Dünyada kendisine ait, başka bir ülkeyle paylaşmadığı bir iç denizi olan ender ülkelerden biriyiz. Öyle bir deniz ki Marmara, giriş, çıkışlarını kapatsalar kocaman bir göl olur. “Sen de deniz misin be Marmara” diyen şair Akgün Akova çok haklıdır, “yani sen de denizsen be Marmara/ iki boğazın var diye göl demiyorlarsa sana/canına okurum ben böyle işin” demekte. Sonuncusu, yani en kötüsü başta olmak üzere iktidarların, kıyılarını taşla doldurup, kendisiyle bağımızı kopartmasına rağmen Marmara’nın hala “denizimiz” olmaya devam etmesinin doğanın bir lütfu olduğunu kavramış değiliz, ne yazık ki. Dünyanın en güzel denizi Marmara’yı mahvetmeye el birliğiyle devam ediyoruz. Pisliğini oraya akıtan firma da poşet fırlatan yurttaş da, eşit derecede olmasalar da sorumludur bundan elbette
Oysa değerini bilenler vardı bir zamanlar. Adını bu denizden alan, 1936’da yayınlanmaya başlayıp da ömrü ancak 10 sayı sürebilen Marmara dergisinin ilk sayısında, derginin sahibi de olan şair Faik Ali (Ozansoy) “Sanki Bir Rüya” adlı şiirinde Marmara’nın güzelliğini, üzerinde bıraktığı etkiyi çok güzel betimler. Aynı şairin, derginin üçüncü sayısında çıkan “Marmara’ya” şiiri en güzel şiirlerinden kabul edilir, nasıl bir ilham verdiyse artık?
Sadece Türkiye’de değil
Sadece Türkiye sınırlarındaki edebiyatın konusu olmuş da değildir Marmara. Mahmut Nedim Kerkük’ün yazdığı “Mübarezeyi Aşk Yahut Marmara Denizinde Bir Mezar” Türkmen edebiyatının ilk öyküsü kabul ediliyor. Edebiyatımızın denizi konu edinen yazarlarından, ne yazık ki unutulmuştur, Yaman Koray’ın Deniz Ağacı kitabında denizle aynı adı taşıyan Marmara adasındaki yoksul insanların öyküsü ele alınmıştır.
İyi hoş da, edebiyatta, şarkı da kaldı Marmara sevgisi artık. Çok ama çok hırpaladık onu. İlgilisinin dışında pek bilenimizin olmadığı Müsilaj yüzünden, her ne kadar hallettik, çözüldü dense de, bitme noktasına geldi güzelim deniz günümüzde. Müsilaj dedikleri de “Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi ile denizlerin dalgasız olmasının yol açtığı bir kirlilik”, deniz salyası da deniyor. Çevre kirliliğinin bu salyanın çoğalmasında çok ama çok büyük etkisi olduğunu söylüyor uzmanlar.
Bilim insanını şair yaptı
M. Levent Artüz işte bu uzmanlardan biri, bir hidrobiyolog, alanında çok iyi, konuyla ilgili makaleleri, kitapları var. Gözümüz gibi bakmamız gereken bilim insanlarından yani. Çabalıyor yıllarca, yazıyor, uyarıyor durmadan. Ama öyle bir noktaya geliyor ki sonunda, Marmara onu da şair yapıveriyor. Artüz, öfkesini, acısını dizelere döküyor. “Marmara Denizi’ne Ağıt” şiiri çıkıyor ortaya. Dostları arasında şarkıcı Çoşkun Demir de var, ne mutlu ki. Olağanüstü bir şarkıcıdır Demir, sesine bayılırım. Türkiye’de popüler kültürün tuzağına düşmediği için, kimileri anımsamayabilir adını. Çevreye, ülke sorunlarına duyarlı bir aydın aynı zamanda Demir. Bireylerinin Eurovision’dan başka şarkı yarışması bilmediği ülkemizi farklı coğrafyalarda başarıyla temsil ettiğini çok kimse bilmez. 1984’de Polonya’da yapılan Sopot Uluslararası Şarkı Yarışması’nda Türkiye’ye dördüncülük kazandırdı. 1997’de Kahire Uluslararası Şarkı Yarışması’nda Selma Çuhacı, Mine Mucur’a ait “Hep Bir Yarın Var” adlı şarkıyla birinci oldu. İşte Artüz’ün Marmara’ya Ağıt’ını Demir seslendirdi, dinlediğinizde çok sevecek, Demir’in çığlığına siz de sesinizi katacaksınız.
Bu arada Çoşkun Demir’le herkesin konuşmasını isterdim. Yaptığı işi bu kadar mı sever, müziğine bu kadar mı inanır, nihayet bu kadar mı mütevazı olur bir insan, konuşurken heyecanına tanık olunsun dilerdim.
Artüz çok şanslı gerçekten. Demir gibi olağanüstü bir sanatçının seslendirdiği şiiri besteleyen de müziğimizin gururu, hala dillerden düşmeyen şarkıların yaratıcısı besteci Cenk Taşkan (hani Kınalıada’sından koparıp Kanada’lara attığımız Majak Toşikyan’ımız). Çok uzaklardan o bitmek tükenmez emeğiyle katkıda bulunmayı sürdürüyor yurduna hala. Cuma gününden başlayarak tüm platformlarda dinleniyor şarkı. (Siz de https://www.youtube.com/watch?v=QzNVvxkqygg&feature=youtu.be ‘dan dinleyebilirsiniz). Marmara için en acı, en acil çığlık bu. Bir de müzikle dikkat çekilsin istenmiş felakete. Kayıtsız kalınmamalı.
Marmara denizi insan olsaydı, yaptıklarımızdan ötürü yüzümüze tükürürdü. Şükredelim ki o bir deniz. İnsan gibi kötülük dolu değil, öyle olsaydı yüzümüze fırlatırdı “salyasını”.
Hak da etmiş olurduk.,