İtalya kariyerinde Granda Imparatore lakaplı Fatih Terim, öyle ciddi teknik hatalar ve tercihlerle maçı rakibine hediye etti ki maçtan sonra aklıma bu başlık geldi. Elbette kastım onun oyunu okuma ve reaksiyon gösterme kabiliyetinin gerilemeye başlamış olması... Yoksa geçmişte yaptıklarıyla şimdi yapamadıklarına bakınca aklıma başka bir şey gelmiyor. Terim istiyor ama yapamıyor...
Galatasaray, çift santrfor başlayıp maç boyunca tek organize atak geliştiremediği , son 10 dakikasına yenik girdiği maçı santrforsuz ve yine yenik bitirdi! İlk yarısında her iki takım adına da tek bir organize atak dahi olmayan maçta tam 4 gol oldu! Kısacası Seyrantepe’de kelimelerle tarif edilmesi pek mümkün olmayan şeyler oldu. Ama işimiz olanları anlatmak. Hiç değilse şansımızı deneyelim...
Ev sahibi takım, maça dörtlü baklava ya da elmas dediğimiz orta saha düzeninde başladı. Savunmanın önünde süpürücü olarak Etebo görev alıyordu. Önünde yer alan Gedson – Emre Akbaba – Emre Kılınç üçlüsünün asli görevleri toplu oyunda adam eksiltmek, topu öne oynamak, beklerin oyuna dahil olabilmesi için rakibi merkeze kümelenmeye zorlamak ve ceza sahası ya da çevresine boş koşular atarak savunmanın dengesini bozmaktı. Bu üçlü bunların hiç birini yapamadı. Emre Akbaba’nın attığı gol şüphesiz çok şıktı ama taktik anlamda resmen tel tel döküldü. İleriye tek bir olumlu topu, adam eksiltmesi, boş koşusu yoktu. Oysa Galatasaray galip gelseydi, galibiyetin mimarlarından olarak gösterilecekti. Ah şu skor yorumcuları...
Akbaba kötüydü, diğerleri daha da kötüydü. Kulübe katıldığı günden beri hiç hazır bir görüntü veremeyen, oyundan sık sık düşen, çalım atamayan, atak organize edemeyen Gedson Fernandes, sarı kırmızılı takımın üretkenliğine tek fayda sağlamadığı gibi kaptırılan toplar sonrası savunmaya da pek yardıma gelmedi. Gedson – Akbaba ikilisine göre bir nebze daha diri görünen Emre Kılınç’ın performansı ise elbette tek başına yeterli olmadı.
İlk dakikada Luyindama’dan gelen çok ciddi bireysel hata ile kalesinde golü gören Galatasaray’da topu ayağına alıp dikine süren ve adam eksiltmeyi deneyen ilk oyuncu Etebo oldu ve bunu 33. dakikada yaptı! O ana kadar Galatasaray’ın yaratıcı ayaklarının sahadaki varlığına dair tek emare yoktu. Neyse ki Galatasaray bir duran topta uzaklaştırılamayan tehlike sonucu Yedlin ile beraberliği bulmuştu. Ama oyun, resmen alarm veriyordu. Galatasaray, hücumda tempoyu bir türlü yükseltemiyor, merkezden delici koşular yapamıyor, beklere alan açamıyordu. Rizespor’un ise bu durumdan elbette hiç şikayeti yoktu. İlk yarım saati 2-1 üstün geçiren Galatasaray’da Luyindama’nın ilk dakikada yaptığı hatanın çok benzerini ilk yarının sonlarında bu sefer Marcao yaptı ve skor 2-2 oldu. Bu, koca 45 dakika boyunca tek bir organize hücum geliştirilemeyen maçta atılan dördüncü goldü. Rizespor, birbirinin kopyası 2 gol atmış, Galatasaray ise bu gollere biri duran top sonrası bence faul sonucu doğru yere uzaklaştırılamayan toptan biri de uzaktan şutla gelen ekstra golle yanıt vermişti.
İkinci yarıya da takımlar aynı diziliş ve aynı oyun anlayışıyla başladı ki bu durum bana kalırsa akıl alır gibi değildi. Geçmişinde UEFA Kupası bulunan, Milan, Fiorentina gibi ekipleri çalıştıran Grande Fatih Terim, acaba koca 45 dakika boyunca hangi maçı izlemişti? Takımın resmen hücum edemediğini, orta sahasının edilgen ve statik kaldığını, 2 santrforla oynamasına rağmen her ikisine de toplasan 2 tane top gelmediğini nasıl görmemişti? 54. Dakikada yediği penaltı golü sonrası Terim’e bir aydınlanma geldi ve gördü. Hemen sahadaki iki Emre’yi oyundan aldı. Tipik kanat oyunculu 4-4-2’ye döndü. Bir kanatta Onyekuru, öbüründe Kerem görev alıyordu. Misafir takım Rizespor ise bu hamleye 5 dakika sonra Skoda yerine daha deplase bir hücum oyuncusu olan Michalak ile yanıt verdi ve savunmada cebinde sarı kartla oynayan Selim Ay’ı oyundan atılma ihtimaline karşı kulübeye çekti.
Galatasaray adına bu değişikler biraz kıpırdanma getirir gibi oldu. Belki de tamamen tesadüftü çünkü tabelada geride olan ev sahibi karşısında Rizespor da iyice geriye gömülmüştü. Zaten rakibin üzerine gitmek eşyanın tabiatı gereğiydi. Fatih Terim, topun yeterince ceza alanı çevresine inmediğini düşünmüş olmalı ki 2 orta saha oyuncusu daha aldı oyuna. Arda ve Feghouli girdi. Bence çok doğru şekilde Gedson kenara alındı ama Muhammed’in kenara alınmasına açıkçası pek anlam veremedim. Zaten iyice geri çekilen Rizespor’u hiç değilse yüksek ve uzun toplarla tehdit etmek için bile sahada kalabilirdi. Sahaya 14 dakika önce iki kenar oyuncusu atmış olan Terim, şimdi 2 kenar oyuncusu daha atmıştı. Birini merkezde öbürünü kanatta kullanıyordu. Merkezdeki Feghouli, oyuna girdikten dakikalar sonra ilk ters topunu attı ve Galatasaray eşitliği yakaladı. Ancak bunda da Selim Ay’ın yerine oyuna dahil olan Meriah’ın acemiliği ile Rizespor’un yedek kalecisinin şanssızlığı esas büyük etkendi. Yine de Galatasaray, ilk organize atağını geliştirdi üstelik gol attı! Belki de maç daha yeni başlamıştı!
Dakikalar ilerledi, bana göre hakem çok doğru şekilde verdiği penaltı kararından VAR’ın uyarısı sayesinde geri döndü. Oysa Yedlin, ceza sahasına giren rakibi Michalak’ı önce çekiyor ve çizginin tam üstünde sol ayağıyla rakibinin bacağının arkasına vuruyordu. Yani ceza sahasının dışında başlayıp, içeride biten bir ihlal söz konusuydu. Yedlin, yeterince ihlal yapmamış olduğuna inanıyordu sanırım ve bir şeylerin yolunda gitmediğini düşündü. Serbest atış kullanılmadan saniyeler önce hakeme bir şeyler söyleyip, ikinci sarı kartla oyun dışında kaldı. Üstelik sahayı ağır hareketlerle terk ettiği için takımına 2 dakika kaybettirdi. Akıl alır gibi değildi.
Maçta akıl almaz şeyler bitmek bilmiyordu. Neye şaşıracağımızı şaşırmıştık. Fatih Terim, bir hamle daha yaptı. Sahadaki tek golcüsü Falcao’yu oyundan alıp, yerine Babel’i koydu. Maça 2 santrfor ile başlayan sarı kırmızılılar, gol atmak zorundaydı ama sahada golcüsü kalmamıştı! Bu değişiklik 88’de yapıldı ki yardımcıları maçın sonuna en az 10 dakika eklenmesi gerektiğini Terim’e söylemiş olmalıydı. Falcao’nun sakatlık ya da aşırı yorgunluk nedeniyle de kenara alındığına dair bir enstantane görmedik. İyice rakip yarı alana yerleşen santrforsuz Galatasaray, verdiği kontra sonrası tekrar geriye düştü. Fatih Terim, Luyindama’yı ileri santrfor olarak gönderdi. Kendi eliyle sahadan aldığı 2 santrfor yerine sahanın topla ilişkisi en zayıf, maçın hemen başında korkunç bir hata yapmış sakar stoperinden gol bekledi. Elbet beklediği olmadı ve Galatasaray, başından sonuna kadar kendi hatalarıyla hak ettiği bir mağlubiyet, Rizespor ise hiç aklından bile geçirmediği bir galibiyet aldı.
Bana göre bu puan kaybında baş sorumlu, maçın başından sonuna, ilk planından son kurtarma girişimine kadar tamamen fiyasko tercihler yapan Fatih Terim’dir. Pazar günü oynanacak Beşiktaş – Fenerbahçe maçının sonucuna göre çok ciddi şampiyonluk planları yapmaya başlayacak Galatasaray, kağıt üzerinde son derece kolay yenebileceği rakibine, rakibi pek de istememesine rağmen tamamen kendi hatalarından dolayı kaybetti. Uzunca süredir böyle bariz teknik ve bireysel hataların yapıldığı bir maç izlememiştim. Yoksa artık Terim, o kadar da “büyük” değil mi?
‘Küçük imparator’
İtalya kariyerinde Granda Imparatore lakaplı Fatih Terim, öyle ciddi teknik hatalar ve tercihlerle maçı rakibine hediye etti ki maçtan sonra aklıma bu başlık...