Tuhaflık deyip geçilemiyor işte. Haberi okuduğumdan beri takılıp kaldım. İsrail polisi, dindar Yahudi gençlerin İsrail ordusuna hizmet etmesini destekleyen din adamlarına, siyasi, yerel liderlere saldıran bir çetenin mensuplarını gözaltına almış. Lideri radikal bir din adamı olan, gençlerin görevinin sadece Tevrat’ı incelemek olduğunu savunan çete, dindar gençlere askerlik hizmetini dayatan yasaları destekleyen, korona aşısını savunan dini/siyasi şahsiyetlere yönelik saldırılar gerçekleştirmiş. Çeteye yönelik suçlamalar arasında, Birleşik Tevrat Yahudiliği Partisi’nden milletvekili Meir Porush da dahil yaklaşık on din adamı ile siyasetçiyi sopalarla dövmek, sakallarını kesmek, biber gazıyla saldırmak, tanınmış kişilerin mezarlarını yıkmak da var.
Nihayetinde çete bu. Saldırıyı, dayağı anlamak zor değil. Ancak, sakal kesmelerine çok ciddi olarak takıldım. Şundan; malum, insanoğlu/kızının birbirine duyduğu öfkeyi, nefreti ifade biçimi çeşitlilikler gösteriyor. İlle de fiziksel saldırı olması gerekmiyor tabii, “manevi” anlamda muhatabı hayli incitecek yöntemler buluyor kimileri. Farklılığınız, özelliğiniz, kusurunuz, inancınız, kutsalınız neyse oradan vururlar. Altı yaşımdan beri gözlük takan biri olarak kendimden biliyorum, arkadaşlarım “dört göz” dediklerinde canım çok yanardı. Çocukluk işte, farklılığımın bir alay konusu olmasına çok üzülürdüm. Çocuklar arasında olur bunlar, elbette katılmıyorum ama, “çocuklar faşisttir” diyenler de vardır bu yüzden. Çocukların tepkilerini dolaysız göstermelerinden ötürü, bilinçsizce sergiledikleri “gerçekçilikleri” çok can yakar bazen, canı yanmışlardan birinin latifesidir bu elbette.
Büyüklerde farklı tabii. Yetişkinlerin sıradan gördüğümüz sözlü saldırgan tutumları “sosyal düşmanlık” olarak tanımlanır. Kutsala, değer verilene saldırmak da sosyal düşmanlığın yansımaları. O Yahudi din adamlarının dini anlamlar taşıyan sakallarını kesmek bu nedenle çok ağır, çok can yakıcı türden. İnsan davranışı - genellikle- ötekini yaralamak üzerine kurulu. İnsan ya en zayıf ya da en önem verdiği yerinden vurulur. O nedenle üzüldüm haberi okuduğumda, inanın.
Sakal, dini gerekçeli olsun ya da olmasın, tabii ki çok dikkat çekici bir yüz aksesuvarı. Belki de bu nedenle sıkça saldırıya uğruyordur, kim bilir? Yıllar önce şu ABD’deki Amish topluluğuyla da ilgili böyle bir habere rastlamıştım. Bilirsiniz Amishler son derece tutucu bir Hristiyan mezhebinin üyeleridir. İlkel denecek kadar neredeyse basit bir yaşam sürdürürler, otomobil, telefon, elektrik asla kullanmazlar. Doğaya saygıları hayranlık uyandırıcıdır tabii. Erkekleri bıyık değil ama sakal bırakırlar çoğunlukla. İncil böyle emreder diye inandıklarından. Burunları ile üst dudaklarının arası traşlıdır, bu nedenle bıyıksız yüzlerindeki sakal ilginç kılar görünümlerini. İçlerinden ayrılan bir grup, sanırım 2012 yılıydı, topluluğun kadınlarının saçını, erkeklerinin de sakalını kesiyordu saldırılar düzenleyerek. Dini bir tartışma yol açmıştı buna muhtemelen. Saldırganların yargılanması uzun süre kamuoyunun gündemini işgal etmişti. Kendi topluluklarının canlarının nasıl yanacağını biliyordu o saldırganlar.
Bizde de, eski zamanlarda sakalsız sokağa çıkılmazdı. İrsal-i Lihye denirdi bu sakal bırakma işine. Duası da vardı tabii. O duadan sonra sıkıysa kes bakalım. Türk dünyasının büyüklerinden Şinasi sakalını kesince Maarif Nezareti’ndeki işinden kovulmuştu. “Saçkıran girdi, o nedenle kestim” dese de kimseyi inandıramamıştır. Bir aydınlanmacıydı Şinasi kuşkusuz, sakala itirazı vardı benim bildiğim. Kesmişse bundan kesmiştir.
Amisherin de Yahudi din adamlarının da canı ne kadar çok yanmıştır anlayabilirim. Önemsiz gelebilir kimilerine ama, değer verilene, kutsala yapılan saldırıların önemsiz olabileceğine inanamam ben. O nedenle takıldı kafama demek ki.
Mevlüt Doğan diye biri vardı, yaşıyorsa ömrü uzun olsun, Kahramanmaraşlı, Dünya Bıyık Şampiyonu’ydu. Bir gün, kimi, kimleri neden kızdırdıysa, saldırıya uğradı. 135 santim uzunluğundaki o bıyığını kestiler. Kolunu, bacağını kırsalardı, bıyığını kaybetmenin verdiği kadar olmazdı acısı herhalde.
Nereden ya da nereye vuracağını biliyor kimileri. Kutsalını, değer verdiğini koruması bu nedenle önemlidir insanın. Kimsenin kutsalına, hassasiyetine vurmayacaksın. Ha sakal olmuş bu, ha başka bir şey. Vurmayacaksın. Köprünün adını Yavuz Sultan Selim koymayacaksın örneğin, çok istiyorsan Yunus koy, Ahmet Yesevi koy, kimse itiraz etmez. Kimsenin büyüğüne “ayyaş” demeyeceksin örneğin, eleştirsen de. Kimsenin şairine “hain” demeyeceksin. Kendi sorumsuzlukları yüzünden canını kaybetmişse de evladını yitirmiş bir ailenin acısı ortada dururken ölen yavrudan, yani bir annenin babanın değerlisinden “veled” diye söz etmeyeceksin.
O Yahudi din adamlarının sakallarını kesenlerin durumu çok vahim. Nazi alçaklar da toplama kampına tıkadığı masum Yahudi’nin sakallarını kesmişti, sözüm ona küçültmek için.
Karşı olduğunu iddia ettiklerine benzemeyeceksin.