İktidarın bilgilendirme amaçlı yaptığı açıklamaların ortak yönü halkın gözünü boyamaya yönelik olmaları.
Bu nedenle yapılan açıklamalar artık halk nezdinde de inandırıcı olmaktan çok uzak kalıyor.
Örneğin korona salgının ilk aylarında Sağlık Bakanlığı’nın gerçek vaka sayısını değil hastaneye yatanların sayısını açıkladığı ortaya çıkmıştı. Vaka sayısını düşük gösteren Türkiye salgınla mücadelede Avrupa ülkelerinden daha başarılı izlenimi yaratmıştı. Aynı şekilde vefat sayılarının da düşük gösterildiği ortaya çıktı. Bu durum salgınla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalara güveni sarstı.
İktidarın başarılı görünmek için gerçekleri eğip büktüğü tek alan sağlık hizmetleri değil. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) enflasyon ve diğer ekonomik göstergelerle ilgili yaptığı açıklamalara da kimse inanmıyor. TÜİK’in de iktidardan aldığı talimatlara göre rakamları eğip büktüğü biliniyor. Bunu zaten eski TÜİK Başkanı da açıklamıştı.
Gerçekleri çarpıtan bir diğer kurum da Merkez Bankası. TÜİK’in açıkladığı ancak gerçeği yansıtmayan enflasyon oranlarını kendine uygun şekilde kullanan Merkez Bankası da yapması gerekenin tersini yapıp faizleri düşürüyor. Açıkladığı enflasyon tahmini hiçbir zaman tutmuyor. Son örneği birkaç gün önce yaşandı. Merkez Bankası daha önce yüzde 14 olarak açıkladığı enflasyon oranında düzeltmeye gitti ve tahminini yüzde 18,4’e çekti. Ancak birkaç gün sonra enflasyon rakamı yüzde 19,89 olarak açıklandı. TÜİK, Merkez Bankası’nı bir haftalık süre içinde tekzip etmiş oldu. Merkez Bankası, faizi gerçeklere göre değil iktidardan aldığı siyasi talimat doğrultusunda belirlediği için her ay zor duruma düşüyor.
Ekim ayı enflasyon beklentisi yüzde 20’nin biraz üzerindeydi.
TÜİK enflasyon yüzde 20’yi bulmasın diye aylık enflasyonu yüzde 2,39, yıllık enflasyonu da yüzde 19,89 olarak açıkladı. Böylece enflasyon yüzde 20’ye varmamış oldu! Uyanık satıcıların 100 liralık malın üzerine 90.95 lira yazmaları gibi. Ticaretteki “kalanlı fiyat” uygulaması gibi “kalanlı enflasyon” politikası izleniyor. Bakın yüzde 20 değil yüzde 19,89” diyerek “başarı” algısı yaratmak için.
Bundan daha önemlisi gerçek enflasyonun TÜİK’in açıkladığından çok daha yüksek olması. Örneğin bilim insanlarından oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) Ekim ayı enflasyon oranlarını duyururken, aylık enflasyonu 6.90, yıllık enflasyonu ise yüzde 49.87 olarak açıkladı.
TÜİK aldığı talimata göre enflasyon bulmak zorunda olduğu için temel gıda maddelerini, enerji fiyatlarını hesaba katmıyor. Onları hesaba katarsa enflasyonu ENAG’ın yaptığı gibi yüzde 50 olarak açıklaması gerekiyor. İktidar da bunu istemediği için kafasına göre bir enflasyon sepeti yaratıyor.
Gıda ürünlerinde bir yılda meydana gelen artışa baktığınızda TÜİK’in açıkladığı yüzde 19.89 oranındaki enflasyonun değil, ENAG’ın açıkladığı yüzde 49,87 oranındaki enflasyonun gerçeği yansıttığı anlaşılıyor.
Bazı gıda ürünlerindeki yıllık artış bunu gösteriyor. Örneğin tavuk etinde yüzde 68, mercimekte yüzde 52, margarinde yüzde 50, yumurtada yüzde 47, nohutta yüzde 46, sütte, yoğurtta yüzde 37, zeytinyağında yüzde 35, bulgurda yüzde 30, dana etinde yüzde 30 gibi.
İktidarın açıkladığı enflasyon rakamlarında gariplik bununla da sınırlı değil. Bir de tüketici fiyatlarındaki artışla üretici fiyatları arasındaki artışın birbirinden çok uzak olması var. TÜİK’e göre tüketici fiyatları yüzde 19,89 oranında, üretici fiyatları ise yüzde 46,31 oranında artmış. Bunun anlamı şu:
Üreticilerin maliyetleri yüzde 46,31 oranında artmış ama bu ürünlerin fiyatlarına yüzde 19,89 oranında yansımış. Yani son satıcıya mal verenler maliyet artışının yarısını sineye çekmişler, tüketiciye yansıtmamışlar! Pahalıya alıp ucuza satmışlar! Bile bile zarar etmişler!
Böyle bir ticaret olabilir mi? Tabii ki olamaz. Bir üretici maliyet artışının yarısını yansıtmadan zarar ederek ticaret yapabilir mi? Hadi diyelim üretici maliyet artışını aynen yansıtmayıp, satışlar düşmesin diye bir süre zararı üstlendi veya iktidardan çekinerek maliyetin tamamını yansıtmadı. Buna kaç ay dayanır ki? Eğer iflas etmeyi kafaya koymadıysa dayanamaz.
Zaten ENAG’ın tüketici enflasyonunu yüzde 50 bulması, üretici maliyetlerinin tüketiciye yansıtıldığını gösteriyor. Bu durumda da TÜİK’in üretici fiyatlarını yüzde 46, tüketici fiyatlarını yüzde 19,89 artmış gibi düşük düzeyde göstermesinin gerçekle örtüşmediği ortaya çıkıyor.
TÜİK’i tekzip eden bir diğer gerçek de, devletin vergi, harç ve cezalara 2022 yılında uygulayacağı yeniden değerleme oranı.
Devlet her yıl belirlediği yeniden değerleme oranında vergileri, harçları ve cezaları artırıyor. 2022 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranı yüzde 36,2 düzeyinde.
Bu durumda sormak gerekiyor; eğer enflasyon yüzde 19,89 ise devlet yeniden değerleme oranını niye yüzde 36,2 olarak belirliyor? Yeniden değerleme oranı yüzde 36,2 ise enflasyon niye yüzde 19,89?
İktidar, başarılı görünmek için devlet için ayrı, tüketici için ayrı, üretici için ayrı enflasyon belirleyerek halkın gözünü boyayabileceğini, kandırabileceğini düşünüyor. Ancak, halkın karşılaştığı fiyatlar iktidarın yaratmaya çalıştığı bolluk, ucuzluk içindeki Türkiye imajını yerle bir ediyor.
Rakamlarla oynayarak halkı kandırmak mümkün değildir.
Halk kimin kimi kandırdığını biliyor.