Türk ekonomisi, denizin ortasında pusulasız kalmış gemi gibi dönüp duruyor.
İktidarın ekonomik krizden çıkmak için bir programı yok. Günübirlik kararlar ve şok müdahalelerle durumu idare etmeye çalışıyor.
Uzun süre ekonomik krizi inkâr eden iktidar, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu savunuyordu.
Oysa ekonomide iyiye giden hiçbir işaret yok.
Enflasyon TÜİK’e göre bile yüzde 40 bandında. Dolar 13 liranın üstünde. Çalışanların ve emeklilerin maaşlarına gerçek enflasyonun çok altında artış yapılacak. Ancak, yılbaşında başlayan zam furyası sürüyor. Elektrik, doğal gaz, akaryakıt, gıda ürünleri fiyatları patlamış durumda. Piyasada bazı ilaçlar bulunmuyor. Geçim zorluğu çoğunluğun bir numaralı sorunu haline gelmiş durumda.
İktidarın, yeni icat diye uygulayıp savunduğu düşük faiz politikası doları ve enflasyonu tarihi zirveye taşıdı. Resmi olarak yüzde 36, araştırmacılara göre yüzde 82 enflasyon oranlarından söz edilirken, yüzde 14 veya yüzde 20 faizle dövizin ve enflasyonun düşürülmesi mümkün değildir.
Ara sıra arka kapıdan döviz satarak doları birkaç puan düşürmek ekonomik krizden çıkmaya yetmez. 20 Aralık günü zirveye ulaşan bu tür operasyonların yandaş ve büyük firmaların döviz üzerinden servetlerini artırmak dışında bir sonucu olmaz. Nitekim olmadı da.
İktidarın yüksek sesle “faizi artırmayacağız, düşüreceğiz” vurgulu açıklamaları sonrasında dolar almaya koşan vatandaşlar, 24 saat sonra gece operasyonuyla doların 18 liradan 13 liraya düşmesiyle tasarruflarını kaybettiler. Aralarında canına kıyan esnaflar oldu. Halkın bir gecede fakirleşmesi karşısında iktidarın gülerek söyleyebildiği tek şey “küçük yatırımcılar çarpıldı” olabildi.
Zam yağmuru ve dolayısıyla çarpılma devam ediyor.
Türk ekonomisi, 20 yıl sonra yeniden 2001 yılındaki kriz günlerine döndü. Birçok gösterge 2001 krizine göre daha kötü durumda. Ekonomi dibe doğru gidiyor.
Türkiye krizden nasıl çıkar?
İktidarın krizden çıkmak gibi bir niyeti varsa önce bir kriz olduğunu kabul etmesi gerekir. Ondan sonra krizden çıkış için ekonominin gereklerini bir program dahilinde uygulamaya koyması beklenir. Ancak iktidarda öyle bir eğilim gözükmüyor.
Oysa rahmetli Bülent Ecevit, 2001’de Türkiye’nin ağır bir ekonomik krize girdiğini kabul etmiş, siyasi bedeli kendisi için ağır olsa da gerekli reformların yapılması için yolu açmıştı.
2001 krizinden çıkışta iktidar da vatandaş da bedel ödedi ancak Türkiye’nin ekonomik yapısı güçlendirilmiş oldu.
Neler yapılmıştı?
Başta Merkez Bankası bağımsız bir kurum haline getirildi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) kurularak mali piyasalar kontrol altına alındı ve istikrara kavuşturuldu. Kamu bankaları denetlendi.
Kamu İhale Yasası çıkarılarak, kamu kaynaklarının gelişigüzel tahsis edilmesinin önüne geçildi.
Kamu harcamaları kısıldı ve tasarruf esas alındı.
Bütçe disiplini sağlandı.
Kamu personeli alımında liyakat esasına geçildi.
Avrupa Birliği üyeliği için gerekli olan hukuki reformlar yapıldı ve Birliğin desteği sağlandı.
Bugünkü iktidar ise bütün bunların tam tersini yaparak krizi daha da derinleştiriyor. Ekonomiyi daha da dibe itiyor.
2001 krizinden çıkışın tam tersine Merkez Bankası’nın bağımsızlığını ortadan kaldırdı. Kısa sürede iki kez Hazine ve Maliye Bakanı’nı, üç kez Merkez Bankası Başkanı’nı değiştirdi. Sonuçta bağımsız olması gereken Merkez Bankası’nı tümüyle iktidarın talimatlarını yerine getiren sıradan bir kamu kurumu haline getirdi.
Aynı şekilde bağımsız bir kurum olan BDDK’yı da yaptığı siyasi atamalarla bağımsız kurum olmaktan çıkardı. BDDK’yı da iktidarın sıradan bir kurumuna dönüştürdü.
Yine bağımsız olması gereken TÜİK, iktidarın istediği oranları açıklayabilmek için rakam cambazlığı yapan bir kurum haline geldi.
İktidar kamu kaynaklarını birkaç büyük şirkete bağladı.
Kamu İhale Yasası’nı 190 kez değiştirdi.
İhalelerde denetimi kaldırdı.
Havaalanı, köprü, otoyol, şehir hastaneleri gibi altyapı yatırımlarında maliyetinden en az 10 kat fazla dövizle ödeme garantisi verdi. Bu garantileri vatandaşın sırtına yükledi.
Liyakati ortadan kalırdı yerine iktidara sadakati getirdi.
Siyasi tercihlerle, ehil olmayan kadroları önemli kurumların başına oturttu.
Böylece Türkiye’yi büyük bir ekonomik krizin ortasına attı.
Şu anda elinde bir pusula da olmadığı için ekonomi gemisi girdabın içinde kendi etrafında dönerek dibe doğru yol alıyor.