Tarihte görülmemiş seviyelere düşen Merkez Bankası rezervlerini güçlendirmenin en önemli yolu, reeskont kredileri. Merkez Bankası tarafından verilen reeskont kredileri, başta ihracatçılar olmak üzere Türkiye’ye döviz girişi sağlayan şirketlerin düşük maliyetli finansmana ulaşmasını sağlıyor. Aynı zamanda, döviz karşılığı TL kullandırılıp vadesinde döviz cinsinden tahsil edildiği için Merkez Bankası rezervlerine net giriş sağlayan en önemli kalem olarak öne çıkıyor.
Nisan ayında reeskont kredi dönüşlerinden sağlanan döviz rekor kırarak aylık 3,1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu yılın ilk dört ayında reeskont kredilerinden Merkez Bankası rezervlerine toplam katkı 8 milyar doların üzerinde gerçekleşti.
Merkez Bankası ve politika yapıcılar bu kredileri son dönemde daha cazip ve kolay şartlarda kullandırmak için çeşitli düzenlemeler yaptılar. Örneğin Mayıs ayında reeskont kredilerinde asgari 6 ay şartının aranmaması karara bağlandı.
Geçtiğimiz yıllarda da kriz, çatışma gibi zorluklar yaşanan pazarlarda faaliyet gösteren firmalara sağlanan esneklikler gibi çeşitli düzenlemeler hayata geçirilmişti.
Ancak özellikle 2020 yılından bu yana reeskont kredileriyle ilgili geçmişte örneği görülmemiş bazı uygulamaların resmen olmasa bile fiilen devreye alındığı konuşuluyor.
Reeskont kredilerinin uygulaması, Merkez Bankası tarafından sağlanan kaynağın başta Eximbank ve diğer bankalar tarafından kullandırılmasına dayanıyor. Teamül ve mevzuat gereği firmalara kredi kullandırım aşamasında Merkez Bankası doğrudan bir rol üstlenmiyor.
Bu ifadeyi “2020 yılı öncesinde uygulama bu yöndeydi” diye düzeltmek daha doğru olur. Çünkü ekonominin kaptan köşkünde Berat Albayrak, Merkez Bankası yönetiminde ise Murat Uysal’ın bulunduğu dönemde reeskont kredisi kullandırılacak firmalar ve kredi limitleri gibi unsurlara müdahale edildiği sıkça dillendirilir olmuştu. Ekonomi yönetiminin politikaları ile uyumlu olmadığı düşünülen bazı firmalara kredi kullandırımında zorluklar çıkarıldığı veya kredi başvurusunda bulunan firmalardan bazı taleplerde bulunulduğu (Döviz satışı yapmaları vb. gibi) piyasada çok yaygın şekilde konuşulmaktaydı.
Nebati-Kavcıoğlu döneminde bu yaklaşımın daha güçlü ve daha mikro düzeyde müdahalelerle sürdüğü konuşuluyor.
Özellikle yüksek montanlı kredilerle ilgili bazı firmalara negatif ayrımcılık yapıldığı öne sürülüyor. Kulislerde zorlukla karşılaşan firmalar arasında Ciner Grubu, Ülker ve Kibar Holding’in isimleri geçiyor.
Diğer taraftan kredi kullandırımında tercih edilen firmalarla ilgili de şikayetler söz konusu. İhracat gelirleri toplam cirosu içinde görece düşük ve/veya üretimi yüksek düzeyde ithalata bağlı bazı firmalara ayrıcalık yapıldığı ve şartlara daha uygun firmalar yerine tercih edildikleri söyleniyor.
Bunların yanı sıra yıllardır reeskont kredisi kullanan bazı firmaların onay ve operasyon süreçlerinin son dönemde yavaşladığı, kredi kullandırımlarının ay içerisine dağıtılarak zamana yayıldığı da belirtiliyor.
Krediyi TL alan firmaların piyasadan döviz almalarının önüne geçilmesi için fiili kısıtlar konulduğu da söylenenler arasında.
Bir yandan ihracatı artırmayı hedeflerken diğer yandan ihracatçıların en önemli desteklerinden biri olan reeskont kredilerinin etkili ve verimli kullandırım koşullarını bozmak, ekonomi yönetiminin içinde bulunduğu çelişkilerin bir başkası.