Hangisi doğru, bilemiyorum.
Erdoğan “kendi ayağına” mı sıkıyor.. Gözünü bu kadar karartıp Türkiye’yi cezaevine çevirmeye karar vermiş olabilir mi?
Yoksa birileri “onun ayağına” sıkıyor da.. Gerçeklerden soyutlayıp görmemesini mi sağlıyor?
Son bir yıldır taş toprak yoruldu Saray operasyonlara doyamadı!
Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı adayı olacak diye neler yaşadık, neler yaşıyoruz.
Geldiğimiz.. Daha doğrusu getirildiğimiz yer şu:
“ Kırklareli Üniversitesi, öğrencilerinin il genelinde din hizmetlerine destek sunması için müftülük ile anlaşmaya vardı.
Karar'ın haberine göre, Protokol üniversite öğrencilerinin Kırklareli İl Müftülüğü bünyesindeki merkez ve ilçe kurumlarında, camilerde, Kuran kurslarında ve gençlik merkezlerinde yürütülen din hizmetleri ile "manevi danışmanlık" faaliyetlerine "katkı sağlamasını" hedefliyor.”
Onca imamın, hocanın, yüksek ücretlerle istihdam edildiği memlekette, yetmemiş üniversite öğrencileri “din hizmetine” koşulacakmış!
Protokolde öğrencilerin nasıl “kullanılacağı” belli değil. Gönüllü mü olacaklar? Hizmet karşılığı puan -yani not- mu alacaklar?
Rektör Rengin hanımefendinin “ÖRTÜK PROGRAM” diye nitelediği sistemden kasıt bu mu?
Bir üniversitenin görevi, gençlere akıl ve bilimin yolunu açmak mıdır, yoksa dine hizmet için kullanmak mı?
Maliye Bakanı Şimşek tabloyu tamamlamak için tam zamanında yetişti. 350 milyon Euro tutarındaki son borçlanmayı, akıl yolları tıkalı olanlara neredeyse “MÜJDE” gibi sundu:
“Uluslararası finansal kuruluşların programımıza olan güveni devam ediyor. Bu kapsamda, uygun koşullu dış finansman sağlama çalışmalarımız sürüyor."
Dış finansmanın ne olduğunu hemen anladık da.. Uygun koşullardan neyi kastediyor acaba Şimşek Bey?
“Ayağınız alışsın” diye faiz falan istemeyen bir ülke, kurum falan mı keşfedildi?
Yoksa..
Benim bildiğim, dış finansman diye geçiştirilen meselede ana para da faiz de ya dolar ya Euro üzerinden geri ödenir.
Sık sık yaptığım gibi, döviz grafiklerine göz gezdirdim.
Dolar, 12 Eylül günü, yani yaklaşık üç ay önce 41.36 TL imiş.
Bugün 42.58 TL
Dolar şimşek gibi çaka çaka yükseliyor. Paramız da inliye inliye düşüyor. Bu yüzden dün aldığını bugün alamıyorsun.. Yıllardır kullandığın ve daha yıllarca kullanmak zorunda olduğun ilaçları bulmak için kapı kapı eczane dolaşıyorsun.. Gençler bu yüzden karanlık yollara savruluyorlar..
Buna bir de kapımızdaki sınır ötesi harekatın masraflarını ekleyin. Gerçekten de “YAPARSA AKP YAPARMIŞ”..
* * *
Genelkurmay’a göre sınır ötesine geçen zırhlı araçlar “rutin” bir hareketlilikten ibaretmiş.
Oysa Saray’a en yakın isimler açık açık yazıyor.
Hande Fırat mesela, kum saati benzetmesiyle “harekata sayılı günler kaldı” diyor.
Erdoğan’ın “en sevdiği” Abdülkadir Selvi de şu notları iletiyor:
“ PKK’nın Suriye kolu olan SDG’nin kontrol ettiği bölgede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hareketliliği artmaya başladı. 10 Mart’ta Şam yönetimi ile SDG arasında varılan anlaşmaya rağmen sahada herhangi bir ilerleme olmadı. SDG’ye yılsonuna kadar tanınan süre 21 gün sonra dolacak. Ama sahada en ufak bir gelişme yok. Tam aksine Mazlum Abdi, İsrail’i göreve davet ediyor. ABD’nin kendilerini desteklemeye devam etmesini talep ediyor. Yani hâlâ oyun peşinde. Terörsüz Türkiye sürecine olumsuz etki yapmaması için stratejik sabır uygulanıyor. Ama sabır taşı çatlamak üzere. SDG’nin müzakereler yoluyla Suriye yönetimine entegre olması yönündeki beklentiler azalıyor. Ankara ile Şam arasındaki koordinasyonda SDG’ye yönelik askeri operasyon eğilimi ağırlık kazanıyor.”
Bayılıyorum bu söz oyunlarına.. “STRATEJİK SABIR” ifadesinde İletişim Başkanlığı’nın katkısı var mı diye merak ettim. Bununla her şeyin üstü ne güzel örtülüyor, değil mi!
Trump’ın SESİ Barrack efendi ve İsrail’e iki çift laf edilmiyorsa, meğer stratejik sabır politikası yüzündenmiş..
Saray medyasının üstün hizmet madalya sahipleri Barrack’a saydırırken çok rahat.
Oysa Saray’ın çıtı çıkmıyor. Barrack efendi, hep söylediğim gibi, koloni valisi stilinde Türkiye’nin bugünü ve yarınına dair olmadık şeyler söylüyor.. Saray tısssss!
Hani yalandan bir “sabrımızı test etmeyin” çıkışı bile yok. Tam aksine onlar bizim sabrımızı sınıyor sanki!
Ama iktidar susmakta kararlı!!!!
Ne de olsa farkındalar: Türkiye’ye MUZ CUMHURİYETİ muamelesi yapan Barrack Trump’ı temsil esiyor. Haliyle onu kızdırmaya gelmez.
Hatırlayın; Trump Erdoğan’ı sevip övmelere doyamazken doğalgaz bağlantısından AB’nin üstünde gümrük vergisine.. Ve özellikle Reis’in kalbini hicranla yaralayan KAAN motoruna.. Amiyane tabirle ne kazıklar yedik.
Trump’ın sevgisi böyleyse, herhalde Erdoğan “O’nun kızgınlığından" rabbine sığınıyordur.
Öyle ya! Rahip Brunson vakasında öyle bir gerilim yaşandı ki, dolar ilk büyük atağını o zaman yaptı, hatırlarsınız. Hatta sonrasında Trump, meseleyi gündemde tutup “ekonominizi mahvetmiştim, yine yaparım” bile dedi.
Saray kalemşörlerinin “heeeyt” deyişine bakmayın. Erdoğan’ın Trump’a ve İsrail’e karşı çıkamayacağını bizden daha iyi biliyorlar. Elbette nedenlerini de!
Nedeni, Halk Bankası dosyası mıdır, yoksa ABD’nin elinde daha kişisel dosyalar mı vardır.. Erdoğan ve gözü dönmüş destekçileri eğer dönüp dolaşıp her sıkıntıyı, krizi CHP’ye bağlıyor… Atatürk’ü yok etmeye uğraşıyorsa dosyaların ağırlığını tahmin edebilirsiniz.
Memlekette yazılıp çizilenlerle, daha önemlisi YAPILANLARLA.. Barrack Efendi’nin sözleri ve temennileri örtüşüyorsa.. Bu tabloyu da Türkiye’nin Arap dünyası ile elele İsrail’in yanına koşması tamamlıyorsa.. “NETLİK AYARI” için daha ne lazım?
Bakın, bu ülkenin Dışişleri ve Maliye bakanları her gün bir Arap kentinde ortaya çıkıyor. Ya aslında var olmayan ateşkes / barış sloganıyla Türkiye’nin Gazze katkısını anlatıyorlar.. Ya da -ağırlıklı olarak- borç istiyorsa.. Erdoğan ve ekibi daha çok susar.. Sustukları belli olmasın diye de operasyonlarla her gün yeni bir gürültü kopartır.
“ÖNEMLİ NOT:”
Dünkü yazımda MHP GENEL Başkan yardımcısı Feti Yıldız’ın Türkiye’deki adalet sistemi ve işleyişi üzerine sözlerine yer vermiş.. “Eylem” çağrısında bulunmuştum.
Aynı gün, AİHM KARARLARINA RAĞMEN tam 2 bin 962 gündür cezaevine olan Osman Kavala da Yıldız’ın sözlerine dikkat çekerek, “ihlalin giderilmemesi ihlalin yaratılmasından daha büyük bir hukuksuzluk” dedi.
Son 1 yılın en önemli çıkışlarından biri gündemin kaosunda unutulup gidecek mi derken.. Feti Yıldız, bütçe görüşmeleri vesilesiyle TBMM kürsüsüne çıkıp partisinin iktidar ortağına ve adalet arayanlara mesajını tekrarladı. Bir bakıma çarpıcı bir eyleme imza attı:
“Bütün yargılama önlemleri gibi tutuklama da geçici niteliktedir. Tutuklama bir ceza değil maddi gerçeğe ulaşmada ceza davasının yürütülmesinde ya da ileride verilecek bir olası cezanın infazını sağlayan geçici bir araçtır.
Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin sınırladığı için çok dikkatli hareket edilmeli, bin düşünerek bir kere karar verilmelidir.
Suçsuzluk karinesinin esas alındığı, şüpheden sanığın faydalandığı, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde doğal hakimlerin görev yaptığı, duruşmaların haleli, davaların makul sürede sonuçlandığı, delillerin vasıtasız olduğu, insana saygının duyulduğu, kurucu adaleti kuran yargı denetimine bağlı olan özel aktüel geçici bir durum gözetmeyen, önceden saptanmış, soyut şekilde uygulayan, insan onurunu koruyan ceza hukukunun bir cezalandırma hukuku değil koruma hukukunu benimseyen devletler hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir.”
Umarım!!!