İsrail'in ABD ile anlaşarak İran'a saldırmayı planladığı günün konusu. Bu saldırının “sınırlı” olacağını, nükleer ya da petrol tesislerini hedeflemeyeceğini ileri sürenler de var. İsrail’in İran'ın tepkisini daha da arttıracak bir saldırıdan kaçınması son derece mantıklı göründüğü için saldırının “sınırlı” olma ihtimalini ben de daha gerçekçi görüyorum.
Ancak, İsrail dünyayı şaşırtıp tam kapsamlı bir saldırı da yapabilir pekala. Kural tanımazlığı, pervasızlığı bunu yapabileceğini de gösteriyor doğrusu. Eğer tam anlamıyla yaparsa nereleri hedef alır sorusuna yanıt arayalım birlikte.
Kuşkusuz kapsamlı bir saldırıda İsrail’in ilk hedefi İran’ın hem füze hem de insansız hava araçları altyapısı olacak. Malum, İran’ın sahip olduğu füzelerin gücü İsrail için ciddi bir caydırıcılık kapasitesine sahip. İran bu füzelere haklı olarak güveniyor. Güçlendirilmiş yeraltı tesislerinde tutulan bu füzelerin hedef alınması İsrail için anlaşılabilir bir durum.
İsrail İran’ın derinliklerine saldırabilme kapasitesine sahip bir ülke. 2023’te Isfahan’daki bir silah fabrikasını vurduğunu anımsayalım. Buna rağmen füze ile insansız hava aracı depolarını vurması yine de kolay olmayacak gibi görünüyor. Çünkü İran bu tesisleri ya da depoları çoğu Rus yapımı S-300 ile yerli üretim Bavar-373 gibi sofistike hava savunma sistemleriyle koruyor. Yani buraların konvansiyonel hava saldırılarıyla imha edilmeleri zor. Bu tesislerin tamamen etkisiz hale getirilmesi için birkaç hava saldırısı yapması gerekecek İsrail’in bu da kayıp riskinin artmasına yol açabilir.
Bu tür bir saldırı İran’ın bölgesel müttefikleri olan Hizbullah, Ensarullah, Hamas gibi güçlerin eşgüdümlü saldırılarına yol açabilir. Hizbullah, çoğu İsrail’in derinliklerine kadar gidebilecek 150 binden fazla füzeye sahip olduğunu söylüyor. Bu da İran’a yapılacak bir saldırıda İsrail’in karşısına çıkabilecek bir kuvvet.
Bunları da hesaba katarak İsrail’in belki de yapacağı en mantıklı iş, İran’ın ekonomik altyapısını, ama özellikle petrol ile enerji sektörlerini hedef almaktır. İran’ın ekonomisini petrol satışları ayakta tutuyor, bilindiği gibi. Kharg petrol istasyonu ile Abadan petrol rafinerisi ekonomiyi hayatta tutan tesisler.
Buraların hedef alınması İran’ın askeri operasyonları ile füze programlarına harcayacağı parayı bulamaması anlamına gelir. İran'ın çoğu Çin'e olmak üzere ham petrol ihracatının yaklaşık yüzde 90'ı Basra Körfezi'ndeki Kharg petrol terminali tarafından gerçekleştiriliyor. Bu tesisin hedef alınması İran'ın gelir akışının kesilmesine yol açacaktır çünkü.
Ancak İran’ın ekonomik altyapısını hedef almanın da riskleri var tabii. İran dünya petrolünün büyük bir kısmını sağlayan Hürmüz Boğazı'nı ele geçirmeye çalışabilir. Bu küresel petrol piyasalarını bozma ihtimalini doğurabilir. İran 1980'lerde “Tanker Savaşı” sırasında bunu yapmış, özellikle petrol tankerlerine, kritik nakliye yollarına saldırmıştı.
Geriye bir tek gizli operasyonlar yürütmek kalıyor ki İsrail bu konuda başarısını(!) kanıtlamış durumda. Mossad'ın ana hedefi önde gelen İranlı yetkililerin ortadan kaldırılması olmuştur hep. 2020'de öldürülen nükleer bilimci Muhsin Fahrizade buna örnektir. 2010 yılında Stuxnet siber saldırısının İsrail tarafından düzenlendiği, İran'ın nükleer santrifüjüne ciddi zarar verdirilği de biliniyor. Bu operasyonlar hava saldırıları kadar güçlü olmayabilir, ancak yine de İran'ın askeri kabiliyetlerini olumsuz etkileyebilir.
Dördüncü seçenek ise, en tehlikeli ancak en sonuç alıcı seçenek olabilir: İran'ın nükleer tesislerini doğrudan vurmak. ABD Başkanı Joe Biden'ın bu tür bir eyleme karşı uyarılarına rağmen İsrail, mevcut gerilimin İran'ın nükleer tesislerine saldırmak için bir fırsat sunduğunu düşünebilir.
Kuşkusuz bu operasyonun da riskleri hayli fazla. İran'ın nükleer tesisleri, özellikle Natanz ile Fordow, ağır bir şekilde tahkim edilmiştir, yeraltında bulunmaktalar, bu da tek bir hava saldırısında imha edilmelerini olanaksız kılıyor. İsrail ABD tarafından tedarik edilen GBU-28 sığınak bombaları kullanarak bu tesisleri imha edebilir ama İran nükleer cephaneliğini ülke geneline dağıttığı, hava saldırılarına karşı savunmasını güçlendirdiği için, bu da istediği sonucu vermeyebilir.
Yani, hem saldırıda hem de savunmada üstün olduğu inancı her zaman geçerli değil İsrail’in. İran’ın da hayli güçlü bir saldırı/savunma kapasitesi olduğu gözönüne alınmalı.
“Eli kulağında” denilen saldırı gerçekleşirse İsrail’in nereleri hedeflediğini, sonucun da ne olduğunu anlarız.