Demagojide üstüne yoktu gerçekten. Yıllar geçti hala yeri doldurulamadı Süleyman Demirel’in. Son derece etik dışı bir söylem olmasına rağmen demagojinin faydasını görmüş bir liderdi. Kolay değil 78 kuşağına mensup biri olarak bendenizin de yaşamında uzunca bir yer tutmuştu, tanık olmuşumdur bu yanına. Kuşkusuz karşıydık, savunduğumuz her ne varsa onun tersiydi çünkü. Şimdikilerle arasında onun lehine büyük bir kalite farkının olduğu da bir gerçektir ama.
Şu demagoji dediğimiz kavram, “doğru gibi görünen yalan/yanlış ifade" olarak özetlenebilir, kısaca. Demirel bunun ekmeğini çok yemiştir. Kavramları dilediği hale sokmada üstüne yoktu. CHP karşısında büyük bir yenilgi aldığı seçimler sonrası “artık söyleyecek lafı kalmamıştır” dendiğini hatırlarım. Büyük bir yenilgiden sonra ne söyleyebilirdi ki gerçekten de? Ama yanıltmıştı, “artık bir şey söyleyemez” diyenleri. Akşam haber bülteninde “millet bize muhalefet görevi verdi” diyerek kabul etmişti yenilgisini, “yenilgi” ya da “kaybetmek” sözcüklerini kullanmadan. Açıkça karşı çıkamadığı olgulara ilişkin o kadar ustalıkla kurardı ki cümlelerini, karşı mıdır değil midir anlayamazdı kişi kolay kolay. “İcabı halinde feminizm gayet faydalıdır” cümlesi örnektir bu dediğime.
Bir kere tökezlemişti
O kadar usta bir demagogtu ki, sarf ettiği, “yollar yürümekle aşınmaz” lafı yüzünden onu demokrat sanıp, örneğin halkın gösteri, yürüyüş hakkının yanında olduğunu düşünenler de çıkmıştı. Oysa kendisine yönelik her türlü protestoyu (yürüyüş dahil) küçümsemek için, “yel kayadan ne alır” anlamında kullanmıştı o vecizeyi. Kaya kendisiydi tabii. Bu büyük “sanatta” sadece bir kere baltayı taşa vurduğunu hatırlarım; “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” demişti. Nasıl oldu hala şaşarım; bu konuda düşündüğü buysa, bambaşka bir ifadeyle aynı sonucun çıktığı bir kelam edebilirdi, kendisini fazla rezil etmeden. Demek ki bazen nutku tutulabiliyor insanın. Ama kabul edelim ki Demirel “lafı evirip çevirmede” mükemmeldi.
Aynısını AKP Genel Başkanı’nda da görmek isterdim doğrusu. Yöntem olarak demagojiye inandığına eminim, ama yapmayı pek beceremiyor doğrusu. Çünkü demagoji, zehir gibi bir akıl, iyi bir donanım gerektirir. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı da olan AKP Genel Başkanı önünü arkasını düşünmeden konuşuyor malum. “İsteseniz de istemeseniz de olacak” ya da “anırsalar da anırmasalar da elhamdülillah biz doğru yoldayız” türü söylemlerinden de anlaşıldığı gibi son derece “toksik” biri genel başkan. Aynı zamanda, olanı farklı gösterme gibi bir huyu da var. Olumsuzluğu kabullenemiyor. Çünkü bunu gurur meselesi yapıyor; memlekette kötü giden hiçbir şey yok ona kalırsa. “Dert üstü murat üstüyüz” kesinlikle. Enflasyon falan da normal, hatta dünyanın diğer ülkelerinde daha da kötü. Oysa Demirel iktidardayken döviz kıtlığını “70 cente muhtacız” diyerek kabul edecek kadar gerçeğe bağlı biriydi. Çünkü demagoji kaldırmaz bir durumdu ülkenin içinde bulunduğu o dönem.
Tüm bunları bana düşündürten AKP Genel Başkanı’nın 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışına ilişkin geri adım atarken yaptığı açılamadaki ifadesi oldu. Son zamanlarda sıkça yaptığı için “geri adım atmasına” takılı değilim. Ama “isteseler de istemeseler de olacak” türü bir üslup tutturmuş olan genel başkanın o halinden eser kalmadığı da dikkat çekmeyecek gibi değil. Sosyal medya hesabından yaptığı açıklama şuydu: “Planlanandan bir buçuk yıl önce tamamladığımız, bir an evvel milletimizin hizmetine sunmak için 26 Şubat'ta açmayı planladığımız 1915 Çanakkale Köprümüzün açılışını, vatandaşlarımızın talebi üzerine Çanakkale Zaferi'mizin yıl dönümünde, 18 Mart'ta gerçekleştirme kararı aldık”.
Tepkinin adı talep oldu
Neresinden tutsanız elinizde kalır türden bir açıklama bu. Tek kelimeyle de felaket. 26 Şubat’ın genel başkanın doğum günü olduğunu öğrendik, biliyoruz. Açıklamadan anladığım şunlar; birincisi; açılış 26 Şubat’ta yapılacakmış normalde. Çanakkale Zaferi’nin kutlandığı 18 Mart’ta açılsın diye milletin talebi varmış demek ki, genel başkanın aklında yokmuş bile. İkincisi; milletin tepkisine “talep” denmesi de dikkat çekici. Gerçeği saklama konusunda iyi olduğunu biliyoruz, zamlara da fiyat ayarlaması diyor, malum. Üçüncüsü; “milletin” yapılmamasını istediği her şeyi yapan genel başkan talebe malebe kulak asmaz, demek ki erken seçim yakın. Dördüncüsü genel başkanın doğum günü olan 26 Şubat’ta açılış yapma garabetinden duyulan bir öfke yokmuş gibi, neredeyse “milletin ricası” üzerine bu tarihten vazgeçildiği iddia ediliyor. Kibre bakar mısınız?
Kimilerinin ciddi ciddi “hatip” sandığı genel başkanın bilinçaltındakini sık sık dışarı vurduğunu biliyoruz. Akım derken bazen “akım” diyemiyor. “Af edersiniz Ermeni” ya da “Kökeni Kürt olabilir, ama bu millete hizmet etmenin şuurunda” gibi “normal” bir ülkede skandal sayılacak açıklamaları oldu, malum. Yani kendini kolay ele veren biri genel başkan. Şu son açıklamasından da anlaşıldığı gibi.
Demirel böyle yapmazdı. Kendisine “Çoban Sülü” falan dedirterek “millete” ne kadar yakın olduğunu göstermeyi severdi ama yüksek sınıfların temsilcisiydi sonuçta. Tuhaftır, pek kibri yoktu. Oysa ne bileyim, kibirli olmak için hayli donanıma sahipti. Yabancı dil bilirdi örneğin, uzun yıllar bürokrat olarak çalıştığı için devleti de tanırdı, inanmayacaksınız ama ata da binerdi, düşmeden.
Üstelik diploması da vardı.