Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, tarihinin en “onuru kırılan” dönemlerinden birini; belki de, “onuru en kırık dönemini” yaşıyor.
Bunun başlıca sebebi, ekonomik kriz.
Dişlerini gittikçe daha sert biçimde geçiren bu ekonomik buhran dönemi, artık “kriz” olmaktan da çıkıp uzun senelere yayılacak, “alışmamız gereken” bir yaşam biçimine dönüşüyor.
Bu süreçte toplumdaki yılgınlık, artan tahammülsüzlük, buhran nedeniyle reaksiyoner duygular ve siyasi tutumlar ön plana çıkıyor; daha da çıkabilir.
Diğer bir deyişle, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” itibarının düşmesi ve vatandaşlık onurunun, ekonomik kriz ve baskıcı-onur kırıcı muamelelerle çiğnenmesi, toplumda milliyetçiliği de yükseltecektir.
Ama hangi milliyetçilik?
Milli Takım’ın maçlarında bile toplumsal savrulmaların kıyısına gelinmesi; “bozkurt işareti” konusunun siyasi çekişme ve kutuplaşma vesilesine dönmesi bir göstergeydi.
Keza, içinde “provokasyon” olsun olmasın, Kayseri’de Suriyelilerle ilgili olaylar da…
Türkiye, tarihinin en büyük ve dahası “arzın merkezine seyahat” gibi derinleştikçe derinleşecek ekonomik krizini yaşarken gerilen ve kopmaya giden sinirler, tahammülsüzlükler dolasıyla; siyasi radikalleşme, merkez siyasetten kopma, “ortak çatıların” kurulmasını zorlaşacak; belki de imkansızlaşacaktır.
Türkiye İttifakı-ama nasıl?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 31 Mart yerel seçimleri kampanyasından bu yana, “Türkiye İttifakı” fikrini savunuyor ve “milli takımın başarısına sevinen herkes bu ittifakta buluşur” diyor. 9 Temmuz’daki grup konuşmasında da, bu sözleri tekrar etti:
“Bütün takımımızı ve Türkiye'nin bütün renklerini birlikte kucaklayan, farklılıklarını Türkiye'nin gücü sayan ve milli takımı bir bütün olarak sahiplenen herkesin başarısını kutluyorum.”
Özel, sözlerini aşırı sağın yükselişine de bağladı:
“Toplumu bölüp, nefret üretenler Avrupa'da güçlenerek, faşizmi hortlatarak aşırı sağı yükselmeye çalışıyorlar. Bunun formülü soldadır. Yoksulların karnını doyurmak ve eşitlikçi politikalar üretmek bizim işimiz.”
CHP’nin ulusal gurur, vatanserverliği içeren milliyetçilikle, reaksiyoner ve kendi içinde bölünerek dışlayan, kutuplaşmayı besleyen milliyetçilik arasında bir ayırımı ortaya koymaya başladığını gözlüyoruz.
Bunu çizgiyi daha da geliştirmeleri de gerek…
Ki, bu kadar şiddetli bir ekonomik basıncın altında ezilen bir toplumun o süreçten “sağ çıkmasını” sağlayacak şey, toplumsal dayanışma ve “birliktelik” ruhudur. Küllerinden yeniden doğacak bir ülke olabilcekse Türkiye, önce o ülke idealinin ve tahayyülünün olabilmesi gerekiyor.
Kendi kendini imha eden deneyin enkazı
Toplumsal basıncı yaratan başlıca sebepler olan ekonomik kriz ve artan yoksulluğun etkisiyle daha da görünürleşen göçmen krizi, iktidarın etkilerinden en çok korktuğu ve giderek de baskıyla sindirmeye çalışacağı meseleler gibi duruyor. Bu da, iktidarın umursadığı tek hedef gibi gözüken seçimi ancak kendisinin sandıktan çıkabileceği bir zaman gerçekleştirmek için kullanılacak bir yöntem. Fakat; daha fazla baskı, iktidarı uzatmak için bir seçenek olsa da; ekonomik kriz dönemlerinde yönetimde olanlara karşı zaten oluşan dair negatif hafızayı daha da kökleştirecektir.
Burada artık mesele, iktidarın ne yapacağı, ne isteyeceğinden ziyade; Türkiye çatısının bir arada nasıl tutulabileceği…
Bir çöküş dönemine girdik: bu durum, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü gibi uzun soluklu bir yapının çözülüş süreci gibi olmasa da, andıran esintiler taşıyor. Aslında olup biten, 2016 sonrası “başkanlık sistemine” giden süreçle kurulmaya çalışılan “Yeni Cumhuriyet” ve ötesinde çeyrek asra yaklaşan AK Parti döneminin çöküşü…”Cumhur İttifakı Cumhuriyeti’ne” dönüşüm süreci, “kendi kendini imha eden” bir sürece dönüşse de; başarsız ama felaket sonuçlar doğuran bir bilimsel deney gibi hepimizi, tüm Türkiye’yi etkiliyor, sarsıyor.
“Cumhur Cumhuriyeti” projesinin çöküşünün enkazında Türkiye’nin bütünüyle kalmaması için de, “pozitif milliyetçiliğin”, muhalefetin “Türkiye ittifakını” oluşturması, genişletmesi için belki de tek yol.
Herkesin refah ve huzur içinde yaşayabileceği, “gurur duyulabilecek”, “vatandaşlığına sahip olmanın onur verdiği” bir Türkiye idealini, hayalini birleştirici bir unsur olarak toplumun önüne koymak, yeni dönemin “kurucu” siyasetinin sorumluluğu…