Hala hazmedememişimdir Emin ağabeyin kaybını. Sıkı bir dostluğun, yoldaşlığın tam tadını çıkaracakken şu uğursuz salgın aldı aramızdan onu. Fiziki tanışıklığımız ölümünden çok az önceye rastlar. Çok ama çok yarım kalmış bir tanışıklıktır yani. Hazmedemeyişim bundandır.
Ama ilk gençlik yıllarımdan beri bilirdim tabii Emin Karaca’yı. Onu çok seven Vedat Türkali övgüyle söz ederdi ondan. Dostum Ahmet Kale de Emin ağabeyin yakınlarındandı. Dolayısıyla sevdiğim insanların dostu olarak da benim için hayli önemliydi.
Hem fabrika hem yazı emekçisi
Denizli’de 1949 yılında doğan Emin ağabey, liseyi Aydın’da okuduktan sonra geldiği İstanbul’da gazetecilikte karar kılmış, öldüğü ana kadar araştırmış, yazmış bir sosyalistti. Son derece titiz, verili olanı hemen almayan, araştıran, yanlışsa doğrusunu bulup çıkaran inanılmaz bir yazı emekçisiydi de. Dr. Hikmet Kıvılcımlı çevresinde siyasi faaliyet yürüten Emin ağabey, işçi hareketimizin tarihine geçmiş olan ünlü Kavel fabrikasında işçilik de yapmıştı. 12 Mart 1971 sonrası, 1972’de THKP-C davasında mahkum olmuş, 1974 genel affıyla serbest kalmıştı.
'Merhaba ben..'
Çok iyi bildiğim, hayranlık duyduğum bu müthiş devrimciyle "karşılıklı tanışmamız" yazdığım bir yazı nedeniyledir. Cumhuriyet’te, 1917 Ekim Devrimi’nin yıldönümünde, "Bolşevik Devrim aslında biraz da sanat devrimidir" içerikli bir yazı yazmıştım. Lenin başta olmak üzere devrimin önde gelenlerinin edebiyatla sanatla ilgisinden de söz ettiğim yazının yayınlanmasından bir gün sonra masamdaki telefon çalmış, arayan "Merhaba ben Emin Karaca" diyerek kendisini tanıtınca şaşkınlığım büyük bir sevince dönüşmüştü. "Emin ağabeyciğim" deyişimi herhalde hiç yadırgamamıştır. O beni izlediğini, Vedat Türkali’yle bir araya gelişlerinde de kulaklarımı çınlattıklarını söylerken ben yazılarından, kitaplarından, polemiklerinden titizliğini, yanlış yakalama huyunu çok yakından bildiğim Emin ağabeyin yazımı beğenmediğini düşünüp korkmuştum. Neyse ki beğenmiş hatta değerlendirmem için bana kendi bildiklerini de söylemişti.
En kısa zamanda görüşmek üzere sözleşmiştik. Telefon sohbetimizin ertesi günü son çıkan kitaplarını gönderme nezaketini göstermişti Emin ağabey. Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin bahçesinde buluşup sevinçle sarıldığımda bunun onu son kez görüşüm olacağını bilmiyordum. Doğanın acımasız kararlarından biridir Emin ağabeyin ölümü. Hala içim sızlar. Sevincim kursağımda kaldığı için de son derece üzgünüm. Sadakatsizliğini defalarca yaşadığım, bana en vefasız davranan duygumdur sevinç, beni çok çabuk terk etmiştir her zaman.
Ölümünün ikinci yıldönümünde dün Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde andık Emin ağabeyi. Sevgili Aydemir Güler’in moderatörlüğünde başta Atilla Özsever ile Nazım Alpman olmak üzere Emin ağabeyi tanıyan dostları çok güzel konuşmalar yaptılar. Güler de Nazım-Dr. Hikmet tartışması üzerine son derece güzel bir tebliğinden söz ederek andı Emin ağabeyi.
Konuşan dostlarından birinden, Emin ağabeyin liseden atılmasına yol açan kişinin hala bir gazetede köşe yazan "çok ünlü bir solcu şair" olduğunu duyduğumda çok ama çok şaşırdım. Ağacı kesen baltanın sapı ağaçtandır misali.
Dünkü anmada, Emin ağabeyi tanıyanlar arasında onunla zaman geçirme konusunda en fakir olan herhalde bendim. Yıllardır bildiğim ama çok yeni "tanıştığım" Emin ağabeyle fazla zaman geçirememiştik. Bana ilişkin onur verici sözlerini eşi Ayten Özkan Karaca hanımefendiden duyduğumda çok mutlu oldum, gösterdiği vefaya da hayranlık duyarak. Sevgili kızı Ekim’in beni de anmaya davet etme inceliğini unutmama olanak yok. Emin ağabeyin çok yetenekli torunu Mevsim’i görmek de çok güzeldi.
Çok kitap yazdı Emin ağabey. Bir tarihçi titizliğiyle, bir edebiyatçı inceliğiyle. Haklı olarak Nazım’ı da en iyi anlatan yazar olarak bilinir. Nazım konusunda hiç kimse ona kül yutturamazdı. Anlı şanlı yayınevlerimizin Nazım’ın şiirlerini sansürlediğini ondan duymuş, sansürlenen o şiirleri yine ondan öğrenmiştik.
Nedense şu atlanıyor; bu ülkede medyayı sorgulayan, hesap soran tek kişidir Emin Karaca. Onun Milliyet Olayı ile Cumhuriyet Olayı adlı kitapları şirket monografisi türünün başyapıtlarıdır. İkisinde de çalıştığım sözkonusu gazetelerin tarihini, medyamızdaki rollerini Emin ağabeyden okudum, öğrendim ben. Genç gazetecilerin, medyaya ilgi duyanların mutlaka okuması gereken kitaplardır bunlar. Bu kitapları yazması ona tüm Babıali kapılarının hem de açılmamak üzere kapanması demekti. Göze aldı, yazdı. O kapılar ona kapandı.
"Büyük edebiyat" ormanımızda direngen bir karacaydı.
"Boşluğu" orta yerde duruyor.