Ulusal kurtuluş yolunda en önemli temellerden birini oluşturan Sivas Kongresi’nin 100. yıldönümünü kutladık.
Kurtuluş savaşını bölgesel olmaktan ulusal düzeye çıkaran Sivas Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti’nin filizlendiği kongredir.
Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a hareket etmeden önce İstanbul’da tartışılan konu hangi emperyalist devletin mandasının daha iyi olacağıydı.
İstanbul’daki aydınlar kurtuluşu ya İngiliz ya Amerikan mandasında görüyorlardı. Bir kişi hariç: Mustafa Kemal Atatürk…
O’ndan dinleyelim:
“Yaptığım gözlemlere göre üç türlü karar ortaya atılmıştır:
Birincisi İngiliz himayesi istemek,
İkincisi Amerikan mandası istemek,
Bu iki türlü karar sahipleri, Osmanlı Devleti’nin bir bütün halinde korunmasını düşünenlerdir…
Üçüncü karar bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmaktı…
Efendiler, ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim…
Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller çürüktü, temelsizdi. Osmanlı devletinin temelleri çökmüş, ömrünü tamamlamıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı…
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak istiyordu?
O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?
Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da Milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’a Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” (Nutuk, Ceren yayıncılık, İstanbul, 2017, s.26-27)
YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM
Atatürk, verdiği bu kararın gerekçesini de şöyle açıklıyordu:
“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir…
Yabancı bir devletin koruyup kollayacağını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türkün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, ya istiklâl ya ölüm!”
Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a bu kararla çıkmıştır.
Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde milletin temsilcilerine bu kararını kabul ettirmiştir.
MANDA KABUL EDİLEMEZ
Atatürk, Erzurum Kongresi’nde de Sivas Kongresi’nde de mandayı savunanlarla mücadele etmeyi sürdürmüştür.
Sivas Kongresi’nde mandayı savunanlar en yakın silah arkadaşlarıdır. Rauf Orbay, Refet Paşa, Kara Vasıf Bey, İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami Bey gibi…
Sivas Kongresi’nde yakın arkadaşlarının mandayı savunan konuşmalarını dinlemiş, hepsine yanıt olarak “manda kabul edilemez” demiş ve Kongre’den istediği kararları çıkarmıştır.
CHP’NİN ALTI OKU
Mustafa Kemal, Sivas Kongresi kararlarıyla, mücadeleyi ulusal düzeyene çıkarmıştır.
Ayrı ayrı olan Rumeli ve Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyetleri’ni birleştirmiş; heyeti temsiliyenin bütün vatanın temsilcisi olduğunu ilân ederek, bütün vatan sathında kurtuluş mücadelesini başlatmıştır.
Sivas Kongresi’nin kararları incelendiğinde, ulusal kurtuluş savaşının anti emperyalist niteliği görüleceği gibi, CHP’nin cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve devrimcilik ilkelerinin ilk işaretlerinin verildiği de görülür. Tüm ulusal güçleri toplayan bu Kongre’de, bu niteliğiyle CHP’nin “halkçılık” ilkesinin de temeli atılmıştır. (Hikmet Bilâ, CHP ve Sonrası, Milliyet yayınları, İstanbul 1987, s28-29)
Atatürk, bu nedenle Sivas Kongresi’ni CHP’nin Birinci Kurultay’ı olarak kabul etmiştir.
Sivas Kongresi, CHP’nin karakterinin belirlendiği kongredir.