“On iki imamı haktır
Bende layık iman yoktur
Aleviyim diyen çoktur
Ben Alevi olamam ki”
Aşık Mahzuni Şerif (D: 1939-Ö: 17 Mayıs 2002)
Anadolu Aleviliği’nin yüzyıllar boyunca ayakta kalıp, inancın ve yaşam kültürünün kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan temel kurumları Dedelik ve Ocaklar’dır. Alevi Dedeleri bu sistemin sosyal ve inançsal yapılanmasında önemli bir yere sahiptir. Alevilik’te “Dedelik”, inanç ve yaşam geleneğinin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan soya dayalı olan kurumsal bir yapıdır.
Dolayısıyla Ocak Sistemi ve Dedelik Kurumu inanç yaşamının ve sosyal hayatın yapılanmasında Aleviliğin temelini oluşturur.
Dedeler; Alevi toplumunda hem dini hem de dünyevi otoritedir. Anadolu Alevi ocaklarında yetişen Dedeler, Aleviliğin ana bilgi kaynağıdır. Anadolu Alevi batıni felsefi inanç geleneğini nesilden nesile aktaran ve yaşatan Dedelik Kurumu’dur. Bu kurumun ana aktörü ise Alevi Dedeleri’dir. Dede tüm sosyal, kültürel ve dini hayatın hep merkezinde olagelmiştir. Dedeler aynı zamanda çağının filozoflarıdır. Başka bir deyimle “dağın filozoflarıdır.”
Dedelik; köylerde yaşayan Kızılbaş Alevilerin zor yaşam koşulları, göçebe hayatta karşılaşılan tüm problemlerin çözüm bulduğu makamdır. Geleneksel toplumsal yaşamda kişisel ve sosyal ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamakla yükümlüdür.
Küçük köy toplumlarındaki ahlaki, sosyal ve inanç problemlerinin hepsini Dedeler çözmekteydiler. Geleneksel Alevi toplumunda kişiye kimliğini ve şahsiyetini Dedeler kazandırırlardı. Her Alevi belli bir yaşa geldikten ve musahipli olarak ancak Dedelerin huzuruna çıkar ve görgü cemlerine katılıp, ikrar vererek gerçek bir Alevi kimliğine kavuşur.
Aleviler, Dedeler’in dışında, batıni felsefi bilincinin oluşmasında beslendikleri halk bilginlerinin (insan-ı kamil), ozanların, aşıkların ve şairlerin çok büyük rolü vardır.
HER ALEVİ DEDESİ SEYYİD’DİR…
Her Alevi Dedesi mutlaka bir Ocak üyesidir ve boy-soya bağlıdır. Hz. Hüseyin’in soyu olduğuna inanılır. Bunlar “Seyyid” ünvanını alır. Bu nedenle kendilerine Ocakzade denir.
Dede ailelerine dayanan Ocak örgütlenmesi Aleviliğin temel kurumlarındandır. Onların toplumsal rolleri sadece dinsel alanla sınırlı olmayıp çok yönlü ve karizmatik bir otorite olarak öne çıkmaktadır. Dedelik kurumu sosyal hayatta gerek maddi, gerekse manevi anlamda otorite sahibidir ve tasavvufi bir boyutta şekillenmiştir.
Alevi Ocakları’nın tamamı birbirine organik olarak bağlıdır. Rehber, Pir, Mürşitler temsilci olarak “El ele, el Hakk”a düsturuyla birbirlerine hiyerarşik olarak tabidir.
Ne yazık ki modern kent yaşam koşullarında Ocak Sistemi işlevsiz kalmıştır. Dedelik Kurumu’nu ise yeniden düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu sorun, Alevilerin önünde duran ve üstesinden gelinmesi gereken büyük bir problemdir.
BEKTAŞİLİK DAHA ÇOK BALKANLAR’DA…
Bektaşi Tarikat Tekkesi’nde ise “Babalık, Dedebabalık” vardır. Hiyerarşik yapılanması da Kızılbaş Ocak yapılanmasından ayrıdır. Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye atfedilen “Bektaşilik”, Osmanlı padişahı II. Bayezid’in Hacı Bektaş Tekkesi’nde görevlendirdiği Balım Sultan tarafından kuruldu. Böylelikle Kızılbaşlık yanında Bektaşilik de Alevilik çatısı (üst kimliği) altında yer aldı.
Bektaşilik daha çok Balkanlar’da vücut buldu ve siyasi bir örgütlenme modeli olarak ortaya çıktı.
Osmanlı Safevi çatışmasından sonra Kızılbaşlara karşı büyük bir reaksiyon oluştu. II. Beyazid tarafından Hacı Bektaş Tekkesi’ne atanan Balım Sultan’nın Dedebabalığı’ndaki “Bektaşilik” Osmanlı siyasi otoritesinin en önemli dayanakları arasına girdi. Ve “Hacı Bektaş Veli” Yeniçeri Ocağı’nın Pir’i olarak kabul edildi. Böylece devlet bürokrasisinde çok sayıda Bektaşi görev aldı.
Bundan dolayıdır ki Bektaşiler geçmişte de, şimdi de siyasal sisteme entegre olmaya çok yatkındır. Nitekim Bektaşiler, Kültür Bakanlığı uhdesi altında kurulan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı içinde de aktif olarak yer aldılar.
HACI BEKTAŞ VELİ KIZILBAŞ ALEVİ’DİR!
Bektaşiler’in bir önceki Dedebabası merhum Bedri Noyan, o kadar ileri gitti ki “Bektaşilik Alevilik” olarak yeni bir tanım getirdi. Sanki Bektaşilik, Aleviliği kapsayan bir inanç sistemidir. Bu Kızılbaş Aleviler tarafından kabul edilemez.
Hacı Bektaş Veli, 13. yüzyılda Anadolu aydınlanmacılığa damgasını vurmuş, Kızılbaş Alevi inancına sahip bir bilge önderdir. Adına kurulan “Bektaşilik” yapılanmasıyla bir ilişkisi yoktur, olamaz. Nitekim “Bektaşilik” 15. yüzyılda oluşturıldu.
DİĞER TARİKATLAR
Ayrıca Alevi üst kimlik altında farklı farklı inanç gruplaşmaları da (Şiilik, Caferilik, Nusayrilik, Yarsanilik-Ehli Hakk) oluştu. Bu inanç gruplarının içinde Asya ve Ortadoğu kavimlerinden insanlar yer aldı.
Günümüz Türkiye’sinde moda haline gelen Alevilik; Arap Aleviler (Nusayrilik), Bektaşi Aleviler (Bektaşilik), Şii Aleviler (Caferilik), Kürt Aleviler, Türk Aleviler gibi adlandırmalarla anılır oldu. Bu tanımların doğruluğu-yanlışlığı Aleviler arasında tartışma konusudur.
Kızılbaş Alevilik, Yarsanilik (Ehl-i Hakk), Bektaşilik, Nusayrilik, Caferiliktir… Hepsinin inanç kaideleri ve ritüellerinin bir kısmı ortak olsa da birbirinden çok çok farklıdır.
Yani anlayacağımız Kızılbaş Alevilik, Anadolu’ya has, özgün Hakk Muhammed Ali yolunun batıni felsefi yorumudur. Bektaşilik, Nusayrilik, Caferilik ve Yarsanilik ise Kızılbaş Alevi toplumunun dışında oluşan tarikatlardır. İslam’ın farklı farklı yorumlarıdır.
Kızılbaş Aleviler ve Bektaşiler farklı kültür ve dillerde aynı inancı yaşadılar, Hakk’ı terennüm ettiler ve günümüze geldiler. Farklı dillerde okunan gülbanklerde (dualar) hep birlikte “Allah Allah” dediler. Zakirler ellerinde bağlamayla kendi dillerinde Ehli Beyti yâd ettiler. Aynı divanda dara durdular, birlikte semah döndüler. “Seyir için olmasın Hakk için olsun” dediler.
Sonuç itibarıyla tüm Aleviler ve Bektaşiler, sürekler farklı da olsa Hakk Muhammed Ali inanç ve yaşam biçiminde birlik olmuşlardır.