Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in şu sözleri yeniden laiklik ve tarih tartışması başlattı:
"Kendi icat ettiğin bir laikliği bana dayatıyorsun. Sizin laiklikten anladığınız şey şu: Camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kur’an öğrenmesini yasaklamak.”
Önce şunu söylemek gerekir ki laik Türkiye Cumhuriyeti’nin; camilerin kapısına kilit vurulması, camilerin ahıra çevrilmesi, Kur’an öğrenilmesinin yasaklanması gibi bir önerisi ve uygulaması yoktur.
Laiklik Atatürk ilke ve devrimlerinin, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturur.
Laiklik evrensel bir kuraldır.
Atatürk’ün de vurguladığı gibi laiklik din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.
Bakan Tekin’in atıf yaptığı “camilerin kapısına kilit vurulması, ahıra çevrilmesi” iddiası ise İsmet İnönü’ye sağcı ve dinci odakların ve partilerin yönelttiği ancak tarihi gerçeklerle örtüşmeyen bir propagandadan ibarettir.
Tarihi gerçeklere bakalım…
İnönü, İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’nin saldırıya uğraması halinde zarar görmemeleri için İstanbul’daki tarihi ve dini değeri olan emanetleri koruma altına almıştır.
Bu emanetleri çelik muhafazalar içinde İstanbul’dan trenle çıkarıp Anadolu’nun içlerine getirmiştir. Bu emanetler arasında Hırka-ı Şerif, Hazreti Ömer’in kanlı Kuran-ı Kerim’i, padişahların tahtları, kaftanları gibi çok değerli tarihi miraslar vardır.
İnönü, savaşta camilerin bombalanmayacağını düşünerek bu emanetleri Niğde’de camilerde muhafaza etmiş ve savaş bittikten sonra İstanbul’a getirtip müzeye koydurmuştur.
“İnönü camileri kapattı, ahıra çevirdi” sözü sağcı ve dinci parti ve odakların propagandasından ibarettir.
Tarih kitaplarında, arşiv belgelerinde İnönü’nün ne yaptığı kanıtlarıyla yer alır.
Bakan Tekin’in konuşmasından sonra tarihçiler Ümit Doğan ve Dr. Sinan Meydan bu gerçekleri yine belgeleriyle kamuoyuna sundular.
Bu iktidarın laiklik ilkesine mesafeli olduğu biliniyor.
Ancak laiklik ilkesi Türkiye’nin çağdaş devletler topluluğunda saygın bir yer edinmesinin temel kaynağıdır.
Laiklik; demokrasinin, hukuk devletinin, insan haklarının, kadın-erkek eşitliğinin, bilimsel eğitimin, inanç özgürlüğünün temeli ve güvencesidir.
Laiklik olmazsa demokrasi de olmaz.
Laikliğin olmadığı, şeriatın hüküm sürdüğü bir toplumda kimse özgür iradesiyle siyasi tercihte bulunamaz.
Laiklik olmazsa çağdaş hukuk devleti olmaz.
Bağımsız yargı, çağdaş hukuk kuralları yerine şeriat kuralları ve şeriat mahkemeleri olur.
Laiklik olmazsa, kadının insan hakları da olmaz. Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanamaz. Kadın evden çıkamaz, kız çocukları okula gidemez.
Laiklik olmazsa akla, bilime dayalı eğitim de olmaz.
Laiklik olmazsa millet ve milliyetçilik de olmaz.
Ümmet ve ümmetçilik olur.
Türkiye’yi, insan haklarına dayalı, demokratik hukuk devleti yapan laiklik ilkesidir.
Laiklik ilkesi ortadan kalkarsa demokrasi de hukuk da insan hakları da bilimsel eğitim de ortadan kalkar.
Çağdaş Türkiye’den geriye Afganistan kalır.