Beni bilenler biliyor. Din / dinler konusunda uzak mesafedeyim. İlla bir tanım istiyorsanız agnostiğim!
Bu girizgaha gelince; yazımda Papa ile bizim Diyanet İşleri Başkanımız arasındaki farka değineceğim. Bunu yaparken Papa ve Hıristiyanlık propagandası (da) yaptığımı zanneden olabilir diye peşin peşin not düşüyorum.
Önce Erbaş’tan söz edelim mi!
Beyefendi için tezler kaleme alınabilir. Ama benim aklımda son sitemiyle kaldı:
“Bana bir Audi’yi çok gördüler.”
Dedi mi demedi mi bilemem.. Zaten dese de demese de ispatı zordur. Ama ben her söylentiye şöyle yaklaşırım:
“Söylemiş olabilir mi? Söylese şaşırır mıydınız?”
Atatürk’ten haz etmeyen.. Cumhuriyet denince muhtemelen midesi ekşiyen Erbaş, Audi’yi seviyor. Biliyoruz.
Bunda bir sorun da yok aslında. Mesela ben, son model Jaguar ya da özel jet deyince süt bebesine dönüyorum. Aynı yani!
Aramızdaki fark, ben bunları rüyamda görürüm.. Erbaş’ın Diyaneti’nin garajı pırıl siyah Audi’lerle dolu..
Ancak onun aklı malum son modelde!!!
*. *. *
Gelelim Papa Francis’e.
O bugünlerde global bir Türk markası olan Beko’nun işçileriyle, onların sorunlarıyla uğraşıyor.
Medyamızda tık yok belki ama Avrupa, özellikle de İtalyan medyasında hayli ses getiren bir haber bu. Ben de oralardan öğrendim. Özetleyeyim;
BEKO, Arçelik’in, yani Koç Holding’in dünya için tasarlayıp pazarladığı bir marka. Geçen yıl, ABD’li Whirlpool şirketiyle birleşip BEKO EUROPE şirketi /markasını kurdu.
Bu evlilikte şirketin yüzde 75 hissesi de Arçelik’e aitti.
Gel zaman git zaman -ki aslında pek de gelip gitmemiş- şirket 5 bin kişinin çalıştığı tesislerde toplam çalışanın yüzde 40’ına denk gelen sayıda işçi çıkartmaya karar vermiş.
İşçiler sokağa dökülmüş. Sendika, şirket ve ilgili bakanlık yetkilileri ile masaya oturmuş. Çıkartılacak ya da kimi hakları ellerinden alınacak işçiler için insanları, ailelerini mağdur etmeyecek formüller aranmaya başlamış.
Mesele Türkiye’de cereyan etse dert değil. Erdoğan grev, hak vs pek hoşlanmaz.
Hatırlayın 15 Temmuz darbe girişiminden sadece günler sonra olağanüstü hal ilan edilmişti. Erdoğan da bir süre sonra iş dünyasına DARBENİN LÜTFUNU / OHAL’in NİMETLERİNİ anlatmıştı:
“Soruyorum, iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı.Şimdi öyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi GREV TEHDİDİ olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz.”
*. *. *
Yıl 2017 idi Erdoğan bunları söylerken. Şimdi 2024… Beyefendi artık AÇIKLAMA, konuşma zahmetine bile girmiyor. “Yasakladım” diyor. Nokta!
İktidara geldiğinden beri 21 kez grev yasaklamış biri için normal! Belli ki topluma da normal gelmeye başlamış.
Ne var ki elin İtalyanı oralarda değil. Ne sokaktaki ne de iktidardaki, hak yenmesinden falan hoşlanmıyor.
Ama bakmışlar ki BEKO EUROPE şirketi geri basmıyor.. Tesislerin “can damarı” olduğu bölgeden bir grup işçi Vatikan’ın yolunu tutmuş. Papa Francis tarafından kabul edilip dertlerini anlatmış. 7 aralık günü gerçekleşen bu buluşma sonrasındaki ilk Pazar duasında da Papa “çalışma hakkı onur hakkıdır” diye işçilere açık destek vermiş.
Neredeyse aynı günlerde bizde ne oldu peki? DİSK Metal grevlerine yasak geldi. Elbette Erdoğan’ın imzasıyla ve “MİLLİ GÜVENLİĞİ BOZUCU NİTELİKTE” olduğu gerekçesiyle!
*. *. *
Fazla söze gerek yok.
Ama hatırlayıp hatırlatmakta fayda var.
İş dünyasına “bakın sizin gül rahatınız için grev yasaklıyoruz” diyen bir cumhurbaşkanı, sizce Türkiye’yi nereye götürüyor olabilir?
Biliyoruz aslında.
Daha 1990’lı yıllarda. Yani İstanbul belediye başkanı olarak Batı’nın / ABD’nin dikkatini çektiği süreçte şöyle demişti:
“Ben İslam’ı devlet planı içinde düşünüyorum. Türkiye’nin yarınında Kemalizm’e ve benzer rejimlere yer yoktur.”
İşte şimdi geldik o eşiğe!
Yanı başımızda cihatçı terör örgütünün eline bırakılan bir komşu ülke.
Alevilerin ya da gayrı müslimlerin öldürüldüğü, evlerine zorla el konduğu, kadınların bir numaralı hedef ilan edildiği bir PLAN!
VE… Bunları görmezden gelerek Erdoğan’a “adam yine kazandı” diye payeler veren bir medya.
Neyi kazanmış olabilir Erdoğan?
Dün itibariyle tam 2 bin 604 gündür Silivri’de tutsak tutulan Osman Kavala.
Seçime girmesine izin verilip, kazanınca üzerine beton atılan Can Atalay.
Yine seçime girmelerine izin verilip kazanınca hakları ellerinden alınan belediye başkanları.
Avrupa Parlamentosu’nun “felaket” diye nitelediği insan hakları karnemiz.
Ekmeğinin peşindeki insanlara “milli güvenliği bozan teröristler” muamelesi”.
*. *. *
İçerde medyamız, dışarda Trump dostumuz Erdoğan’ı övmelere doyamıyor elbette.
Teşbihi bağışlayın.. Sözüm de meclisten dışarı ama, genç ve güzel bir kıza iltifatlar yağdıranın kadın pazarlayan bir suçlu olduğunu öğrenseniz tepkiniz ne olur? İltifatları neye yorarsınız?
Trump’ın çıkışları da bu tadı veren tuhaflıklarla dolu.
Dün Erdoğan’ı överken “Türkiye Suriye’de dostane olmayan bir şekilde kontrolü ele geçirdi” deyiverdi mesela. Gerçi “ÇÖKME” anlamına da gelebilecek ifade Anadolu Ajansı’nın medyaya servis ettiği metinden çıkartıldı. Ama olsun! Bizim meslektaşlar bunlara alışkındır. Sormaları gereken soruları unutur, Erdoğan’ın ayıklanıp temizlenerek servis edilen konuşma metinlerine şaşırmazlar.
*. *. *
Dahası var..
* Medyamız Beşar Esad’ın Rusya’ya uçağında 135 milyar dolarla kaçtığını yazdı, anlattı.
Bir elin parmaklarını geçmeyecek kişi dışında “HADİ ORADAN” demedi .
Hatta NTV bile, iddia middia diyerek bu saçmalığa yer verdi.
Oysa.. 135 milyar doların özel bir uçakla taşınıp taşınmayacağı bir yana.. Yine pek az kişi merak edip şunu öğrendi: Suriye’nin GSYİH tahmini 2021 itibariyle nüfus çarpı kişi başına 500 dolar milli gelir, yani 8,98 milyar dolar. “
* Saymayı bilmeyene 135 milyar doları kaçırmak kolay. Yine de Sednaya cezaevi iddiaları kadar heyecanlı değil doğrusu. Oysa cezaevi hikayeleri öyle mi! Daha ilk günden itibaren ne iddialara maruz kaldık: Beton ya da çelikten duvarların arkasında labirentler, hücreler ve dolayısıyla belki de ölmekte olan insanlar vardı. Ne yazık ki onlara ulaşılamıyordu. Daha HTŞ haftası dolmadan açıklandı ki, anlatılanlar doğru değil. Hatta kimi konularda dedikleri gibi, külliyen yalan!!
* Cilvegözü sınır kapısından Suriye’ye dönen yüzbinler peki? Ortaya çıktı ki, görüntüler 11 temmuz 2024 günü kurban bayramı ziyareti için gidenlere aitmiş. Peki Esad düştükten sonra gerçekte kaç kişi dönmüş? Bizzat İçişleri Bakanı Yerlikaya açıkladı:
“11, 12 ve 13 aralık günlerinde TOPLAM 7 BİN 621 SURİYELİ ÜLKESİNE GERİ DÖNMÜŞ.” Ne yüzbinleri.. On Bin kişi bile dönmemiş!
* Size tavsiyem, hakikati anlamak için arada bir https://teyit.org sitesini ziyaret edin. Saray medyasının size nasıl masallar anlattığını görün.
Ve şunu asla unutmayın:
*HALKA YALAN SÖYLEMEK SUÇTUR”
“İNSANLAR ÇOCUKLARINA ET, YUMURTA YEDİREMEZKEN ‘BANA BİR AUDİ’Yİ ÇOK GÖRDÜLER’ DEMEK DE KENDİSİNE MÜSLÜMAN DİYEN BİRİ İÇİN GÜNAHTIR!”
Papa ve Erbaş.. İlaveten Suriye Yalanları!
Ayşenur Arslan yazdı: Papa ve Erbaş.. İlaveten Suriye Yalanları!