Sınıf var oldukça o da olacak

Gazeteci yazar Mustafa Kemal Erdemol son köşe yazısında Alman filozof Karl Marx'ı kaleme aldı. İşte Erdemol'un "Sınıf var oldukça o da olacak" başlıklı yazısı...

Bu tür kıyaslamaları sevmem ama bazen kaçınılmaz oluyor. “Bizde asla olmaz” diyeceğimiz türden bir tanıklıktı. Okuduğum anabilim dalının zorunlu kıldığı derslerden biri olan, elbette çok da sevdiğim sosyoloji dersinin ilk günüydü. Öğretim görevlilerinin çoğu solculardan oluşan, Marksizmin birçok İngiliz üniversitesindeki gibi son derece canlı olduğu üniversitemizin az sayıdaki liberal sağcılarından biriydi hocamız. Donanımlı, entelektüel bir hocaydı. Çok nazik, karşısındakini dinleyen, bağnaz olmayan biri olduğunu sonraki derslerinde öğrenmemiz uzun sürmemişti.

Severdim. Belki de onu sevmeme yol açan etken, dersin ilk günü elindeki o incecik kitabı, Komünist Manifesto’yu havaya kaldırıp “sosyoloji okuyacaksanız, bu kitaptan başlayacaksınız” deyişi olmalı. Bu sözleri kimilerine abartılı gelebilir kuşkusuz ama toplumu, içindeki çatışmalarını, en iyi biçimde ortaya koyan büyük ustalar Marx ile Engels’in sosyolojiye de ciddi katkılarının olduğunu, en azından yöntem açısından, inkâr etmenin de anlamı yok elbette. Hocanın tutumu hem bilim ahlakına, hem de insani vefaya çok uygundu gerçekten. Marx’ın, iyi, kötü bir öğrencisi olarak elbette sevecektim hocayı. Yaşıyorsa ömrü uzun olsun.

Düşünürlerin en büyüğü

Karl Marx ile Frederick Engels Manifesto’yu 1848 yılında yazdıklarında biri 29 diğeri 27 yaşındaydı. Tarihin görüp görebileceği bu en muhteşem beyinlerin elinden çıkan o kitap “devrimlerin, alt üst oluşların kılavuzu” dur tek kelimeyle. İşte bu, “dünyayı alt üst eden” kitabın yazarlarından biri olan, işçi sınıfının büyük teorisyeni, bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx’ın dün 139’ncu ölüm yıldönümüydü. Ölümünden üç gün sonra, 17 Mart 1883’de mezarının başında konuşan Engels’in ilk sözü “14 Mart günü, öğleden sonra üçe çeyrek kala, yaşayan düşünürlerin en büyüğü artık düşünmez oldu” dur. Çok çarpıcı gerçekten. Marx’ın nasıl öldüğünü de yine Engels’in aynı konuşmasından öğreniyoruz: “Ancak iki dakika yalnız bıraktıktan sonra, odaya girince, onu koltuğunda rahat rahat, ama sonsuzluğa dek, uyumuş bulduk”.

“Avrupa ve Amerika militan proletaryasının, tarihsel bilimin bu adamda yitirmiş bulunduğu şey, ölçülemez. Bu devin ölümü ile bırakılan boşluk, kendini duyumsatmakta gecikmeyecek” demekte çok haklıydı Engels. Çünkü Marx insan tarihinin gelişme yasasını bulmuştur. Marx kadar yanlış anlaşılmış, anlatılmış çok deha var mıdır acaba? Hiç sanmam. Çökmüş olan sosyalizmin uygulamalarına bakarak onun siyasal hedefini bilerek kasıtlı yorumlayanların sayısı az değildir. Formüle ettiği komünizm temel olarak insan özgürlüğünü ele alır. Bunun gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği sorusu hala yakıcılığını korumakta elbette. Sorunun varlığından Marx sorumlu değildir kuşkusuz.

Bitmedi, bitmez, bitmeyecek

Sovyetlerin çöküşü ile birlikte bittiğini ileri sürenlere Marxizmin küresel çapta etkisini hala sürdürdüğünü hatırlatmak gerek. Artık iyice deforme olsa da komünist bir parti tarafından yönetilen Çin’i, Laos’u, Vietnam’ı, Nepal’i, Kuzey Kore’yi, Hindistan’ın Kerala eyaletini örnek verebiliriz. Hindistan’da 1977’den 2011’e kadar 34 yıl boyunca iktidarda olan komünistleri de anımsatmalı tabii. Batıda da Leninizmden arındırılmış da olsa Marksizmin yaygınlığı da eklenmeli. Sıkıcı olmasın bu yazı şimdi, geçelim bunları.

Ömrü boyunca yoksulluk çekmiş, bir oğlunu açlık kaynaklı hastalıktan kaybetmiş bu büyük adamın, bir yakınma olarak değil, şaka yollu söylediği bir cümlesi vardır; “Kapital dahil yazdıklarımdan iyi bir puro alacak kadar bile kazancım olmadı” der. Ha bu arada bu müthiş beyin iyi purodan anlar mıydı, bakın bu kuşkuludur. Bendeniz de iflah olmaz bir puro tutkunu olduğumdan, Büyük Marx’ın puroyla ilişkisi dikkatimi çekiştir. Marx kendisini bir puro uzmanı olarak görürdü. Bunu o kadar çok dillendirirdi ki, en sonunda dostları dayanamayıp sahte bir “Küba purosu” ile purodan ne kadar anladığını denemek istediler. Verilen puroyu çok beğenen Marx “işletildiğini” ancak bir gün sonra anlayacaktır.

Sarhoşluktan bir geceyi karakolda geçiren, eşinin az sayıdaki takılarını birkaç günlük yiyecek parası karşılığı rehinciye veren Marx’ın yaşadığı tüm olumsuz koşullara rağmen her zaman mutlu olduğunu söylerler. Bir de kendisiyle ne kadar dalga geçtiğini. Büyük aşkı, eşi Jenny’ye gençliğinde yazdığı berbat şiirleri yaşlılığında okuyup gülerlermiş örneğin.

Ustaya saygıyla, sevgiyle.

139 yıldır yok ama “toplumu hala onun yöntemiyle açıklayabiliyor, yorumlayabiliyoruz”. Sosyoloji hocam liberal sağcı bir İngiliz’di. O ilk dersteki sözleridir bunlar.

Doğrudur.

Türkiye Haberleri