Eğer okuyacaklarınızı yıllar içinde pek çok kez ekranda, canlı yayında söylemiş ya da yazmış olmasaydım “Kılıçdaroğlu gitti, arkasından konuşuyorsun” derdiniz. Haklı da olurdunuz.
Ama söyledim. Yazdım.
Hatırlayın, 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına iktidar olma şansını kaybedince eşi benzeri olmayan bir “oyun” sergilenmişti. AKP güya hükümet kurabilmek için Meclis’te tura çıkıp partilerin kapısını çalmıştı. İSTİKŞAFİ GÖRÜŞME kavramını da ilk kez orada duymuştuk.
İki büyük parti, AKP ile CHP bir görüştü bir görüştü.. Müzakereciler bir konuştu bir konuştu..
Mümkün olsa daha haftalarca konuşulurdu belki. Ama yasaya göre hükümetin 23 Ağustos 2015 gününe kadar kurulması gerekiyordu.
Tam da bu “son tarih” gelirken ağustos ortasında görüşmeler kesildi. Adını ve tarihini Bahçeli’nin koyduğu “YENİDEN SEÇİM” kararı alındı. Siyaset gerildi, Meclis karıştı.. Derken, CHP parti sözcüsü Haluk Koç -o sırada yine HALK TV’deydim malum- telefon bağlantısıyla programa katıldı.
Gelinen noktada partisinin ne yapacağını sordum.
Haluk Koç yapılabilecekleri değil yaptıklarını anlattı:
“Daha ne yapabiliriz ki! İstikşafi görüşmelerden MHP ile temasa kadar her fırsatı değerlendirdik. Arkadaşlarımız Meclis’te bu süreçte dayak bile yedi.”
Sorumu tekrarladım. Yaşananları gün gün ekrana getirdiğimi.. Asıl sorumun “sonrasına” dair tutumları
olduğunu söyledim.
Koç, çok da saygı duyduğum sakin bir siyasetçidir, bizzat içinde olduğu o sürecin geriliminden olsa gerek sinirlendi: “Ne yapabiliriz ki!”
*. *. *
“Mesela” diye aklımdan geçen öneriyi dile getirdim:
“Yasal sürenin bitmesine daha birkaç gün var. Ancak Erdoğan ikinci büyük partiye (CHP’ye) de hükümeti kurma görevi verebilecekken vermedi. Acaba tüm milletvekillerinizle Saray’ın kapısına dayanıp anayasal / yasal hakkınızı talep edemez misiniz? Elbette Meclis aritmetiği değişecek değil. Ama azınlık hükümeti olarak güvenoyuna talip olunabilir.. En azından ne yapılıp ne yapılmadığı gözler önüne serilebilir..”
Sorum yanıtsız kaldı elbette. Sonra olanlar da ortada. Oy uğruna giden canlar.. Çöpe atılıveren çözüm süreci..
1 Kasım’da AKP çoğunluğuna yeniden kavuştu. Meclis yeni vekilleriyle yeni yasama yılına başlarken yine olanlar oldu. Erdoğan konuşma yapmak üzere genel kurul salonuna gelirken bir baktık Kılıçdaroğlu ayakta, alkışlamakta.
Dilimi tutamama huyumu bilirsiniz!
“Biz ‘CHP ayağa kalkmalı’ demişken bunu kastetmemiştik” deyiverdim.
Program konuğum Hüsnü Mahalli ile birbirimize bakakaldık!
*. *. *
Neyse ki Kılıçdaroğlu ADALET YÜRÜYÜŞÜ ile yollara düştü de beni / benim gibi düşünenleri utandırdı.
Unutuyoruz aslında. Adalet Yürüyüşü, kan dökülmesi pahasına sahnelenen oyunun kapanış perdesine… Ve yargı konusundaki en büyük krizlerden birinin sonrasına denk düşer.
Malum; CHP milletvekili Enis Berberoğlu MİT tırlarının durdurulması haberi yüzünden tutuklandı, cezaevine gönderildi.
Bunun üzerine, önde Kılıçdaroğlu ardında biz.. Milyonlar yürüdük.
Yıl 2017 idi. Yani gök gürültüsünün sesinin giderek daha yakından duyulmaya başladığı sıralar..
*. * . *
Şu bildik, içimizi acıtan sloganı tersine çevirirsek “EVET AMA YETMEZ” dediğimiz günlerdi. Yürümüştük ama sonra evlerimize dönüp hayıflanmaya devam etmiştik.
Oysa karanlığın gün gün üzerimize çöktüğünü adeta fiziki olarak hisseder olmuştuk.
Yolda, metroda, avmlerde kimi görsem “ne olacak bu memleketin hali” diyordu.
Sorudan çok tepkiyi / yakınmayı dile getirenlerden biri, Selvi Kılıçdaroğlu idi.
Müjdat Gezen’in İlker Başbuğ’un bir kitabından uyarlayarak sahneye koyduğu oyunun galasındaydım.
Kılıçdaroğlu çifti onur konuğu olarak izliyorlardı.
Oyunda birinci perdeden sonra bir ara verildi. Kılıçdaroğlu çifti fuayeye geçmek üzere kalktı. Tabii bizler de..
Derken aklıma bile gelmeyecek bir şey oldu. Selvi Kılıçdaroğlu önümden geçerken elini uzatıp elimi tuttu. Bütün içtenliğiyle “ne olacak bu memleketin hali Ayşenur hanım” dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim. Gülümsemeye çalışmakta yetindim.
*. *. *
Bunları yazmamın nedeni Kılıçdaroğlu ve -özellikle- eşini çekiştirmek.. Hadi eski dille söyleyeyim, zemmetmek değil.
Bugün tanık olduğumuz mücadele bundan yıllar öncesinde mümkün olsaydı..
Özellikle en kritik, en hassas başlıklarda CHP TÜRKİYE’NİN ELİNİ TUTUP BIRAKMASAYDI..
MESELA..
MÜHÜRSÜZ PUSULALAR asla kabul edilmeyip AVAZ AVAZ karşı çıkılsaydı!
Sağa göz kırpıp Ekmeleddin İhsanoğlu, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener gibi isimlerle yola çıkılmayacağını bilseydi..
Kimbilir kaç kez yaşadığımız Anayasa krizlerinde, bugünkü gibi HATTI MÜDAFAA YOKTUR SATHI MÜDAFAA VARDIR denseydi.
O sathın BÜTÜN VATAN olduğu bilinseydi!
Bugün buralara gelir miydik, bilmem.
*. *. *
Selvi Kılıçdaroğlu’nun bu ülke için, bu ülkenin kadın ve çocukları için nasıl dertlendiğini biliyorum.
Şimdi ben ona “ne olacak bu memleketin hali” diye sormak ve hatta mücadelede ön saflara çağırmak istiyorum.
Biliyorsunuz:
Ya hep beraber ya hiç birimiz!
“NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ”
Ayşenur Arslan Yazdı: “NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ”