Tabii ki trajik. Elbette kurtulmalarına hepimiz sevineceğiz. Okyanusta, yüzlerce metre derinlikte, topu topu 6,7 metre büyüklüğünde bir kutunun içinde nefessiz kalarak ölme ihtimali yüksek insanların dramına üzülmemek mümkün mü?
Titan’a ünlü Titanik batığını görme karşılığı 250’şer bin dolar vererek binen beş kişinin kurtarılması için bugüne kadar benzeri görülmemiş bir çaba gösteriliyor. Yolcuların kimliklerinin, sosyal statülerinin, varsıl ya da yoksul olmalarının bir önemi yok elbette. “Büyük insanlık“ Titan’la bağlantının kesildiği Pazar gününden beri sergilediği çabayla “doğru olanı“ yapıyor. Çünkü denizde tehlikede olana yardıma koşmak hem insanlık görevidir, hem de kurallara bağlanmıştır.
İşte bu noktada, sizi bilmem, ama ben bir duygu karmaşası yaşıyorum ister istemez. Bu beş talihsiz sayesinde muazzam bir ikiyüzlülüğe tanık olduğum(uz) içindir belki de. Bir yandan kurtulmalarını isterken/beklerken öte yandan (yine istemeye/beklemeye devam ederek tabii) “kurtarılma çabalarındaki“ bu ikiyüzlülüğün onlardan, sosyal statülerinden, varsıl olmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Kurtulmalarını canı gönülden istiyor olmam, bunu düşünmeme engel değil.
Daha geçen hafta, binden fazla göçmeni taşıyan bir balıkçı gemisi Yunanistan açıklarında batmış, 700 kişinin kaybolduğu bildirilmişti. Denizde kaybolmak diye bir şey yok, henüz ölü ilan edilmedikleri için kayıp diyorlar onlara. Hemen hemen hepsi öldü büyük olasılıkla. Bugüne kadar yaşananların en korkuncuydu bu facia.
Ölmelerine göz yumuldu
Ege Denizi, 25 bin 900 km2’lik Atlantik Okyanusu‘nun yanında nedir ki? Üstelik kıyıya yakındı batan gemi, içindekilerin kurtarılmaları kolaydı. Yunan Sahil Güvenliği’nin kurtarmak için kılını bile kıpırdatmadığı ortaya çıktı. Çıkaran falan yok söyleyen kendileri. Geminin sorumlusu kaçakçılar yardım tekliflerini reddetmiş, daha sonra da gemiden herhangi bir yardım çağrısı almamışlar. Neden kurtarmadıklarını böyle ifade ediyorlar.
Oysa Avrupa Birliği’nin 2014’de kabul ettiği yasada hükümetlerin "bir yardım talebinin varlığı halinde gemilere yardım etmeleri gerektiği, ancak böyle bir talebin yokluğunun tehlikenin belirlenmesinde tek faktör olamayacağı" yazılı. Yani yardım sinyali/çağrısı gelse de gelmese de bu bir tehlike var mı yok mu anlamak için yeterli değil. O nedenle acilen yardıma koşulmalı. Yunan Sahil Güvenliği kendi ülkesinin de kabul ettiği bu yasa uyarınca gemiye yardım etmeliydi.
Advice on Individual Rights in Europe Center‘ın avukatlarından Markella Io Papadouli de The New York Times'a yaptığı açıklamada "Yunan Sahil Güvenliği teknenin tehlikede olduğunu fark ettiyse, ki bu objektif bir değerlendirmedir, ne olursa olsun onları kurtarmaya çalışmalıydı" diyor.
Kurtarılabilirlerdi
O gemidekiler Mora Adası kıyılarına yakındı, çoğu kurtarılabilirdi. Olay olup bittikten sonra dünyanın haberi oldu bu “insan eliyle yaratılan facia“dan. Oysa Titan’ın kayboluşu dakikalar içinde yayıldı dünyaya. Kurtarma çalışmalarını ise The New York Times canlı yayınladı. Duyulur duyulmaz da Atlantik Okyanusu, yani Massachusetts büyüklüğünde bir alan Kanada ile ABD’ye ait uçaklarla tarandı, uzaktan kumandalı araçlar devreye sokuldu.
“Beş kişi için değer mi?“ sorusu kadar ahmakça, insanlık dışı bir soru olamaz. Elbette değer. Titan yolcularının -aman olmasın- kurtarılmamaları Mora Yarımadası yakınlarında batan geminin kurbanlarının bedeli de değildir ayrıca. Söylenen şu; bir ülkenin kıyılarına yakın bir alanda yaşanan facia kurbanlarına ulaşmak kolaydı, onlarca uçak, yüzlerce tarama aracı gerekmezdi. Birer tane olsa yeterdi. Titan yolcularının kurtarılması için harcanan paranın üçte biriyle o balıkçı gemisinin kurbanlarının, çoğu kurtarılabilirdi.
Bunu düşünen sadece ben değilim, sadece biz değiliz. Dünyaca ünlü insan hakları savunucusu Kenneth Roth, Titan’a yönelik büyük arama operasyonunu, balıkçı gemisine verilmeyen yardımla karşılaştırıp, bundan üzüntü duyanlar arasındaydı.
Herkes sınıfına uygun yaşar ya da ölür
Bakın; Titan'ı işleten OceanGate Titanik turuna katılacaklara "kalıcı olarak sakat kalabileceklerini ya da ölebileceklerini" kabul ettikleri formlar imzalatmıştı. “O zaman ölümü hak ettiler“ diyen yok elbette ama onlar karşılarına neler çıkabileceğinden haberdardılar. Seçme hakları vardı, dilerlerse gitmezlerdi. O göçmen gemisinde hayatını kaybeden yüzlerce mülteci ise tercihlerini yaşamdan yana yaptıkları için kaçıyorlardı zaten. İnsan tacirlerinin onları sağ salim karaya çıkaracaklarını sanıyorlardı bir de. Medyada kayıplarına ayrılan yer utanç vericidir. Yunan sosyalistlerinden,anarşistlerinden başka onlar için sesini çıkaran olmadı.
İki felakete gösterilen ilgi arasındaki uçurumun tarif edilebilir tarafı yok gerçekten. Sınıflı toplum vardır, biliriz de “sınıflı deniz“ de varmış meğer. Herkes sınıfına uygun kayboluyor ya da ölüyor denizde.
İçindekilerin bir an önce kurtulmalarını tüm içtenliğimle dilediğim Titan dalgıç denizaltısı hala denizin dibinde.
Yüzeye vuran ise insanlığın ikiyüzlülüğü.