Teğmenlerimiz anlatıyor

 Medya Mahallesi
Ayşenur Arslan yazdı: Teğmenlerimiz anlatıyor

Mehmet Ali Çelebi.. Nam- ı diğer “TEĞMEN ÇELEBİ”, Ergenekon sürecinde en çok konuştuğum, halini dert ettiğim isimlerden biriydi. Silivri’de Kılıçdaroğlu’nun nikah şahitliğinde evlendi. Çıkınca CHP’den milletvekili oldu. Şimdi AKP’de.

Belli ki bu süreçte bildiği her şeyi unutmuş.

En son bütçe görüşmeleri sırasında şunları söyledi:

“Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan emrettiğinde kahraman Türk ordusu istediği yer ve zamanda ölmek için emirlerini beklemektedir.”

Barış zamanı başkomutanlıktan söz edilmez. Hadi bunu geçelim. Askerin ölmek için Erdoğan’ın emrini beklemesi de askere hakarettir. Hadi bunu da geçelim.

Ama Erdoğan’ın bir şehit cenazesinde söylediklerini hatırlayalım. Cenazede bir yurttaş “artık şehit cenazesi istemiyoruz” dediğinde, Erdoğan’ın cevabını:

“Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!” demişti.

Orada, o anda, bir şehidin tabutunun yanında verilecek cevap bu mu olmalı?

Size emanet edilen evlatları, yeri geldiğinde harcanacak mühimmat gibi görebilir misiniz?

2007 yılından bir dava haberinin tam sırası. Erdoğan, bir radyo programında

Öcalan için "Sayın" diyerek, "... şu anda, almış olduğu kellelerin hesabını veriyor" demişti.

Öcalan’a “sayın” demesi dil sürçmesidir elbette. Ama hiçbir dil, onun emriyle ölüme giden gençlere “KELLE” diyecek kadar sürçemez bence.

Bu ifade üzerine üç yeni kuruş sembolik tazminat talebiyle açılan davada “başkomutan” Erdoğan mahkum oldu.

Sonraki yıllar malum, TSK’da, önce Gülen Cemaati’nin kumpaslarıyla nice yetişmiş asker tasfiye edildi.

Sonra, 15 Temmuz’da darbeden haberi dahi olmadığı belgelenen gençler müebbet hapisle cezaevine gömüldü.

Ve en son, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için, mesela disiplin cezası yerine TSK’dan atılan teğmenlerle tanıştık.

*. *. *

Sevgili meslektaşım Saygı Öztürk, konunun önünü arkasını araştırarak, bugüne kadar gün yüzü görmemiş muhtelif boyutlardaki skandalları ortaya çıkartarak yazdığı kitaba onların adını koymuş: “BİZ TEĞMENİZ.”

Belgeler, yaşananların içyüzü, duygular.. 5 teğmen her soruyu içtenlikle yanıtlamış. Hatta dahasını anlatmış.. “Hubb-i fillah WhatsApp grubu" kimler tarafından neden kuruldu mesela.. Askeri okullardaki tarikat yapılanması gerçek mi?

Acaba Teğmen İzzet Akarsu’nun sözleri bu konulara dair ipuçları mı?

“Benim okul komutanı tarafından çağırılmamın nedeni belli olmuştu. Her sene ‘MEMLEKET ISINSIN’ diye üç beş teğmen yakıyorlar. Bu sene de memleketi ısıtmak için teğmen yakacaklarsa ikisi belli olmuştu. Birisi ben, diğeri Ebru Eroğlu idi.”

İzzet Akarsu, sayının ikide kalmasını ümit ediyordu, ama olmadı, 5 teğmen hedefe kondu.

Sonrası Ankara’da sorgu faslı. İzzet tam 13 kez sorguya girmiş. Oysa iddiasına göre dosyada sadece 6 sorgu tutanağı varmış.

Ben devam etmeyeyim. Merak ediyorsanız devamını kitaptan okuyun. Zira yaşadığı psikolojik baskıyı, duyduğu hakaretleri bir yazıya sığdırmak mümkün değil.

Ya arkadaşlarının, hatta komutanlarının “Atom Karınca” dediği Ebru Eroğlu.. Yani Türkiye’nin bağrına bastığı Teğmen Ebru.

Onun en ağırına giden, ihraç edilince kılıcının istenmesi olmuş:

“Kılıcı istemek görülmemiş bir şey. Bunu, bize bilerek yapılmış bir hareket olarak gördük. Hiçbirimiz kılıçlarımızı vermedik. Bir subayın kılıcı alınır mı? Tabii ki kılıcımı vermedim, vermem de.”

(Babamdan biliyorum. Kılıcı en değerli varlığı gibiydi. Mezarında isminin yanında sadece “Atatürk’ün Süvarisi” yazan biri için aksi mümkün değildi zaten.)

*. *. *

Saygı Öztürk sadece ihraç edilen teğmenlerle değil, TSK’nın emekli çok önemli isimleriyle de konuşmuş.
Hepsinin ortak kanaati, teğmenleri ihraç etmenin benzerine az rastlanan bir ceza olduğu.

Kızgın güneş altında su içmelerine izin verilmeden talim yaptırıldığı için.. Ya da önlem alınmadan gönderildikleri bir mağarada zehirli gaza maruz kalıp hayatını kaybeden askerler.

O facialarda sorumluluğu olanlar hak ettikleri cezayı aldı mı acaba?

Saygı’nın kitabını okurken, asla unutulmaması gereken “5 teğmen vakası” hakkında neler neler öğreniyorsunuz.. Yanı sıra aklınıza da işte böyle sorular üşüşüyor!

*. *. *

Askerlikten konuşurken, şu son tuhaflıklar hakkında da iki laf etmek istedim.

Köylüler haber vermese farkına varmayacağımız drone istilası yeterince tuhaftı.

Libya Genelkurmay Başkanı ve beraberindeki askeri heyeti taşıyan uçağın Ankara yakınlarında düşmesi ise şok etkiliydi.

Ve her böyle vakada olduğu gibi, belli bir prosedür uygulandı: Önce RTÜK sahneye çıkıp kanallara parmak salladı. Yetkililerin dışında kimse konuşmasın dedi.

Saatler sonra yetkililer çıkıp konuştu. Uçak hangi saat, hangi saniyede radarda kaybolmuş.. Hangi saat ve saniyede kara kutusu bulunmuş..

Başımızın üstünde bir şeyler oluyor ama ne?

Türkiye Haberleri