Türkiye’nin birinci partisi CHP, operasyonlarla parçalanmaya çalışılırken Saray organizatörleri “PKK’nın silah bırakma töreni” hazırlığında.
Bir itirafçı marifetiyle onlarca belediye başkanı, yardımcıları, müdürler.. Neredeyse sandıktan çıkan her CHP’li cezaevine atılırken barış gelecekmiş.
Saray medyası bir heyecan yazıp duruyor.
DEM açıklamaları ise hep aynı vurguda: Süleymaniye’deki törende silahlar sembolik olarak bırakılacak. PKK böylece iyi niyetini gösterecek. Ardından iktidarın atacağı adımları bekleyecek.
Hangi adımları?
DEM yöneticileri elbette hukuktan, demokrasiden söz ediyor.
İyi de bugünden yarına mümkün olup olmaması bir yana.. Recep Beygillerin buna niyeti var mı sizce?
*. *. *
Olmayan delillerle Osman Kavala’yı Silivri’ye kapatan..
Ayşe Barım’ı vahim sağlık sorunlarına rağmen gayrı ciddi iddialarla Silivri’ye geri gönderen iktidar Süleymaniye törenine kimleri davet etmiş, biliyor musunuz:
“Cumartesi Anneleri, Roboski (Uludere) Aileleri, 10 Ekim Aileleri, Suruç Aileleri ve Gezi Aileleri…”
Anlaşılan iktidar, PKK üzerinden, bugüne kadarki suçlarını aklamak.. Geçmişini temize çekmek istiyor.
Evlatlarının, yakınlarının bir kemiğine razı Cumartesi Annelerine yaptıkları nasıl aklanır, unutulur bilmiyorum.
Gezi’nin en küçük mağduru Berkin evladımız için söylenenler.. Annesinin uğradığı saldırılar karanlık sayfalardan silinir mi, düşünemiyorum.
Biz bağımsız gazetecilerden nefret etmeleri, susturmaya çalışmaları boşuna değil.
10 Ekim Gar katliamının öyküsünü anlatmak bile yeter.
*. *. *
* 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına iktidar olma şansını kaybetti.
* Bunun üzerine Bahçeli seçim yenilemenin yolunu açtı. Ve 1 Kasım belirlendi.
* Daha sonra ortaya çıktı ki, AKP kurmayları oy kaybını çözüm sürecine bağlamıştı.
* Bakın tesadüfe, bu analizin mürekkebi kurumadan çözüm süreci küt diye bitiverdi. Temmuz sonuna doğru Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis memuru yaşadıkları evde başlarından vurularak öldürülmüş halde bulundu. Cinayetleri PKK önce kendilerine bağlı ‘Apocu Fedailer’ adlı bir grubun işlediğini duyursa da daha sonra olayla ilgisi olmadığını açıkladı. İlerleyen yıllarda bu cinayetlere ilişkin yargılananlar beraat etti, dosya faili meçhul kaldı.
* Çözüm sürecinin noktalanmasıyla birlikte terör eylemleri, gerilim de tırmanmaya başladı. Ve seçime haftalar kala, Ankara’da Barış Mitinginde düzenlenen çifte intihar eylemiyle, cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırısı sahnelendi. 109 kişi hayatını kaybetti.
* 10 Ekim katliamı sonrasında gazeteciler saldırının nasıl önlenemediğini.. İstihbaratın yeterli olup olmadığını araştırırken, ortaya çıktı ki intihar eylemcilerinden en az birisi teknik takip altındaydı. Ve eylemine günler kala telefonda kardeşiyle vedalaşmış, böylece en kritik ipucunu vermişti.
* O ipucu ciddiye mi alınmamıştı ya da gözden mi kaçmıştı, kimbilir! Ama Başbakan Davutoğlu’nun katliam sonrasında söyledikleri gözden kaçacak, unutulacak gibi değildi.
* Davutoğlu “Ankara'daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz, oylarımızda bir yükseliş trendi var” sözleriyle utanç tarihine geçti.
*. *. *
Başkentin orta yerinde 109 kişi ölmüş.. İktidar -arkasında IŞİD’in olduğu iddia edilen- saldırıyı önleyememiş.. Bunun utancı ile özür dileyeceğine, başbakan çıkmış “oylarımız yükseliyor” diye övünüyor.
Erdoğan her karışık olay sonrası ellerini yıkayıp kenara çekilir ya.. 10 Ekim’i de yalnızca Davutoğlu’nun hanesine yazmış anlaşılan. Açık kaynaklardaki iddialara göre o katliamda hayatını kaybedenlerin aileleri de Süleymaniye’deki törene davet edilmiş. Bilumum STK temsilcileri de..
Tekrar edeyim; hesabı verilemeyen saldırılar, katliamlar, suikastlar, kumpaslar “HADİ BAKALIM BARIŞIYORUZ” diye geçiştirilemez. Unutturulamaz.
*. *. *
Haberin en tuhaf yanı ise şu:
Dün gece yarısı KCK Enformasyon Bürosu’ndan yapılan açıklamaya göre, sadece “gazetecilere” izin verilmeyecekmiş:
“Değişen güvenlik durumu sebebiyle, Süleymaniye’de gerçekleşmesi planlanan törenle ilgili detayların kısa sürede değiştirilmesi gerekiyordu. Tören planlandığı gibi gerçekleşecek ancak canlı yayınlanmayacak ve basın mensuplarının katılması mümkün olmayacak.”
“Değişen güvenlik durumu” ile ne kastediliyor?
Gazeteciler güvenlik açığı mı yaratacaktı ki veto yedi?
Yoksa 12 şehit hassasiyeti mi “töreni küçültelim, canlı yayınlara kapatalım” dedirtmişti.
Bu karar PKK’nın mı yoksa Saray’ın mı talebiyle alınmıştı?
Bahçeli neredeyse “vazgeçmek, yan çizmek yok ha!” tonundaki şu sözleri, törenden hemen önce söylemek gereğini neden duymuştu?
“Terörsüz Türkiye artık bir devlet politikası haline gelmiştir. Dolayısıyla devletin başı terörsüz Türkiye'yi gerçekleştirmekle mükelleftir.”
Henüz hiçbirinin yanıtı yok.
Tıpkı AKP’nin etkili isimlerinden Şamil Tayyar’ın son paylaşımındaki sorular gibi:
“PKK’nın silahları bırakma ve kendini feshetme kararını, Cumhurbaşkanımız
Erdoğan’ın kamuoyuna taahhüdü çerçevesinde sonuna kadar destekliyorum.
Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, PKK, YPG gibi tüm bileşenleriyle tarihe karışacak, içeride ve sınırımızda terör tehdidi kalmayacak.
Bu temel yaklaşımı aktardıktan sonra son olayları yeniden gözden geçirelim.
* 22 Nisan’da Uzman Onbaşı Berat Mecit Day terör saldırısıyla şehit düştüğünde ‘dron çarptı’ izahatı, kamuoyunda güvensizlik oluşturdu.
* 26 Mayıs’ta 10 askerimiz dronlu terör saldırısında yaralandığında sessiz kalınınca bu güvensizlik algısı daha da arttı
* 28 Mayıs’ta şehit düşen Piyade Üsteğmen Nuri Melih Bozkurt’un naaşını ararken bir mağaradaki metan gazından 12 askerimizin şehit düşmesi, zihinleri allak bullak etti.
Çözüm süreci nedeniyle özenli olmak gerektiğini anlıyorum ama bu terör eylemlerine ilişkin kamuoyu sağlıklı bilgilendirilmezse, bu tavrın sürece daha çok zarar vereceğini düşünüyorum.
Şu 3 sorunun cevabı önemli:
-PKK silahları bırakma aşamasındayken bu terör eylemleri neden yaşanıyor?
-Silahları bırakacak örgüt, şehidimizin naaşını aramaya neden yardımcı olmuyor?
-Terörle mücadelede en yüksek teknoloji ve tecrübeye sahipken, metan gazından 12 şehidi nasıl veriyoruz?
Hem iddiaları sağlam şekilde soruşturmakta hem kamuoyunu bilgilendirmekte fayda var.”
Şamil Tayyar da Bahçeli de “Erdoğan’ın taahhüdü” diye niteliyor süreci.
İnsanın içinden “peki Erdoğan’ın bundan haberi var mı” diye sormak geliyor.
Gündem, neresini tutsanız elinde kalmıyor mu!
Operasyon.. Proje.. Süreç..
Ama sıfıra sıfır elde var baskı, zulüm..
Bahçeli kendisini Saray’ın politikalarından ayrıştırmaya kalkıyorsa.. Sırf bu nedenle İmamoğlu davasının TRT’den yayınlanması talebine destek verdiyse.. Haklı!
Erdoğan’ın yanında yer almanın “MALİYETİNİ” görmüştür belki.
Öyledir.
Yenilir içilir de.. Sıra hesap ödemeye gelince işler karışır.