Nedenini anlasam da hayret etmekten kendimi alıkoyamıyorum.
O yüzden Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın şalvar güzellemesini ağzım açık dinledim. Prens dizisinin şahane prensi Giray Altınok’un repliğindeki gibi “nasıl da inanarak boş boş konuşuyor”du:
“Benim özellikle kamusal alana çıkarken giydiklerim ne tesettür olarak ne rahatlık olarak benim isteklerime cevap vermiyor. Bir çoğumuz için de böyle olabilir. Tam olarak beni yansıtmıyor. Ama tabii özel hayatım daha farklı olabilir. Şalvarımı rahat rahat giyebilirim, ki muhteşem tasarım bana göre. Bir gün kıymeti anlaşılacak diye düşünüyorum. Ama işte nedir, toplumsal kabul görme, belli bir küresel zihniyetle yönlendirilen moda anlayışı.. Bunlar bizim rahatlık ya da değerlerimizden gelen tercihlerimizin bile önüne geçebilir halde bizim hayatımızı yönlendiriyor.”
Sümeyye Bayraktar, kamusal alanda şalvarıyla görünse yadırgayan olur mu sizce?
Müjde Ar’ın başrolünü oynadığı Başar Sabuncu’nun “Şalvar Davası” filmini izlemiş miydiniz? Kendilerine baskı uygulayan kocalarını yatağa almamak üzere örgütlenen kadınları anlatıyordu. Toplumsal cinsiyete dair algıları yıkmaya çalışan o filmden bugüne elbette çok şey değişti. Kadın, hayatın her alanında ezilmeye, dışlanmaya, hatta yok edilmeye başlandı.
Sümeyye Bayraktar, buna dair bir şeyler söyleseydi eğitiminin hakkını verdi derdim. Oysa kadının değil şalvarın haklarını korumak için konuştu!!!
Zira Bilal Erdoğan’ı parlatma günlerini idrak etmekteydik!
*. *. *
Geçenlerde şalvar meselesini gündeme taşıyan Bilal Erdoğan olmuştu biliyorsunuz. Babasından sonra Türkiye’ye talip olduğunu biliyorduk da.. Kampanyasını şalvar sorunsalı ile açacağını tahmin edememiştik.
Herhalde kampanyasını yöneten birileri vardır. Onlar da yoksul kitleleri etkilemek için böyle bir çıkış noktası tespit etmişlerdir.
Diyeceğim. Ama demeyeyim, birileri beni durdursun lütfen.
Memleketin de benim de espri, ironi kaldıracak halimiz yok artık.
Yalova’daki IŞİD çatışması sözün bittiği yer. Meğer Ağustos ayında IŞİD elemanları düğün konvoyu ile gövde gösterisi yapmış.
Her çeşit istihbarat örgütü ise o sırada -henüz uyuşturucu meselesine sıra gelmemişti- solcu öğrencilerin peşine düştüğü için o konvoyu görememiş.
Yoksulluğun dibine vurmuş bir ülkede güvenliğin de kalmadığını.. Tesadüfen yaşadığımızı öğrendik.
Üstelik “bu daha başlangıç” diyenler var, evlerden Irak!
*. *. *
Peki, ülkenin tek hakimi.. Her konuda tam yetkili ve sıfır sorumlu Reis feci gidişe son vermek için ne yapıyor dersiniz?
Ankara kulislerine hakim gazetecilerin aktardığına göre, kabine değişikliği üzerinde çalışıyor. Kamuoyunun tanımadığı kimi isimler gidecek, yerine AKP’nin eskilerinden “deneyimli” isimler gelecekmiş.
Gelecekler arasında Binali Yıldırım var mı acaba?
Biliyorsunuz bazı konularda acayip yeteneklidir. Oğlu da buna çok somut kanıttır.
Ayrıca çok açık sözlüdür Binali Bey.
Mesela bir sohbette gazetecilerin “en hoşunuza gitmeyen proje neydi” sorusuna “15 Temmuz” yanıtını vermişti.
Şaka yapmadığını da, daha sonra -hem de- aHaber’de şu sözleriyle dile getirmişti:
“Dolmabahçe ofisinde saat 21:00 gibi çalışmalarımız tamamlandı ve Tuzla'ya hareket ettim. Köprü'yü geçtikten 10 dakika sonra köprünün tutulduğunu öğrendim. Benim yakın korumama bu haber iletildi ve eşten dosttan duydum. Aradılar "Sayın Başbakanım bu olaylardan bilginiz var mı?" diye sordular. Akşam 10 civarı eve vardım. Genelkurmay Başkanı'nın telefonu çalıyor cevap vermiyor, İçişleri Bakanı'nın telefonu ise kapalıydı. Hemen Ankara Valisi, İstanbul Valisi ve Emniyet Genel Müdürü'nü aradım. Baktım iş kötüye gidiyor. Tanklar, uçaklar çıkmış. İşin adını koymak gerekiyor.”
Fuat Uğur’un köşesinde açık açık yazdığını başta MİT, istihbarat birimleri görememiş.. Hatta o kritik günde, nedense, kayıplara karışmış.. Başbakan’ın telefonlarına çıkmamış.. Aralarında tatbikata gittiklerini zanneden harp okulu öğrencilerinin de olduğu onca insan ölmüş..
Ve aradan neredeyse 10 yıl geçmişken yine bir istihbarat faciası sonucu, bu kez IŞİD’e kurban verilmiş. Dillerde yine aynı kalıplar:
Fedakar polisler.. Vatan sağolsun.. Mekanları cennet olsun..
Dinçer Güner’in halktv.com.tr’deki özel haberi bu yaranın üzerine tuz bastı:
“Terör örgütü IŞİD adına Suriye’de savaşan Cemal Ali Yahya (26), kaçak yollarla Türkiye’ye geldi. Cemal Ali Yahya, geçen Ağustos’ta yapılan operasyon sonrası yakalandı. Kaldığı evde 65 santimetre uzunluğunda kılıç bulunan Cemal Ali Yahya’nın, cep telefonunda IŞİD’e ait çok sayıda materyal bulundu. 10 ay kadar tutuklu kalan Yahya için geçen ay beraat kararı verildi. Yahya’nın avukatlık ücreti de hazineden ödenecek.”
Ama neymiş, Bilal Bey ve Sümeyye Hanım, bir elleri balda bir elleri yağda.. Şalvar giyemedikleri için pek üzgünmüş. Zira “Değerlerine göre tercih yapamamanın ıstırabını” yaşıyorlarmış.
Şahane bir filmi böyle bir konuyla bağdaştırmak hoş değil elbette. Ne var ki Erdoğan çocuklarının “ŞALVAR DAVASI” unutulmasın istiyorum.
Ne de olsa memleketi getirdikleri düzeyi hiçbir şey daha iyi anlatamaz.