İspanya, İrlanda, Norveç gibi üç ülkeden birden resmi olarak gelen tanınma Filistin yönetimine atacağı adımlarda ciddi bir cesaret kazandırmışa benziyor. Bunu, Filistin Ulusal Yönetimi (FUY) Başbakanı Muhammed Mustafa’nın yeni bir reform planı hazırlayarak AB ülkeleri ile kimi Arap rejimlerine sunmasından anlayabiliyoruz. Ayrıca, ABD’nin İsrail’e kesin desteği nedeniyle artık rotasını Avrupa’ya çevirdiğini de görebiliyoruz.
Tabii, AB ülkelerinin Filistin meselesinde tamamen ortak bir görüşü paylaştığını söylemek mümkün değil. Avusturya, Çek Cumhuriyeti gibi bazıları İsrail’i destekliyor. İspanya ile İrlanda ise İsrail’in uluslararası kuralları ihlal ettiğini söyleyerek karşı tutum alıyorlar. Bunlara AB üyesi olmayan Norveç de dahil elbette. Ancak, İsrail’in ilerlemesi sürdükçe Binyamin Netanyahu hükümetine karşı sesler de yükselemeye başladı. FUY Başbakanı Muhammed Mustafa’nın çıkışı ortam açısından hayli uygun yani.
FUY, hem ABD hem de AB’nin Gazze Şeridi’ni yönetmesini istediği bir kurum. Bu amaçla İsrail’e ciddi bir de baskı yapıyorlar. Yani iki önemli aktörün desteğini almış bir Filistin yönetimi var ortada. Ancak ABD İsrail’i koruma tutumundan da vazgeçmiş değil. Bu nedenle rotasını özellikle Avrupa’ya çevirmesi gayet doğal olan Muhammed Mustafa’nın sunduğu reform planının özü “kalıcı bir ateşkesin ardından yeniden inşa”yı içeriyor. Nihai hedefi ise Batı Şeria ile Gazze’yi tek bir yönetim altında toplamak. Bu elbette İsrail’in hiç de arzu ettiği bir formül değil. FUY Başbakanı planını bazı AB ülkelerinin dışişleri bakanlarına, BM, İngiltere, Norveç temsilcilerinin yanısıra Katar, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi Arap ülkelerine yolladı.
Avrupa’ya yönelmesindeki en büyük etkenlerden biri AB’nin Filistin’in en büyük bağışçılarından biri olması kuşkusuz. Mustafa’nın Brüksel’de sunduğu program 1.311 milyar dolara mal olacak acil reformlar içeriyor. Bunu AB destekledi bile. Bu reform planının bir diğer amacı da FUY’u Gazzelilerin günlük yaşamını yönetmek için bir alternatife dönüştürmek.
Mustafa’nın sunduğu planda kalıcı bir ateşkesin ardından FUY’un iki aşamada yeniden inşaya “öncülük etmesi” öneriliyor. Birincisi, acil durum müdahalesi ile toparlanmanın başlangıcı. Bu, çatışmaların sona ermesinden sonraki ilk 36 ayı kapsayacak plana göre. Bu aşamada nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanılacak, tüm mahallelerin haritadan silindiği, her 10 binadan altısının hasar gördüğü ya da yıkıldığı Gazze’de konut yapımına başlanacak. Planın ikinci aşamasının ise en az on yıl süreceği belirtiliyor. Bu aşamada Gazze'nin “siyasi, sosyal, ekonomik olarak Filistin Devleti'ne, onun aracılığıyla da dünyanın geri kalanına tamamen entegre olması” için yeniden inşadan faydalanarak “dönüştürülmesi” hedefleniyor.
Bu tabii ki İsrail’in arzularının tam tersi demek. İsrail, 2005 yılında askerleriyle, İsrailli yerleşimcileri geri çektikten sonra Gazze'deki işgalini teknik olarak sona erdirmedi. Şimdi Mısır sınırını kontrol etmek, Gazze’de askeri bir tampon bölge oluşturmak da dahil olmak üzere gerekli gördüğü eylemleri gerçekleştirmeyi planlıyor. Yani bu aşılması gereken bir sorun.
Plan Brüksel'de memnuniyet uyandırdı. Ancak Avrupalı liderler FUY’un Filistin halkı nezdinde hoşnutsuzlukla karşılandığının da farkında. Ancak bu plan FUY’u da dönüştürmüş olacak eğer uygulanma fırsatı bulursa. Çünkü Arap Barometresi tarafından savaştan önce yapılan en son ankette Batı Şerialıların yüzde 77'sinin hükümete güvenmediği ortaya çıktı. Halkın yüzde 94’ü FUY’u yolsuzlukla suçluyor.
Bu açıdan FUY Başbakanı Muhammed Mustafa’nın sunduğu reform planı aynı zamanda başında bulunduğu hükümetin de uluslararası standartlara çekilmesini gerektirecek bir plan olarak önem taşıyor.
İyi de hala Gazze’de İsrail vahşeti sürüyor. Elinden silahı alınamamış bir İsrail’in bu plana onay vermesi pek de kolay olmayacak elbette.
Yani acil olan plan değil “ateşkes”.
Gazze ateşten kurtulsun önce.
Reform arkadan da gelir.