Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!

Aytun Aktan yazdı: Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!

Ne güzel motto ne güzel isyan; Ödenmeyecek! Ödemiyoruz! Bugün köşemizde Nobel Ödüllü, İtalyan tiyatro yazarı, yönetmen ve oyuncu Dario Fo ve 2019 yılında prömiyerini yapan, ikinci oyun ekibiyle, Cihangir Atölye Sahne (CAS) tarafından seyirciyle buluşmaya devam eden Ödenmeyecek! Ödemiyoruz! oyunu var.

Dario Fo kendini toplumun güncel sorunlarını anlatmaya adamış bir yazardır. Kadın oyunlarıyla da gönlümüzde yeri ayrıdır. Provokatif ve politiktir. Sahnelemede Commedia dell’Arte olarak bilinen 16 Yüzyıl İtalyan tiyatrosu özelliklerini çok kullansa da kendine ‘‘resmi olmayan solcu’’ tanımlamasını uygun görmüştür. 68 kuşağı rüzgarında, eşi, tiyatro oyuncusu Franca Rame ile birlikte, İtalyan Komünist Partisi’yle ilişkili bir tiyatro topluluğu kurarlar. Sonraki yıllarda ise Halk Tiyatrosu Topluluğu ile uzun yıllar süren, fabrikalar, parklar, spor salonları gibi kamusal alanlarda tiyatroyla seyirciyi buluşturan oyunlar sergilerler.

Salonları aşan bu alternatif tiyatro biçimi, 70 li yıllarda yaygınlaşan, sahne-seyirci hiyerarşisini yok eden, seyirciyi düşünmeye, katılımcı olmaya zorlayan bir biçimdir.

Sınıfsal mücadelede tiyatroyu bir silah olarak kullanmak ve kitleleri harekete geçirmek politik ve epik tiyatro için temel hedeftir. Politik tiyatro yapan ekipler seyircinin büyülü bir dünyada kaybolmasını değil sınıfsal gerçeklerin farkına varmasını, düşünmesini ve rahatsız olmasını ister. Hatta harekete geçmesini de ister. Bunların sağlanabilmesi için klasik tiyatro sahnelemesinden başka yönetmelere gereksinim vardır ki CAS de bu reji yollarını oyunda başarılı bir şekilde kullanmış.

CAS’ın kısa hikayesini bilmek, yaptıkları işleri değerlendirirken seyircisine yol gösterebilir. 2017 yılında oyuncu Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner tarafından kurulan Cihangir Atölye Sahnesi aslında bir tiyatro okulu. Özel yetenek sınavıyla seçilen öğrencilere ücretsiz konservatuvar imkânı sunuyorlar. Eğitimleri 3 yıl sürüyor ve 2 yılda bir sınav açıyorlar. Sahne ve kamera önü oyunculuk eğitimleri, kuramsal dersler dışında dekor, ışık, kostüm gibi tiyatro unsurlarında kolektif çalışmalar da yapıyorlar. Genç sanatçılarla deneyimlerini paylaşan kurucular Kılınç ve Uzuner, daha öncesinde de Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatro tölyesi’nin kuruculuğunu yapmışlar. Orada uzun yıllar eğitim vermişler. Kamusal alanda var olmaya çalışan özel tiyatroların içinde olduğu zorlukları düşünürsek, genç yetenekleri keşfetmek, onlara sahne deneyimi olanağı sunmak oldukça kıymetli.

Oyun neden bahsediyor derseniz; ‘Türkiye’deki hayat pahalılığından’ diyeceğim inanmayacaksınız. Tamam tamam, 1974 yılında yazılan oyun İtalya’daki hayat pahalılığından bahsediyor. ‘‘İtalya’nın yoksul işçi kesimine ait kadınların bir süpermarketi yağmalamasıyla gelişen komik olaylardan yola çıkarak bir ekonomik sistem eleştirisi sunuluyor. Oyun, İtalya varoşlarında yaşam mücadelesi veren insanların sisteme karşı verdikleri mücadelede karşılaştıkları zorlukları komik bir dille anlatıyor. Sürekli artan hayat pahalılığı karşısında varoşlarda yaşayan kadınlar zamlara karşı hep birlikte eski fiyatlardan alışveriş yapmaya karar verirler ve bir süpermarketteki mallara el koyarlar…’’ oyunun künyesi açıkça konuyu özetliyor aslında. Yazar sanki bugünlerimizi tahmin edip, parantez içine bizi yazmış da lazım olursa kullanırsınız demişcesine bir doğallıkta araya giren göndermelere ağlasak mı gülsek mi arada kalıyoruz. Halk ekmek, ucuz et kuyruklarını, semt lokantaları sıralarını 2024 yılı için biz bile ön göremezdik. Haplarla besleneceğimizi sandığımız uzay çağında, hala ucuz gıdanın kuyruğunda sırada bekliyoruz. Neden? Kuyruk seviyoruz herhalde.

Fo, bu oyununda örgütlü mücadeleyi, sendika eleştirileri yapan erkekler üzerinden kursa da yönetmen Arzu Gamze Kılınç kadınları da örgütlenmenin bir parçası haline getirmiş. Oyun, kocaları fabrika işçisi olan iki kadının, taşımakta zorlandıkları çok sayıda market poşetiyle, telaş içinde eve gelmeleriyle başlıyor. Temposu yüksek, sürekli birbirlerinden bir şeyleri gizleyen, yanlış anlaşılmalarla, yalanlarla örülü bir politik-komedi oyunu karşınızdaki. Açık biçimli oyunda gerçekçi tercih edilen kostümler de dekor (dekor tasarım: Osman Özcan) da bizi tanıdık bir yoksulluğun içinde tutuyor. Oyuncuların bitmeyen enerjisine kapılan seyirci de telaşla aman şimdi poşetleri bulunmasalar ya; ııyy köpek mamasını yedi, zeytinleri yemese bari; amannn şimdi polis bunları yakalayacak... diyerek hem oyuna kapılıyor hem de bunun bir oyun olduğunu hatırlatan yabancılaştırma yöntemleriyle kendine getiriliyor.

Mesela bir ara kendimi sahneye çuvallarla kaçak mal taşıyan oyunculara yardım ederken buldum. Bu yöntemle seyirci olarak suça ortak edildik. Böylece benzer koşullarda çalmanın gerçekten hırsızlık olup olmadığına; kimlerin, neleri, nasıl çaldığına tanık olup, kimin tarafında olacağımıza seyirciler olarak karar verdik. Epik tiyatroda bu ve benzeri yollarla çok sayıda etik tartışmaya seyirciler böylece dahil edilir. Epik tiyatronun kurucu babası Brecht’e verilen bu selamı biz de seyirciler olarak alıp kalbimize koyduk.

Seyirciye dönük anlatımlarla yıkılan dördüncü duvar geleneğinin ötesine geçen ekibe ve yönetmene teşekkürler. Fo sadece ekonomik sistemi değil, kolluk güçlerinin orantısız güç uygulamasından, sendikaların beceriksizliğine, kadınların eşitlik isteğine kadar çok sayıda meseleyi bu oyunla ele alıyor. Bunu yaparken de komedi unsurunu ihmal etmiyor. Oyunun çevirisi duayen oyuncu Füsun Demirel’e ait.

Oyunun sorunları var elbette. Oyuna yüksek ses tonuyla başlayan oyuncular seslerinin daha fazla ses yükselmesi gereken yerlere geldiklerinde bağırarak oynuyorlar. Böyle olunca da küçük salonda, birbirine bağıran oyuncuları seyretmek zorlaşıyor. Makas kullanmayı sevmeyen yönetmenler yazarlarına kıyamaz ama seyircisine ve oyuncusuna kıyar. Bu oyunda da öyle olmuş. O sebeple yüz on dakika süren, tek perde oyuna mutlaka tedbirli girmeniz gerektiğini hatırlatmak isterim. Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri 2019- 2, Yılın Komedi Oyuncusu Ödülü’nü, bu oyundaki rolü ile alan Serpil Göral’ın sırtına fazlaca yüklenilmiş olsa da ekip olarak birbirlerine iyi oyunlar veren tüm oyuncuları tebrik ediyorum (Serpil Göral, Berfin Karatay, Alper İrvan, Kıvanç Kılınç, Osman Onur Can). Her tiyatroyu kendi olanakları içinde değerlendirmek önemlidir. Ödenekli kurum tiyatrolarının ya da ticari kuruluşların yürüttüğü, büyük bütçeli prodüksiyonların beklentisiyle bu oyuna giderseniz size beklediğiniz tadı vermeyebilir. Ama unutmayın ki o tiyatrolar da kolay kolay bu metinleri seçip, özgürce sahnelemezler. Oyunun kapalı gişe devam etmesi de bu tercihin seyirciden karşılık görmesi demek zaten.

Oyunu seyrettiğimde, 21 yıllık yönetim sonrası gelinen ekonomik yıkımın sonuçlarının bir kez daha oylanmasına sayılı günler vardı. Sanki oyunda yağmalanan market bizim yan sokağımızdaki marketti, polisten kaçan halk öteki mahalledendi, işten çıkartılan işçileri az önce haberlerde seyretmiştik… Bu kadar tanıdıklık, değişmezlik, sonrasında çaresizlik duygusu getirebilir. Ama bıkmadan bu, böyle olmak zorunda değil dedik. Son seçimle ortaya çıkan sonuçla halk olarak ÖDENMEYECEK! ÖDEMİYORUZ! Dedik nihayet. Mutlu pazarlar, şahane baharlar.

Yaşam Haberleri