CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın ortak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi.” başlıklı videosu bu yazıyı yazdığım sırada 95 milyon 400 bin kişi tarafından izlenmişti. Bu bir Türkiye rekoru mudur bilemem ama Kılıçdaroğlu’nun “Alevi videosu” müthiş bir skor elde ederek, dünya çapında bir “hit”e dönüşmüş bulunuyor. Demek ki ilgi ve merak uyandırmakta çok başarılı olmuş.
Seyreden bu 95 milyon kişinin kaç milyonu AKP ve MHP seçmenidir? Ve “Alevi.” videosu bu kesim üzerinde ne tür bir etki yaratmıştır?
Yaşayarak göreceğiz.
Bence “Alevi.” videosu, kalan sürede daha iyisi çıkmazsa 14 Mayıs 2023 seçimlerinin en ikonik yapımı olarak tarihe geçecek.
Birinci hedef, inisiyatif üstünlüğü
Kılıçdaroğlu, “Alevi.” videosuyla bir değil, aynı anda üç hedefe birden nişan alıyor.
Taktiksel planda Kılıçdaroğlu, seçim meydanlarında kendisine yönelik mezhepçi kışkırtmalarda bulunmayı alışkanlık haline getiren Erdoğan’a karşı ön alıcı bir müdahalede bulunuyor.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın önceki seçim kampanyalarındaki gibi bu sefer de kendisinin Aleviliğini malzeme yapacağını, bu hususu AKP’nin Sünni muhafazakâr tabanını bir arada tutmak için mezhepçi bir kutuplaştırma aracı olarak kullanacağını öngörmüş olmalıdır.
Nitekim Erdoğan bu yöndeki işareti “seccade iftirası” vesilesiyle vermişti.
“Seccade iftirası”, yani Kılıçdaroğlu’nun 31 Mart’ta bir iftarın ardından davetlilerle fotoğraf çektirdiği salondaki halının üzerine bırakılmış seccadeye farkında olmadan basarak poz vermesinin, AKP trolleri tarafından “seccadeye kasten, bilerek ve isteyerek bastığı” yönündeki propagandalara alet edilmesi...
Kılıçdaroğlu hemen ardından, “Üzgünüm, seccadeyi göremediğim için çok üzgünüm” diyerek özür dilemişti.
Erdoğan fırsatı kaçırmadı; 4 Nisan’daki bir konuşmasında, sözü Kılıçdaroğlu’nun yanlışlıkla seccadeye basmasına getirip, “Manevi değerlere hassasiyeti olmayanın seccadede gözü olmaz” dedi. Erdoğan, “Kılıçdaroğlu’nun dine duyarlı olmadığı için seccadeyi görmediğini” söylemiş olmakla kalmıyordu... Erdoğan’ın müktesebatını bilenler açısından, bu suçlamanın “Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği” imasıyla yüklü olduğu çok açıktı.
Kılıçdaroğlu da cevaben attığı tweet’te Erdoğan’a, “Samimi Müslümanlar beni anladı. Peki bu işin tutmayacağını bilmez mi Erdoğan? Derdi başka. Bu onun imalarından. Çıkar ağzındaki baklayı, (...) Söyle de rahatla” diye çıkıştı.
Lakin Erdoğan aradan geçen süre zarfında “söylemedi”, sustu; Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğine önceki seçim kampanyalarında olduğu gibi açıkça sataşma yoluna henüz gitmedi.
Misal, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri kampanyası sırasında Erdoğan 30 Nisan’dan itibaren iki hafta boyunca yedi defa yedi ayrı şehirde Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini kendi seçmenlerine yuhalatmıştı.
Nihayet Kılıçdaroğlu, o seçimden beş gün sonra, 17 Haziran 2011’de Habertürk gazetesine verdiği demeçte Alevi inancı hakkında ilk kez konuşmuş ve “Evet Alevi’yim. Bu ne zamandır suç sayılıyor bu ülkede?” demişti.
Gazete “Aleviyim ne var bunda” manşetiyle çıkmıştı.
Proaktif Kılıçdaroğlu
2023’teki Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın Aleviliğine bir kez daha sataşmasını beklemedi; proaktif davrandı, Alevilik konusunda söylem ve inisiyatif üstünlüğünü tesis etti, hem de bunu Erdoğan’ı hiç muhatap almadan yaptı.
Bu konuda Kılıçdaroğlu tepki gösteren değil, gündemi belirleyerek etkiyi kendi seçtiği sözcüklerle yaratan bir siyasi aktör oldu.
Hedefindeki gençlere şöyle seslendi:
“İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım, ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancıyla yetişmiş samimi bir Müslüman’ım”.
Bu, hiç de öyle savunmaya çekilmiş, mezhepçi rakibi karşısında yumuşak karnı Aleviliğiymiş gibi çekinik duran bir siyasetçinin üslubu değil. Tam tersine, özgüveni sağlam bir liderin duruşu.
Normalleşen Alevilik
Kılıçdaroğlu, CHP’nin Genel Başkanı olmasından 13 yıl sonra bu video ile Aleviliğini siyaseten normalleştirmiştir. Bu bir başarıysa, üçü siyasal İslam kökenli olmak üzere beş sağ partiyi Millet İttifakı’nda bir araya getirmesinin verdiği güven ve güç bunda büyük rol oynamıştır.
Kılıçdaroğlu’nun mezhebi nedeniyle kazanamayacağı iddialarının çürüklüğü her geçen gün daha iyi anlaşıldıkça, bu videonun yayınlanması da büsbütün kolaylaşmış olmalıdır.
İkinci hedef: Kimliklerin aşılması
Kılıçdaroğlu bir manifesto niteliğindeki bu videoyla sadece Alevi kimliğini açıklamakla kalmadı, siyasetin kültürelci ve mezhepsel kimlikleri aşarak sınıfsal ve toplumsal tabanına oturtulması yönünde çok önemli bir katkıda bulundu ve bu da bence videonun ikinci hedefiydi.
Bakın Kılıçdaroğlu ne dedi:
“Kimliklerimiz bizi biz yapan varlığımızdır. Ve elbette onurla sahip çıkmamız gerekir, onları seçemeyiz. Onlarla doğarız, büyürüz ve yaşarız.”
İlk kez kati biçimde kendi ağızından öğreniyoruz ki Alevilik Kılıçdaroğlu için bir “köken” değil, halen ait olduğu bir kimliktir.
Ve bunu Kılıçdaroğlu kendi özgür iradesiyle açıklıyor; ahlaken, vicdanen ve siyaseten, Türkiye’nin normalleşmesine önemli bir katkıda bulunuyor.
Anayasa’nın 24’ncü maddesinde, “Kimse dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz” yazıyor.
Halbuki Erdoğan 2 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası sırasında bu bağlamda açıkça anayasa suçu işlemiş ve Kılıçdaroğlu’nu Aleviliğini açıklamaya çağırmıştı:
“Kılıçdaroğlu sen Alevi olabilirsin. Ben buna saygı duyarım. Bunu açık açık söyleyebilirsin. Ben de Sünniyim. Ben de bunu açık açık söylüyorum. Milleti aldatmaya gerek yok.”
Sadece anayasaya karşı suç değil, aynı zamanda zulümdü bu.
Erdoğan aradığı veya hak ettiği cevabı dokuz yılın ardından “Alevi.” videosuyla almış bulunuyor.
Lakin Kılıçdaroğlu’nun hedefinin kimliklere takılıp kalmak değil, kimlikleri yok saymadan aşmak, yeni, kapsayıcı, kurucu ortak paydalar inşa etmek olduğu anlaşılıyor.
Kutuplaşmaları aşmanın ön şartı
Kılıçdaroğlu, “...kimliklerimizle yaşarız” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Ancak hayatta seçebileceğimiz çok önemli şeyler var. İyi bir insan olmayı, dürüst olmayı, ahlaklı olmayı, vicdanlı olmayı, erdemli ve adil olmayı seçebiliriz. Daha iyi bir yaşamı, özgür ve zengin bir ülkede yaşamayı seçebiliriz.”
Din, mezhep ve etnik eksenli kutuplaşmaları aşmanın yolu ilgili kimliklerin inkârından değil, tam tersine kabulünden geçer. Kılıçdaroğlu da bu bağlamda üzerine düşeni her açıdan yerine getirmeye çalışıyor. Hem geçmişte zulme uğrayanlarla helalleşmeyi siyasetinin ana eksenine yerleştiriyor hem de “Ben Aleviyim” diyerek muhatabının işini kolaylaştırıyor.
Videoda Kılıçdaroğlu, ilk kez oy kullanacak gençlere hitaben, “Sen bu ülkeyi can yakan mezhep tartışmalarından, bataklığa dönüştürülen Orta Doğu’dan çekip çıkaracaksın, ait olduğu yere taşıyacaksın” diyor.
Üçüncü hedef, yeni rejim, modern toplum
Kılıçdaroğlu şu sözleriyle gençleri kimlik siyasetini aşmak için oy vermeye çağırıyor:
“Artık kimlikleri konuşmayacağız, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız, ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız. Bu değişim seferimize katılacak mısın? Bu değişimde benimle birlikte duracak mısın?”
Kılıçdaroğlu “değişim” kavramının içini dolduruyor; rejim değişikliğinin birbirimize bakışımızı olumlu yönde nasıl değiştireceğini tarif ediyor.
Ve bunun da ötesinde, din, mezhep ve etnik kimlikler ekseninde bölünmüş, toplum olma vasfını yitirerek birbirine yabancılaştırılmış toplulukların toplamına dönüşmüş bir ahaliden, yeniden ortak hedefleri, ortak gelecek tasavvuru olan bir toplum yaratmak da bu videoda Kılıçdaroğlu’nun çerçevesini kabaca tarif ettiği üçüncü hedefi oluşturuyor.
Bu hedefin içeriği aynı zamanda millet tasavvuruyla da örtüşüyor ki bu çok doğaldır.
İşte Orta Doğu mezhepçiliğinin yerine modern vatandaşlığı koyma hedefinin Kılıçdaroğlu’nun ağzından ifade edilişi:
“Alevi olmaz diyen bu sisteme, doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur, diyecek misin?”
Ve “Son bir el verecek misin?” diye sorduktan sonra, bence şu devrimci lafızla gençlerden destek istiyor Kılıçdaroğlu:
“Bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkmaya hazır mısın?”
Gençliğin, Türkiye’nin eşiğinde olduğu demokratik devrimin başarısı doğrultusunda politize edilerek sandığa gitmesi hayati önemde. Ve aslında bu hiç de zor değil, seçimlere kalan çok kısa sürede varılabilecek bir hedef.