“Seçebilmenin” kıymetini biliyor muyuz?

Sezin Öney Yazdı: “Seçebilmenin” kıymetini biliyor muyuz?

‘Teorikman’ bu yıl, ‘demokrasi’nin zafer senesi olmalı. 2024’te dünya genelindeki yerel ve genel seçimlerde, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok insan oy kullanacak.
Ancak, dünyanın her köşesindeki 76 seçimden, sadece 43’ünde seçmenlerin gerçekten bir tercihi olabilecek- zira seçimlerin sadece bu kadarı “adil” ve özgürce” gerçekleşecek.
Türkiye’nin Mart seçimleri de, adil ve özgür olmayan 33 seçim arasında…Fakat, hala seçimlerin sonucu “merak etme” lüksüne de sahibiz.
Evet; ekonomik krizde arzın merkezine seyahat ederken de, hala bir ortak lüksümüz var.
31 Mart gecesi, sandıktan nerede kimin çıkabileceğini merak edebiliyoruz.
Sonucunu hala merak edebildiğimiz seçimlere sahip olmanın nasıl bir “lüks” olduğunun farkında mıyız?
“Seçebilmenin” kıymetini biliyor muyuz?
Bana kalırsa, yanıt kesinlikle “hayır”…
Türkiye’nin demokrasisi, yaklaşık 10 yıldır serbest düşüşte ve artık elimizde, demokrasiye ilişkin kalan yegâne tutunacak dallardan biri, hala sonucunu merak edebildiğimiz seçimlere sahip olabilmek.
31 Mart yerel seçimleri de, demokrasiden kalabilenleri ve hala inatla varlığını sürdüren ülkenin en az yüzde 50’lik toplumsal muhalefetini koruyabilmenin sınavı olacak.
Hala, sonucunu merak ettiğimiz seçimlerimizin olabilmesinin kıymetini en az bilenler de, Türkiye’nin "siyasi elitlerinin" önemli bir kısmı. İktidar, bırakın demokrasinin kıymetini bilmek, demokrasiyi kendine tehdit olarak görüyor. Hadi, onların iktidarlarını, siyasetin getirdiği kudreti ve bu güçle oluşturdukları çıkar ağlarını koruma takıntısı var. Ya muhalefetin içine düştüğü savrukluk ve dağınıklığa ne demeli?
Polonya’da, Ekim 2023 genel seçimlerinde muhalefet partileri, kendi adaylarını çıkarsalar da, kampanyalarında, iktidara karşı ortak bir oyunda birleşebildiler. Sokakta ortaklaşabildiler. Bir takımın ayrı oyuncuları olarak, iktidarın kalesine odaklanabildiler ve kazandılar.
Eğer, bu toplumsal muhalefet dağılırsa; nasıl bir Türkiye siyaseti olabileceğinin bir örneği, komşu İran’da gerçekleşiyor. “Mahsa Amini” protestolarından sonraki ilk seçimi bu İran’ın…
Ve seçmenlerin katılımı, sandıklar kapanırken yüzde 27’de kaldığı için, oy verme süreci 2 saat uzatıldı. Seçime günler kala, katılım oranının yüzde 36 olacağını söyleyen bir gazete toplatılmıştı. Sızdırılan bir anket ise, katılım oranını yüzde 18 olarak öngörüyordu. İran yönetimine yakın bir anket dahi, katılımı yüzde 39 olarak ölçmüştü.
Üstelik de, ülkenin Ruhani Lideri Ali Hamaney, sandık başına gitmenin “İslâm’ın emri” olduğu ve İslam Devrim Muhafızları Başkomutanı Tümgeneral Hüseyin Selami’nin “her oy, düşmanlarımızın kalbine atılan bir füzedir” sözlerine rağmen…Dahası, oy vermek hiç olmadığı kadar kolaylaştırıldı ve hatta adaylık başvuruları teşvik edildi.
İran’da rejime yönelik bıkkınlık, 2021’deki seçimlerde yüzde 48 katılımla zaten düşüşle dışa vurulmuştu. Oysa, 2017’de bu oran, yüzde 70 ve 2013’te yüzde 77 idi. Hatta, İran’ın “sonucu merak edilen” seçimler döneminde yüzde 85’leri buluyordu.
İran’ın seçmenlerinin artık sadece 3’te 1’i oy veriyor, o da, en şişirilmiş rakamlarla… Başkent Tahran’da oy verme oranı, yüzde 15’e düşüyor: diğer bir deyişle, metropoller artık sandığa bile gitmeye zahmet etmiyor.
Neden?
İki yıl önce, 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin baş örtüsünün altından saçının bir kısmı gözüküyor diye gözaltına alındığını ve iki saat sonra da ağır yaralı halde hastaneye kaldırıldığını hatırlatalım. Amini, üç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetti.
Amini’nin ölümünün ardından, ülke genelinde protestolar başladı; yaklaşık 500 kişi, yönetimin protestolara yönelik sert tepkisi sonucu öldürüldü ve 20 bin kişi de tutuklandı.
Apolitik, sıradan genç bir Kürt kızı olan Amini’nin ardından, birçok kadın bugüne değin, dilediklerini giyebilme özgürlüğü için daha da cesur mücadele ediyorlar.
Ve baskısıyla, dayatmalarıyla, ekonomik krizle insanlarını bunaltan İran’ın iktidarı, bugün sandığa sadece dini rejimin fanatik taraftarlarını çekebiliyor. Güvenlik güçlerinin de sandık baskısını hesaba katarsak; artık, İran’da sandık var ama içi boş.
Türkiye’nin hala “seçebildiği” seçimlerinin gerçekleşeceği Mart’ta, bir seçim de Rusya’da olacak. 15-16 Mart’taki oylamada tek merak edilen, yeniden aday olan Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yüzde kaç oy alacağı.
Rusya’nın seçimlerinde Putin’in rakipleri bile, “rakibi olmadıklarını” açıkça söylüyorlar. 19 Aralık 2023’te, Rusya’nın üçüncü büyük siyasi hareketi Liberal Demokratik Parti’nin lideri Leonid Slutsky, adaylığını, “Putin, seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanacak. Ben de Rusya’nın Başkanı’nın oy kaybına neden olmayacağım” diye adeta özür dileyerek ilan ediyordu.
Yine Mart’ta Kuzey Kore’de seçimler var. Orada seçimlerin tarihi son bir-iki haftada “bildiriliyor” çünkü oylama, daha ziyade “nüfus sayımı” gibi geçiyor.
Ve biz de Mart sonunda, sonucunu merak ettiğimiz son seçime gidiyor olabiliriz. Seçmenler olarak biz kıymetini bilelim; siyasetin ve muhalefetin önemli bir kısmına rağmen de olsa…

Siyaset Haberleri