Türkiye cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yetkilerin tek elde toplanmasıyla demokrasiden, hukuk devletinden ve laiklikten hızla uzaklaşan bir otoriter rejime dönüşme sürecinden geçiyor. Cumhur İttifakı’nın seçimi bir şekilde kazanması ve beş yıl daha iktidar olması demek, Türkiye’nin çağdaş devlet niteliklerinin tümüyle ortadan kalkması ve siyasal İslamcı, otoriter bir devlete dönüşmesi demek.
Türkiye, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yönetildiği beş yılda ekonomiden insan haklarına, yolsuzluk endeksinden dış politikaya, basın özgürlüğünden kadın haklarına kadar bütün hayati alanlarda hızla geriledi. Yargı iktidarın kontrolüne girdi. Sansür yasası çıkarıldı. Kişi ve sivil toplum kuruluşları ifade özgürlüğünü, toplantı ve yürüyüş özgürlüğünü kullanamaz hale geldi. Şeriat isteyen hükümet yanlısı dernekler dışında hiçbir derneğe, sendikaya, öğrencilere yürüyüş hakkı tanınmıyor. Yürümeye kalkan olursa kolluk kuvvetleri sert müdahale ederek gözaltına alıyor, yerlerde sürükleyerek yürüyüşü dağıtıyor.
Türkiye, demokrasi alanı iyice daraltılmış, kuşatılmış bir hale gelince toplumda değişim rüzgarları esmeye başladı. Gidişin gidiş olmadığını gören halk değişim istiyor. Bu konudaki umudu ise Millet İttifakı.
Altı siyasi partiden oluşan bu ittifaka Emek ve Özgürlük İttifakı’nın aday çıkarmayarak destek vereceği de
anlaşıldı. Bu durum Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanma şansını artırdı. Cumhurbaşkanlığı için ortak aday belirleyen Millet İttifakı’nın bundan sonra belirlediği adayın arkasında firesiz durması gerekirken bazı aykırı sesler yükselmeye başladı. Altılı masayı oluşturan liderlerin kararıyla ortak aday belirlendiği halde hâlâ Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabullenmeyen İYİ Parti’li milletvekilleri var. Örneğin Yavuz Ağıralioğlu bu milletvekillerinin önde gelenlerinden biri.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı yaptığı konuşmada çok sert bir söylem kullandı. Ağır suçlamalarda bulundu. O kadar ki, “HDP’nin desteğiyle seçimleri şerefsiz kazanmaktansa şerefli yenilgiyi tercih ederiz” anlamında cümleler sarf etti. Kılıçdaroğlu’nun adaylığının altılı masaya dayatıldığını tekrarladı. Bu dayatmayı kabul etmediğini söyledi.
Kılıçdaroğlu’nun HDP seçmeninin de desteğiyle seçimi kazanmasını “şerefsiz” bir durum olarak nitelemek çok ağır bir ithamdır. Siyasi nezakete ve saygıya sığmaz. Bu sözler “Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasındansa Erdoğan’la devam etmek daha iyidir” anlamına gelir. Ağıralioğlu’nun bu çıkışının iktidara ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yarayacağından kuşku yok. İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığını onaylamış ve HDP’yi ziyaretini de normal karşılamışken, Ağıralioğlu’nun böyle bir konuşmadan sonra partisinden istifa etmesi beklenirdi. Ancak Ağıralioğlu lideri ve partisiyle 180 derece ters düşmüşken partisinde kalması iki şekilde izah edilebilir. Ağıralioğlu ya partisinde kalıp Akşener’le liderlik mücadelesine girecek ya da yaptığı konuşma, sarf ettiği sözler konusunda Akşener bilgi sahibiydi veya rahatsızlık duymadı. Bu durumda Ağıralioğlu’nun çıkışının İYİ Parti içinde bir denge sağlamaya yönelik olduğu sonucuna da varılabilir.
Altılı masanın aldığı son karara bir itiraz da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan geldi. Yavaş, liderlerin milletvekili olup partilerinin başında olmalarını savundu ve cumhurbaşkanı yardımcısı olarak sadece Ekrem İmamoğlu ve kendisinin görev alması gerektiğini liderlere söyleyeceğini ifade etti.
Yavaş, cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmalarında, bu konuya hiç girmeyerek, işine odaklanarak bu süreci çok iyi yürütmüştü. Bu yönüyle de takdir toplamıştı. Soru sorulduğunda ise altı lider ne karar verirlerse onun gereğini yapacaklarını söylemişti. Altı lider bir karar verdi ve bir model oluşturdular. Bu aşamadan sonra aylarca suskunluğunu koruyarak işine odaklanan Yavaş’ın modele itiraz
etmesi liderlere “milletvekili olun, partinizin başında kalın” diye yol göstermesi şaşırtıcı oldu.
Yavaş’ın bu çıkışı da iktidarın “altılı masa kendi arasında anlaşamıyor, ülkeyi yönetmekte nasıl anlaşacaklar” tezini güçlendiren ortam yarattı. Liderlerin cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev almaları, altılı masanın kararı. Kimse liderleri bu konuda zorlamadı. Kendi iradeleriyle cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev almak istediler. Buna Akşener de dahil.
İmamoğlu veya Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olması konusunda direten ve kabul görmeyince masadan kalkan Akşener, bu kararının toplumda nasıl büyük bir tepkiyle karşılandığını gördü. Sonuçta İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı yardımcısı olmaları formülüne onay vererek masaya döndü.
Artık bu aşamadan sonra aday ve modeli reddetmek, tartışmaya açmak pişmiş aşa su katmaktan başka anlam taşımaz.