Son dönemde yapılan bazı araştırmalar, kadınların yıllardır şu ya da bu nedenle destekleri AKP'den uzaklaştıklarını, büyük kitleler halinde kopuşların yaşandığını ortaya koyuyor.
Ekonomik kriz... Derinleşen yoksulluk... Mutfaktaki büyük yangın... Özgürlüklerine yönelik tehditler... İnsan hakları ihlalleri ve ardı arkası kesilmeyen cinayetler... Kamuda, işe alımlarda başarıyı adeta cezalandıran, anneleri çocuklarıyla birlikte isyan ettiren torpil-kayırmacılık... Bir türlü frenlenemeyen genç işsizliği... Yoksul aleyhine açılmaya devam eden bölüşümdeki pervasız makas... Yolsuzluk iddiaları... Tüm bunlar, büyüklüğü tam olarak kestirilemese de kadınların iktidardan uzaklaşmasını açıklamaya yetebilir.
Saadet Partisi Kadın Kolları Başkanı Nurgül Beytiye Ekinci ile AKP'yi yıllardır iktidarda tuttuğu belirtilen kadınları, ekonomik krizin ve derinleşen yoksulluğun kadın seçmen üzerindeki etkisini, bazı cemaatlerin Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik ithamlarını konuştuk. İşte, sorularımız ve yanıtları:
- İsmailağa cemaatine bağlı olduğunu söyleyen Hüseyin Çevik'in, "AK Parti’ye inat CHP’ye oy verirsen cehennemde yanarsın cayır cayır!" sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seçim sürecinin yoğunlaşmasıyla birlikte AK Parti'nin uzun yıllardır yaptığı toplumu kutuplaştırmanın çok daha ileriye gitmiş olduğunu düşünüyorum. Bu noktada bazı cemaatlerin, kişilerin ya da liderlerin açıklamalarını gerçekten esefle kınıyorum.
Çünkü cemaatler ve tarikatlar, Müslümanların nefsine hitap eden kurumlardır. Bu noktada karşımıza çıkan her türlü cemaat, dernek, sivil toplum kuruluşunun var olan görevini yerine getirmediğini görmekteyiz.
SEÇİM DİNDAR OLAN VE OLMAYAN SAVAŞI DEĞİL
Dolayısıyla cemaat ve tarikatların, direkt olarak bir insanı göstererek, diğerlerini de hedef göstererek açıklama yapmalarını (bu her kim olursa olsun) asla kabul edemeyiz. Çünkü seçim imanlı ya da imansız, dindar olan ya da olmayan vatansever ya da vatansever olmayan savaşı değildir. Seçim, bir savaş değildir.
Seçim, partilerin düşüncelerini ifade edip, seçmenden oy alıp iktidar oldukları bir olaydır. Dolayısıyla bunu iman ve imansızlık olarak değerlendirmek hem İslam'ın hem de bu toprakların ruhuna aykırıdır. Böyle açıklamaları kesinlikle doğru bulmuyoruz.
BU ÇALIŞMA TUTMAZ
Özellikle bizim üzerimizden yapılmak istenen bu çalışmanın kesinlikle tutmayacağını, Müslüman insanın bu noktalarda herhangi bir eğilim göstermeyeceğini biliyoruz.
Milli görüşçüler, AK Parti'nin bugün yapmak istediği algı operasyonuna dahil olmayan insanlardır. Yani bizler, başkalarının gündemlerine aldanıp hareket eden insanlar değiliz. Kendi gündemimiz, Milli görüşten, İslam geleneğinden gelen, bunu da kendine şiar edinmiş, bunun da ne olduğunun bilincinde ve farkında olan topluluğuz.
ZORLARSANIZ MÜNAFIK YARATIRSINIZ
Dinde zorlama yoktur. Siz, bir insanı zorlarsanız münafık yaratırsınız. AK Parti iktidarının yaptığı yıllardır budur. İnsanlar buna o kadar çok ne yazık ki alışmış ki. Bizler buna aldanmayacağız. Kanmayacağız. Hiçbir şekilde bunun karşılığı bizde, gerçekten inanan insanlarda olmayacak.
Bunun yanı sıra aynı zamanda Türkiye'deki Müslümanları ötekileştiren açıklamaların da hiçbir zaman yanında olmadık, olmayacağız.
- Kadınların, (özellikle de dindar) AKP'ye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yıllarca destek verdiğini söyleyebiliriz. Kadınların; ekonomik kriz, yolsuzluk iddiaları, adaletsizlik, hak ihlalleri, özgürlükleriyle ilgili ortaya çıkan son gelişmelerle oy davranışları sizce değişti mi? Gözleminiz nedir?
2002 yılında yola çıkan AK Parti'ye iktidarı, genelde kadınların kazandırdığı söylendi. Bununla ilgili de veriler paylaşıldı.
Türkiye'nin şu anda geldiği yer, mutfaktaki yangın, annelerinin çocuklarına okullarına giderken ya da evdeyken yedirme içirmede yaşadıkları sorunu düşündüğümüzde bunun sonuna gelindiğini söyleyebiliriz.
Anneler, evde mutfağa hakim olmak zorundadır. Evet, ister çalışsın ister çalışmasın bizde evin hakimeyeti annededir. Annelerin, mutfağa giren yiyeceğin her geçen gün azaldığını gördükçe ve sadece yiyecek de değil adaletsizlikleri, yolsuzlukları gördükçe tepkileri artıyor. Bunun seçime yansıyacağını düşünüyorum.
SAHADA GÖRÜYORUZ
Sahada da bunları görüyorsunuz. Özellikle kadınların zaman zaman daha çok seslerini yükselttiğini görüyorsunuz. Çünkü sadece kendini değil çocuğunu ve geleceğini düşünmenin getirdiği tepkiyi yansıtmak zorunda.
Sahada bunun yansımanın çok olmadığı söyleniyor. Öyle değil... Mikrofonun ya da kameranın karşısında söylediği bir sözün kendisine tutukluluk veya hak ihlali şeklinde döneceği için insanların bunları söylemesi çok da kolay değil.
Bu seçim, daha önceki seçimlerde olduğu gibi kadınların seçimi olacak. İnanıyoruz ki kadınlar isterse Türkiye değişir.
- Değişik kesimleri temsil eden 6 partinin desteklediği Kılıçdaroğlu'nun adaylığı, Türkiye'de farklılıkların zenginlik olduğu anlayışına, eş deyişle çoğulculuğa kapı aralar mı? Dini, dili, entik kökeni, mezhebinden bağımsız olarak "yurttaşlık" ya da "vatandaşlık" temelli zemini güçlendirir mi?
Yaşayış olarak baktığımızda bugün Türkiye'de vatandaş kavramının tam olarak yerleşmediğini görüyoruz. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca sağ olan hükümetler solu, sol olan hükümetler sağı, dindarı, farklı kesimlerdeki düşünce ve inançları asla kabul etmediklerini görüyoruz.
Millet İttifakı'nın unsurları, içinde sağı-solu Alevisi-Sünnisi, din, dil mezhep ayrımı yapmaksızın bir araya gelmiştir. Bu demokrasimiz açısından çok değerlidir. Aynı zamanda 85 milyonun vatandaş olduğunun bilincinin başlangıç noktası olduğunu ifade edebiliriz.
Kılıçdarooğlu'nun, 6 siyasi partinin ortak adayı olması, kendisinin Doğu kökenli olması, çeşitli farklılıklarının olması ama bu farklılıkları da hiçbir zaman ortaya getirmeden bütün vatandaşları vatandaş olarak kabul etmiş olması "evet" büyük bir aşamadır.
Bizlere, vatandaşlık temelli bir yaklaşım sergilenmiş olacak. Bunun da 85 milyonunun hakları, insan hakları, özgürlükler noktasında büyük bir teminat olduğunu görüyoruz.
Çünkü düşüncelerini legal yollarla ifade edemeyen insanların, illegal yollara başvurması mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının tarif edilmiş sınırları içinde insan hak ve özgürlüklerini yeterince kullanabilen vatandaşların, Türkiye'nin gelişmesine, kalkınmasına ve lider ülke olmasına önemli katkıları olacaktır.