Kahramanmaraş ve Hatay illeri ve çevresinde yaşanan yıkıcı depremlerin Türkiye ekonomisine yansımalarını, yabancı finans kuruluşlarının raporlarından izlemeyi sürdürüyoruz.
AKP iktidarı şu anda kaç bina yıkılacak, hangi bölgeler imara açılacak ve kaç konut yapılacak sorularıyla meşgul. Depremin ülkeye ekonomik ve sosyal etki analizlerini konuşacak aşamaya “henüz” geçemediler.
Merkezi Londra’da bulunan çok uluslu bağımsız denetim, vergi ve danışmanlık firması PricewaterhouseCoopers (PwC) 28 Şubat 2023 tarihli “Depremin Ekonomik ve Sektörel Etkisi” analizini iş dünyası ile paylaştı.
TÜİK 2022 Şubat verileri baz alınarak yapılan analizde, Türkiye GSYİH'sinin yüzde 9'unu oluşturan depremden en çok etkilenen 11 il içinde Gaziantep, Adana ve Hatay büyüklük olarak ön sıralarda yer alıyor.
Nüfusun yüzde 16’sı, GSYİH’nin yüzde 9’unu, ihracatın yüzde 13’ünü, istihdamın yüzde 11’ini, işletme sayısının yüzde 10’unu oluşturan 11 kentin Türkiye içindeki ağırlıkları:
İstihdamda yüzde 2.2 payla ilk sırada yer alan Gaziantep’i yüzde 2.1 ile Adana, yüzde 1.2 ile Hatay takip ediyor. Depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ın payı binde 7 düzeyinde kalıyor.
İhracatta yüzde 4.3 pay alan Gaziantep’i, yüzde 1.5 ile Hatay ve yüzde 1.3 ile Adana izliyor.
Gaziantep Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH)’da yüzde 1.9, Adana yüzde 1.8, Hatay yüzde 1.3 pay ile ilk üçte yer alıyor. Kahramanmaraş binde 8 ile 4’üncü sırada…
İşletme sayısı açısından Adana yüzde 2.2 payla diğer 10 kentin önünde. İkinci sıradaki il Gaziantep yüzde 1.8 ikinci, Hatay yüzde 1.3 ile üçüncü…
Afetin etkilediği 11 ilin 22 milyar dolar olan ticaret hacmi; hizmetler, inşaat, sanayi ve tarım sektörlerindeki faaliyetlerden geliyor.
İhracatın sektörlere göre dağılımına bakarsak; tarım ürünleri yüzde 17 ile ilk sırada. İmalat ihracatı yüzde 8.3 pay alırken, madencilik yüzde 9.5 gibi yüksek bir oranda…
Rapor sosyoekonomik etkileri de analiz ediyor. En büyük maliyetin, bölgede zarar gören binaların yeniden inşası olduğunun altı çiziliyor. İkinci en büyük etki “sabit sermaye” ve “işgücünde” ortaya çıkıyor…
Raporda kaydedilen ikincil etki de “İhracat ve turizm gelirleri kayıplarına bağlı cari açıkta artış, vergi gelirlerinde düşüş, az gelişmiş bölgelerin, gelişmiş bölgeler ile gelir farkının açılması” olarak somutlanıyor.
Yaşamsal ve sosyal gereksinimlere yönelik ihtiyaçların yeterli ölçüde karşılanamaması ve eğitim, sağlık hizmetlerine erişimde yaşanılacak zorluklara işaret eden rapor; deprem bölgesinden artan iç göçün yol açacağı iş gücü kaybına da vurgu yapıyor.
1999 Marmara depremi sonrası artan harcamalar için artan vergilerden örnekler veriliyor ki; bugün de aynı yolun izlenmesi beklenebilir.
Rapor Japonya’da yaşanan 2011 Tohuko depremi ile de bir karşılaştırma imkanı veriyor. 9,0 büyüklüğündeki deprem ve ardından yaşanan tusunami yaklaşık 18 bin 500 kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştı.
Japonya’da afetten itibaren 1 yıl içinde yerel paydaşlardan 3.8 milyar dolar bağış toplanırken, uluslararası paydaşlardan 800 milyon dolar bağış gelmiş.
Japonya yeni binalar ve alt yapıları için 45 milyar dolar bütçe ayırmış. Yerel yönetimlerin yeniden yapılandırma bütçesi ise 25 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiş.
Yine Japonya yerel yönetimlere 37 milyar dolarlık vergi indirimi getirmiş.
Japonya’nın yerel yönetimlerle iş birliği Türkiye’ye model olur mu? Dilerim olur…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu dün uzmanlarla hazırladıkları “İstanbul Deprem Seferberlik Planı” nı açıklarken, "Ya hep birlikte hareket edeceğiz ya da işbirliğine yanaşmayanlar koltuklarını bırakıp evine dönecek" diyordu…
Birlikte hareket etmek çok da kolay olacağa benzemiyor. AKP’nin çekmesinde İstanbul’da en riskli konutların yer aldığı bölge olarak Beykoz ve Sarıyer gösteriliyor.
İstanbul’da “kentsel dönüşüm” planları, deprem haritalarında zemini en az riskli bölgelerden başlıyorsa, akılımıza ilk olarak yine “rantsal dönüşüm” gelir.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un,23 Şubat'ta Adıyaman Afet Koordinasyon Merkezi’nde yaptığı açıklamalara göre, 44 binin üzerinde can kaybının yaşandığı depremlerin ardından 1 milyon 250 bin binada hasar tespit çalışması yapıldı. Bunlardan 164 bin 321 bina; “yıkık”, “acil yıkılacak” ve “ağır hasarlı” olarak tespit edildi.
"Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberi İl Ölçeği" başlıklı planda; il il, ilçe ilçe belirlenen projelerin 9 yüklenici şirket ve 7 müellif şirket eliyle yürütülmesi yer alıyor.
Belgeye göre projede; Kalyon, Kuzu Grup, Ege Yapı, Nef, Tahincioğlu, Optimal, Dome, NKY ve ANT Yapı şirketleri yüklenici olarak belirlendi.
Konut maliyetleri ortaya çıkmaya başlıyor…
TOKİ’nin deprem bölgesinde inşa edilecek konutlarla ilgili düzenlediği “davet usülü” ihaleyle,188 milyar liralık sözleşme imzaladığı kamuoyuna yansıdı.
Olağanüstü Hal ilan edilen bölgede bu ihaleler hangi şartlarda verildi, zemin etüdleri bilimsel ölçütlere tam uygunluk gösteriyor mu sorularına bilimsel bir açıklama yapılmadan konut inşasına girişmek için gerekli olan finansmanın nasıl sağlanacağını da bilmiyoruz…
Zira son iki yıldır yaşanan yüksek enflasyon karşısında yoksullaşan halkın deprem vergisi kaldıracak hali kalmadı.
Dış kaynak açısından da uluslararası finans kuruluşlarının çok da cömert olamadığını deneyimlemiş bulunuyoruz.
Dünya Bankası, Avrupa Birliği fonları, sürdürülebilirlik kriterlerine dayalı olarak “onayladıkları projelere” kredi desteği sunuyorlar. Ayrıca “hükümetlere” doğrudan kredi vermiyorlar, bir sivil toplum kuruluşu ile işbirliği arıyorlar.
Elde var; Katar…
Türkiye ve Suriye'yi vuran depremlerden etkilenenlere, acil yardım için “Katar Afet Müdahale Fonu” ndan 1 milyon dolar tahsis ettiklerini ve 20 milyon dolar toplamak için de kampanya düzenlediklerini açıklayan Katar Kızılayı Uluslararası Yardım ve Kalkınma Departmanı Müdürü Muhammed Salah, "Katar Kalkınma Fonu ve diğer derneklerle ortaklığımız aracılığıyla, durum sakinleştikten sonra deprem bölgelerinin yeniden imarında rol almak istiyoruz." ifadelerini kullandı.
Sakinleştiysek, Katar’a konut rezerv alanlarını göstermek için Kanal İstanbul bölgesinden satın aldıkları arsaları gösterebiliriz!