Geçtiğimiz Cuma akşamı Fenerbahçe ve Galatasaray arasında Türkiye Süper Kupa finali oynanacaktı. Şu saatlerde şampiyon çoktan belli olmuş, belki maç yorumları ve kritikler de sona ermişti. Kazanan sevinmiş, kaybeden üzülmüştü. Ancak iki takımımız öyle bir şey yaptı ki, sadece kendi taraftarlarını sevindirmekle kalmadı, tüm Türkiye’ye de gurur dolu anlar yaşattı.
Olayların başlangıç noktası maçın oynanacağı yerin Suudi Arabistan olarak belirlenmesiydi. Kamuoyu, Türkiye Lig şampiyonuyla Kupa şampiyonunun karşı karşıya geleceği maçın, hem de Cumhuriyet’in 100. Yılı gibi sembolik önemi olan bir tarihte neden ülke dışında oynandığını haftalarca tartıştı. Üstelik Suudi Arabistan, Atatürk mirasına ve devletimizin laik prensiplerine antipatisini her zaman ortaya koymuş bir ülkeydi. Buna rağmen bu eleştiriler tamamen göz ardı edildi, hatta bu eleştirileri dile getirenler bozgunculukla suçlandı ve iktidarın emriyle maçın Arabistan’da oynanacağı nihai karara bağlandı.
Petrol zengini ülkeler birbirine benzer. Ülkelerinde gelişmişlik ya da medeniyet adına pek bir şey yoktur ama devasa zenginlikleri sayesinde burunları epey kalkıktır, parayla her şeyi satın alabileceklerini düşünürler. Hele ki karşılarında, kendisinden para bulmak için kırk takla atan, itibarı düşük bir iktidar varsa alabildiğine hoyrat davranabileceklerini düşünürler.
Nitekim Suudi karar vericiler, maçta İstiklal Marşımızın okunmasına ancak kendi milli marşlarının da okunması kaydıyla “izin vermiş”, Atatürk resimlerinin ve sözlerinin kullanılamayacağını ise iktidarın güdümündeki TFF’ye kabul ettirmeyi başarmışlar. Yani iktidar açısından, ya Türkiye’nin iki kulübü arasında TFF’nin düzenlediği bir maçta Atatürk’ün yasaklanmasında yanlış bir şey yok ya da Suudi Arabistan ile olan ticari ilişkilere halel gelmemesi adına, yani para için bu emrivakiyi sineye çektiler.
Fakat neyse ki Türkiye’nin Erdoğan’dan büyük olduğu tekrar görüldü. Haberin ilk duyulduğu anda önce futbolseverlerden, sonra tüm ülke kamuoyundan yükselen sesler Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin maça çıkmama kararı almasını sağladı. Ülke eski zamanları andırır biçimde tek vücut olmuşken ve renk ayırt etmeksizin binlerce taraftar Türkiye’ye hareket eden iki takım oyuncularını karşılamaya havaalanına koşarken AKP iktidarının adeta dili tutuldu, yaşananlara tepki bile veremedi.
Bu olaydan çıkarılacak birkaç hızlı sonuç var. Birincisi, Türkiye Atatürk başta olmak üzere milli değerlerine sahip çıkan onurlu bir ülkedir. İkincisi, eğer kendisini yönetenler buna uygun davranmazsa onlara bunu öğretecek sağduyuya halen sahiptir. Üçüncüsü, Erdoğan’ın sözüm ona liderlik tasladığı Arap coğrafyasında hiçbir ağırlığının olmadığı görülmüştür. Dördüncüsü, AKP’nin tüm milliyetçilik söylemlerinin, yerlilik-millilik iddialarının ne derece temelsiz olduğu tekrar ortaya çıkmıştır.
Yaşananların AKP’ye iyi bir ders olduğundan şüphe yok. Ama bunu toplumsal bir kazanıma dönüştürmek kurumsal muhalefetin sorumluluğudur. Toplumsal muhalefet yine ve yeniden bir kıvılcım çakmıştır, gerisini getirmek ise CHP başta olmak üzere muhalif partilerin görevidir. Artık vakit, savunma vakti değil atağa kalkma vakti, AKP’nin suni gündemlerine teslim olma vakti değil, somut olgu ve olaylardan yola çıkarak kendi gündemini yaratma vaktidir. Hele de AKP iktidarı bu kadar malzeme verirken…
Dünyaca ünlü yazar Simon Kuper “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” demişti. Gerçekten de futbol futboldan çok daha fazlasıdır; kültürdür, toplumdur, siyasettir. Herhalde Cuma akşamından sonra biz de “Süper Kupa Asla Sadece Süper Kupa Değildir” diyebiliriz. Süper Kupa bundan sonra Atatürk’tür, ilkedir, değerdir, onurdur, direniştir. Ve bu şerefli tavrın mimarı da bizi yönetenler değil, “Türkiye Erdoğan’dan büyüktür!” diye haykıran milyonlarca vatandaştır.