İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun olası adaylığına ilişkin tartışma yaratan sözlerini, Şirin Payzın’ın “Halk Meydanı” programında adeta mühürledi.
Üniversite gençliği, akademisyenler ve gazetecilerin “soru soranlar” tarafında yer aldığı ve Gelecek Partisi Sözcüsü Ekonomist Serkan Özcan ve Özlale’nin, 30 Ocak günü “Millet İttifakı” nın kamuoyuna açıkladığı “Ortak Politikalar Mutabakatı” nın ekonomi başlıklarını açmak üzere 3 Şubat akşamı yayındaydık.
Gençlerin öncelikli kaygıları, geleceklerinden endişe duymadan yaşayabilecekleri nitelikli eğitim ve istihdama erişimde fırsat eşitliğini sağlayacak alanların açılmasıydı.
Yoksullukla mücadele, istihdam sağlayan yetkinliklerin geliştirilmesi, kamu maliyesinin güçlenmesi, refah toplumu inşasını gözeten etkin kamucu politikaların uygulanması önemli başlıklardı…
Bu alanlarda hem gençlerin, hem de konuşmacıların kıymetli sözleri bir yana; en temelde Millet İttifakı'nın yol haritasını “Kılıçdaroğlu aday olmasın” kampanyası başlatanların sahaya indiği gün itibariyle açıklıkla konuşmanın TAM zamanı.
Kılıçdaroğlu’na karşı kampanyanın “Kamu zararına yol açan 418 milyar doları alacağım” sözleriyle alevlenmesi gözden kaçmıyor.
Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti, Deva ve CHP ile oluşturdukları Altılı Masa’ya “sımsıkı sarılan” İYİ Parti’nin, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerine yapılan spekülasyonları kamuoyuna taşıyarak “meşrulaştırdığı” bir sürece girildi.
Sorun şu ki; Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin hiç biri seçimlerde tek başına çoğunluğu
sağlayamıyor.
İktidar ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi ile MHP’nin oluşturduğu; Büyük Birlik Partisi ve Hüda-Par’ın destek verdiği Cumhur İttifakı da bir adım geriden gelse de farklı bir konumda değil.
Seçmenin kaderini belirleyecek olan kaldıracın HDP seçmeni olduğu da matematiksel bir olgu.
HDP’nin; “demokratik-laik cumhuriyet rejiminin” korunması asgari müştereğinde Millet İttifakı’na mesafesini adayın kimliği belirleyecek.
Bu da net mi? Net.
Bu durumda HDP ile uzlaşma zeminini kapatan İYİ Parti’nin olduğu bir bloğun seçimi kazanması imkansız olmasa da zor…
Bu ön değerlendirme ışığında eski Ziraat Bankası ve Halk Bankası Genel Müdürü İYİ Parti kadrolarından Cihan Paçacı’nın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına mesafe koyan “Sokakta Kemal Bey’e itiraz görüyoruz” sözlerinin bir yol kazası olma ihtimali zayıf.
Paçacı’nın Habertürk’ten Nagehan Alçı’ya yaptığı bu açıklamaya, Altılı Masa kurmaylarından gelen “Kendi görüşünü parti görüşü gibi açıklamış. Doğru bulmuyoruz. İstişare ile ortak aday açıklanır” tepkisi masanın selameti açısından bir ön almaydı.
Paçacı’nın söz konusu demeci, tam da partisinin Altılı Masa’ya ev sahipliği yaptığı 26 Ocak gününe denk (!) gelmişti.
Paçacı’nın aynı gün İYİ Parti Genel Başkan Yardımcılığından istifası, partisinin “ev sahipliğine” gölge düşmesinden kaçınmak olarak yorumlandı.
Altılı Masa tam da bu tepeyi aşmışken bu kez sahneyi Özlale aldı.
Özlale, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’nun, “Kemal Bey aday gösterilmezse 6’lı Masa dağılır” açıklamasını, “Kuşoğlu’nun dediği gibi, Kemal Bey’in Cumhurbaşkanlığını onaylatmak için (altılı masa) kurulduysa, biz de onay makamı değiliz” diyerek eleştirdi.
Özlale, haber sitesi Ekonomim’e verdiği röportajda neler söylemişti önce buna bir bakalım:
“Bizim Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi meselesinde, bunun 13 Şubat’ta belirleneceğine dair bilgimiz yok. Bunu Kemal Bey’in TV açıklamasından öğrendik. Bu konuda resmi olarak gelmiş bilgi yok. 12 gün içinde adayın nasıl belirleneceği, halkın iradesi dikkate alınarak, uzlaşı içinde nasıl belirleneceğine dair, nasıl yol izlenecek, o konuda şu anda çok somut bir şey yok.
Altını Masa’nın üç temel hedefi vardı; birincisi seçim güvenliğinin sağlanması, ikincisi güçlendirilmiş parlamenter sisteme nasıl geçileceğini konuşmak, temel ilkelerini belirlemek, üçüncüsü Cumhurbaşkanı adayını belirlemek. Yani belirlediğimiz ilkeler çerçevesinde sisteme nasıl geçileceğine dair adayı tespit etmekti.
Şimdi bunların ilk ikisi bitti. Üçüncüsünü, şu anda 2 Şubat’tayız (dün), ilk ikisi için 1 yıl çalışıldı. Mutabakat metni için 4 ay aralıksız çalışıldı, son aşamada aday belirlenmesi var. Bunun 12 güne, oldu-bitti halinde sıkıştırılmasının çok doğru olmayacağını düşünüyorum.”
Özlale 3 Şubat akşamı Halk Meydanı’nda bu konuda kendisine yöneltilen soruyu yanıtlarken, “İki tane belediye başkanının önerilmesi halinde buna hayır demeyeceğimizi söylüyoruz. Kazanacak kişinin aday gösterilmesini istiyoruz. Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’na aynı mesafedeyiz. Genel Başkanımız önemli fedakarlık göstererek, temel haklarından fedakarlık ederek aday olmak istemediğini söyledi. Kuşoğlu’nun açıklaması ya da Ali Babacan’ın aday olacağını söylemesi gözden kaçıyor. Benim lafım tartılıyor” diyerek söze girdi.
İtirazının "Cumhurbaşkanı adayı 13 Şubat'ta açıklanabilir" ifadelerine olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı bir açıklama olmadığını dile getiren Özlale, "İmzalanan ortak metin 'Cumhurbaşkanı adayı ortak akıl, uzlaşı ve halkın iradesiyle belirlenecektir' diyor. 13 gün içerisinde halkın iradesinin, cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde nasıl rol alacağını kestiremiyoruz. Benim bugünkü çıkışım bunaydı."
Bu açıklamalarda iki nokta dikkat çekiyor.
Birincisi: İYİ Parti liderliğinin Kılıçdaroğlu’nun adaylığı söz konusu olduğu andan beri yaptığı her açıklamasında “seçilecek aday” tanımı çerçevesinde kalırken; Yavaş ve İmamoğlu’nun adaylığına “Hayır demeyiz” kesinliğinde yanıt vermesi…
İkincisi: 13 Şubat’ta toplanacak Altılı Masa’da partilerin adayın belirlenmesi için önlerine konan 13 günlük süresinin yetersiz olduğu iddiası…
Bundan bir yıl önce; 12 Şubat 2022’de kurulan Altılı Masa’nın 16 gün sonra açıkladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni” temel uzlaşı metniydi.
28 Kasım’da kamuoyuna 84 maddelik “Anayasa Değişiklik Paketi” açıkladılar.
Altılı Masa’nın Millet İttifakı oluşumuna evrilmesinin çimentosunu bu iki temel metin oluşturdu. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi tuşuna Aralık 2022 itibariyle basıldı.
Son bir yıldır Cumhurbaşkanı adaylığı mevzusu masadayken, son 13 güne sıkıştırma iddiası pek de gerçekçi durmuyor.
Seçime 100 günden az süre kalmışken atılacak her bir adım artık “altın vuruş” kıymetinde.
Karar süreçleri bu saatten sonra sil baştan inşa edilecek durumda değil.
Bu arada Kılıçdaroğlu’nun da Özlale’nin “Altılı Masa’daki liderlerle 13 Şubat’taki buluşmada aday isminde ortaklaşacaklarına dair bir bilgiye sahip değiller” iddiasına yanıt vermesi gerekiyor.
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan geçtiğimiz hafta içinde “Altılı Masa beni desteklerse hem seçilebilirim hem de en iyi şekilde yaparım” derken, 10 binlerin üzerinde kişiyle anketler yaptırdıklarını söylüyordu.
“Seçilecek aday” kriteri vurgusuyla öne çıkan İYİ Parti’nin aday anketi varsa öğrenmek isterim.
Seçim beyannamesi özelliği taşıyan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” ni Cumhurbaşkanı adayı açıklasaydı, bu tartışmalar olmayacaktı.
Zira 2 bin 300 maddeye imza atan iradeden de bu beklenirdi.
Son iki günlük gelişmeler bana muhafazakar sağ siyasetin arka bahçesi olan iş dünyasının çatı örgütü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) organizasyon yapısını anımsattı.
Bu arka planla Özlale’nin TEPAV’ın kurumsal sayfasında yer alan CV’sini okuyorum; şunlar yazıyor: 2010 yılından bu yana (Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun yürüttüğü) Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)’nda çalışan Özlale, Vakıf bünyesinde faaliyet gösteren Kamu Politikaları Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (Training and Research Institute for Public Policy - TRIPP)'nün Direktörü'dür. Özlale ayrıca, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) Uluslararası Girişimcilik Bölüm Başkanı'dır. Ümit Özlale, 2011 yılında profesör olmuştur.
Hazırlanan metin güncellenmiş, bold karakterde “2010-2013 yılları arasında TEPAV’da görev almıştır” ibaresi eklenmiş.
Özlale’ye Halk TV’deki programda “Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı 418 milyar dolar kamu zararı hesabına katılıyor musunuz” diye sorduğumda, özetle “İki gelirler uzmanının (Kılıçdaroğlu ve Kuşoğlu) yaptığı hesaba güveniriz” yanıtını veriyor.
Önemli olan da bu değil mi; yoksulluk en önemli problemken, halkı soydurmamak!