Bir süredir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan’a yönelik ifadelerinde artan bir sertlik olduğuna tanık oluyoruz. En son, üstelik bir toplu konut açılışında (yani dış politika konuşmak için pek de uygun olmayan bir yerde) Yunanistan’a yüklendi. ABD’nin Yunanistan’a yardımda daha da cömert davranmaya başladığı günlerdeyiz malum. Erdoğan komşuya, dolaylı olarak da ABD’ye şu sözlerle yüklendi en son: “Ne o askeri yığınaklar, ne o siyasi ve ekonomik destekler Yunanistan'ı bizim seviyemize çıkarmaya yetmez. Bu yanlış adımlar Yunanistan'ı her anlamda batağa sürüklemeye kafi gelir. Netice itibari ile her alanda yakından takip etmeyi sürdürdüğümüz Yunanistan'a karşı gerektiğinde ülkemizin hak ve menfaatlerini elimizdeki tüm imkanları kullanarak savunmaktan geri kalmayız".
Asıl kriz yerine
Yunanistan ile Türkiye arasında 2020’den bu yana (hatta o yıl sıcak çatışmanın eşiğine gelinmişti) giderek artan bir kriz var. Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarının sınırlandırılmasıyla ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle yaşanıyor bu kriz. Yani Erdoğan’ın, üzerinde konuşması şart olan, Türkiye’nin, haklarını aramak için diplomatik çaba sarfetmesini gerektiren asıl “kriz “ bu.
Ancak nedense Erdoğan, seçimlere çok az bir zaman da kalmışken Türkiye’nin haklı olduğu Doğu Akdeniz’deki sorun yerine Yunan adalarının askerileştirilmesini gündeme getiriyor. Hem Türk hem de dünya kamuoyu biliyor ki bu askerileştirme yıllardan beri var. (Elbette uluslararası hukuka aykırı).
Türkiye geçen yıl Doğu Akdeniz’deki hakları için diplomatik çaba sarfederken pratikte de denizde sismik araştırmalar yürütüyordu. AB’nin müdahalesi nedeniyle bu faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Aslında AB düpedüz tehdit etmişti Türkiye’yi. Anımsayalım; AB Konseyi bir açıklama yaparak Türkiye'ye Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuku ihlal eden “provokasyonlardan”, “tek taraflı eylemlerden” kaçınması çağrısında bulunmuş, hem AB’nin hem de üye devletlerin çıkarlarını savunmak, bölgesel istikrarı korumak için elindeki araçlarla seçenekleri kullanmaya hazır olduğunu belirtmişti.
AB’nin müdahalesine/tehdidine boyun eğip sismik araştırmalardan vazgeçmek ama yine bir AB üyesi ülkeyle, yıllardır var olan ama hiç gündeme getirmediği bir konu hakkında söylemlerde bulunmak Erdoğan’ın büyük çelişkisi elbette. Yunan adaların, silahlandırılması mevcut anlaşmalara aykırı kuşkusuz. Buna rağmen Erdoğan bunu hiç dile getirmedi. Sessiz sedasız Yunanistan tarafından yutulan adacıklar konusunda bir çaba göstermediği gibi.
Kontrollü gerginlik
Yunanistan’a, AB için de kriz olacak bir konuda yüklenmesi mümkün değil. Doğu Akdeniz’deki hakları için Yunanistan’la kapışmanın çok aktörlü bir kriz doğuracağının farkında. Ama adaların silahlandırılmasının mesele yapılması AB için uzun vadede el atacağı bir “kriz” değil. Dolayısıyla Yunanistan’la “teke tek” kapışacağı “kriz” bu Erdoğan’ın. Ayrıca, Yunanistan’a yüklenmek, İran ile Rusya’ya yüklenmekten daha kolay.
Erdoğan asıl mücadele vermesi gereken alan yerine başka bir alanda, bir kez daha belirtiyorum, daha önce hiç mesele yapmadığı bir alanda çıkışlar yapıyor Yunanistan’a. Bu arada “Bir gece ansızın gelebiliriz” türü söylemlerle Yunanistan’ın “Türkiye’den saldırı tehlikesi olduğu için adaları silahlandırdık” gerekçesine “haklılık” kazandırıyor. Bu söylemler Yunanistan’ın sağcı iktidarına kendini savunma şansı veriyor.
Çokkutuplu bir dünyadayız, malum. Uluslarası aktörlerin birbirleriyle ilişkileri istikrarlı değil. Tuhaf ittifaklar, olmayacak birliktelikler beliriyor. Ama net olan şu; ABD, Çin ile savaşını daha ileri noktalara götürecek. Bunun için NATO’ya da AB’ye ihtiyacı var. Stratejik bir önemi olan Türkiye’ye de. Erdoğan, “çözemeyeceğimiz hiç bir sorun yok” dediği ABD’nin başı Joe Biden’dan istediği “sıcaklığı” göremiyor bir türlü. Erdoğan’ın Yunanistan’a yönelik sertliğinin, NATO içinde ABD ile pazarlık amacıyla yapıldığını düşünmek için çok nedenimiz var. Sonuç alınır mı bilinmez ama Çin’le “savaşı”nda NATO’ya, her NATO ülkesine ihtiyacı olan ABD, Türkiye’nin isteklerini dikkate almak zorunda kalabilir.
Erdoğan uzun vadede bunu sağlayacağına inanıyor olabilir ama kısa vadede neden bunu yaptığını bilmiyoruz.
Seçimler öncesi “dış düşmanla kapışır gibi görünmek normaldir” diyenler de var.
Haklıdırlar belki.