cumhurbaşkanı talimat vermeden bakanlar, valiler yetkilerini kullanamıyor, harekete geçilmiyor. Valilerin yetkisinde harekete geçmesi gereken kurumların bağlı olduğu bakanlar, rapor yazdıklarını, hazırlık yaptıklarını ve Cumhurbaşkanı’nın onayına sunduklarını açıkladılar. Oysa afet halinde talimat almayı beklemeden harekete geçen bir devlet sistemi vardı.

Nitekim bundan önceki en büyük deprem olan Gölcük merkezli 1999 Marmara depreminde devlet çok daha hızlı müdahale etmişti. Aradan geçen 24 yılda büyük Marmara depremi deneyiminden, raporlarından yararlanılmadığı, ders alınmadığı ortaya çıktı. Devletin 1999 depremine nasıl müdahale ettiğini o tarihte Kocaeli’nde Kolordu Komutanı olan Hurşit Tolon Paşa’dan dinleyelim:

“Deprem saat 03.02’de oldu. Biz birinci katta oturuyorduk. Hemen eşime balkona gitmesini ve orada beklemesini söyledim. Ben hemen Kolordu Karargahı’na geçtim. Depremden 7 dakika sonra 03,09’da karargahtaydım. Karargah subaylarıyla birlikte. Hemen Kolordu’ya bağlı birlikle temasa geçmeye çalıştık. Telefonlar çalışmıyordu. Kara Kuvvetleri’nin verdiği uydu telefonları ve telsiz haberleşme sistemlerini devreye soktuk. Her askeri birliğin bir afet durumunda ne yapacağı önceden planlanmıştı. Kolorduya bağlı birlikler bu planlar çerçevesinde hemen harekete geçtiler. Ben 20 dakika sonra Valilik binasında Vali Memduh Oğuz ve Belediye Başkanı Sefa Sirmen’le buluştum. Hemen bir kriz masası kurduk. Helikopterle havadan deprem bölgesini taradık. Öncelikle müdahale edilecek yerleri saptadık ve askeri birlikleri, sivil arama kurtarma ekiplerini, itfaiye ekiplerini yönlendirdik.”

Tolon Paşa, Kolordu’ya bağlı 20 bin civarında askerin hemen sahaya indiğini, kurtarma faaliyetlerine başladığını, aynı anda seyyar mutfaklar ve çadır kentler kurulduğunu söylüyor. 20 bin askerle de yetinmediklerini ayrıca diğer illerden üç tugay takviye getirildiğini de söylüyor.

Şöyle devam ediyor:

“Gölcük’te ağır hasar vardı. Donanma etkilenmişti. Biz hemen kara Kuvvetleri
olarak Gölcük’e de yardıma gittik. Hemen seyyar mutfaklar, çadır kentler ve
sahra hastanesi kurduk. Sakarya’da o zaman tuğgeneral olan Saldıray Berk Paşa
vardı. O da Sakarya stadyumunda büyük bir çadır kent ve hastane kurarak,
kurtulan depremzedeleri yerleştirmeye başlamıştı.”

Tolon Paşa, harekete geçmek için Başbakan’dan, Cumhurbaşkanı’ndan veya bakanlardan talimat beklemediklerini, Vali’nin koordinasyonunda hemen harekete geçtiklerini anlatıyor.
O zaman yürürlükte olan 1997 tarihle EMASYA Protokolü’nün hızla uygulandığını vurguluyor.

Anlatmaya devam ediyor:

“EMASYA Protokolü yetkiyi valiye veriyor, vali de bu yetkisini kullanarak
askeri göreve çağırıyor. Örneğin vali de depremde mahsur kalsa protokol hemen
işletilebiliyor. Asker üzerine düşeni yapıyor. Sistem hızla çalıştırıldı ve
müdahale yapıldı. Sonra Başbakan ve bakanlar geldi. Çalışmalarımız hakkında
bilgi verdik. Onlar da bize destek oldular, moral verdiler. Her ile bir bakan
koordinatör olarak görevlendirildi. Birlikte çalıştık.”

Tolon Paşa, bu tür afetlerde önceliğin depremzedelerin canlı kurtarılması olduğunu, bu amaçla da arama-kurtarma-tahliye faaliyetine ağırlık verilmesi gerektiğini vurguladı. Canları kurtarılan depremzedelerin sağlık merkezlerine kayıt altında ulaştırılmaları ve cenazelerin korunmasının çok önemli olduğunu vurgulayarak şu bilgileri verdi:

“Kurtarılan vatandaşlarımız hemen sağlık merkezlerine ulaştırıldı. Sağlam hastanelere ve sahra hastanelerine gönderildi. Karayollarının tıkandığı yerlerde depremzedeler helikopterlerle sağlık merkezlerine götürüldü. Çıkarılan cenazelerin korunması ve sahiplerine teslimi de çok önemlidir. Böyle hallerde vali her türlü tesise el koyma yetkisine sahiptir. Nitekim biz de cenazeleri korumak için Sefa Sirmen Bey’in girişimiyle İzmit’teki buz pateni sahasını devreye soktuk. Cenazeleri buz pateni zeminine getirdik ve vatandaşlar gelip cenazelerini tespit ettiler. Ayrıca Bursa yolunda çiçek ihracatı için kullanılan soğuk hava depoları vardı. Onları da devreye soktuk ve bu depolarda da cenazelerin korunmasını sağladık. Böylece cenazelerin yol kenarında kalması, kokması gibi bir olay yaşanmadı. Ama Maraş depreminde maalesef yol kenarlarında battaniyelere sarılmış cenazeler gördük. Oralarda öylece kaldılar. Bu olmaz.”

“Sonra bütün çalışmalarımızı rapor altına aldık” diyen Tolon Paşa şunları söyledi:

“Raporlar hazırlandı, askeri ve sivil kurumlara gönderildi. Valiliğe, belediye başkanlıklarına, askeri birliklere. Bu raporlar hâlâ duruyor. Ama Maraş depreminde gördük ki yararlanılmamış, bir ders çıkarılmamış, gereken hazırlıklar yapılmamış. Oysa biz detaylı raporları hazırlayıp göndermiştik. Ben daha sonra İstanbul’a 1 Ordu Komutanı olarak atandım. 2005 yılında her yıl yapılan plan tatbikatları sırasında, ben, o yıl, olası İstanbul depremini çalışacağımızı söyledim. Çalıştık. Üç gün süren seminerler verildi. 7’nin üzerinde bir olası deprem senaryosu çalışıldı, neler yapılması gerektiği planlandı. Ancak bu çalışmalardan sonra yararlanıldı mı bilmiyoruz”

Tolon Paşa’nın anlattıkları iki Türkiye arasındaki farkı ortaya koyuyor.

1999 yılında hemen karar verebilen, harekete geçebilen bir devlet, 2023’te talimat bekleyen, yetkilerini kullanamayan, bu yüzden geciken bir devlet.

Siyaset Haberleri