Aralarında bu satırların yazarının da olduğu bir grup araştırmacı ve akademisyen tarafından kurulan İdeaPolitik Enstitü geçtiğimiz günlerde partilerin güncel oy oranları çalışmasını yayınladı. Bu araştırmaya göre, kararsızlar aritmetik olarak dağıtıldıktan sonra, 31 Mart seçimlerinin galibi CHP %35,2 ile birinci parti olma özelliğini sürdürürken iktidar partisi AKP %34,3 ile onu takip ediyor.
Çalışmanın şaşırtıcı kısmı bu değil. Zira AKP iktidarında ülkede işler hiçbir alanda iyi gitmiyor. Böylesi bir iklimde, CHP’nin birinci bitirdiği bir seçimden sonra rüzgârı iyice arkasına alarak bir genel seçim ihtimalinde de lider konumda olması gayet doğal. Hatta denilebilir ki, iki parti arasındaki farkın daha açık olması dahi beklenirdi.
Ancak ilginç olan nokta şu ki, “Bu pazar seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirsiniz?” sorusuna araştırmaya katılanların %25,5’i kararsız olduğunu, %6’sı boş oy kullanacağını, %0,5’lik bir kısmı oy kullanmayacağını söylerken, fikir bildirmeyenlerin oranı da %5,6 oldu. Yani katılımcıların toplam %37,6’sının soruya cevap olarak verdiği bir parti ismi yok.
Seçim zamanları dışında kararsızların ve oy vermeyeceğini söyleyenlerin oranı daima normalden fazla olur. Seçim sath-ı mailine girildikçe bu kitle mevcut partiler arasında büyük oranda taksim edilir. Ancak yine de bir parti tercihi ortaya koymayan katılımcı oranının %37,6 gibi yüksek bir düzeyde olması pek karşılaşılır bir durum değil.
Bu yüksek oran eğer Türk toplumunda genel bir siyasetten yılgınlık haline işaret ediyorsa, yani yurttaşlar sorunlarının çözümünü siyaset kurumunda görmemeye başlamışlarsa bu kötü. Ben bu noktada olduğumuz düşüncesinde değilim. Bence bu rakamlar daha çok, seçmenin mevcut partilerin kendisini yeterince temsil edemediğini düşündüğünü gösteriyor olsa gerek. Peki henüz üç ay önce yapılan seçimleri kazanan CHP, bu seçimde oy aldığı insanlar tarafından neden kendilerini temsil edecek bir adres olarak görülmesin ki?
Sanırım, bunun cevabını da yine İdeaPolitik Enstitü’nün yaptığı ve geçen hafta yayınladığı araştırmada bulabiliriz. 23-26 Haziran 2024 tarihlerinde yapılan ve katılımcılara normalleşme/yumuşama sürecine nasıl baktıklarını soran bu araştırma, muhalif kesimin önemli bir oranda bu sürece olumsuz baktığını, bu girişimler başladığından beri ülkede bir normalleşme emaresi görmediğini, bu süreçte AKP’yi samimi bulmadığını ve sürecin muhalefete yaramayacağını düşündüğünü açıkça göstermişti. Aynı araştırmaya göre, muhalif seçmenler, CHP’nin AKP ile bir anayasa çalışması yapma ihtimaline de büyük çoğunlukla karşı çıkarken, erken seçim taleplerini de yine yüksek bir oranla ortaya koymuşlardı.
O halde son araştırma, normalleşme ve erken seçim anketinden çıkan sonuçlarla birlikte ele alındığında, kararsızların bu kadar yüksek çıkmasının önemli bir sebebinin CHP’nin son dönemde anti-Erdoğan söyleminin dozunu düşürmesi ve AKP ile birlikte liderler ve bakanlar düzeyinde görüntü vermesi olduğu düşünülebilir.
Çünkü son seçimde CHP’ye verilen oyun muhtemelen üçte birlik bir kısmı, kendisini CHP’li olarak tanımlamasa da anti-Erdoğan duruşundan dolayı onu destekleyenlerden gelmişti. Ancak CHP’nin Erdoğan karşıtı söylemini yumuşatması, muhaliflerde antipati yaratmasına rağmen normalleşme terimini kullanmayı bırakmaması ve üstelik erken seçim için de güçlü bir talep ortaya koymaması son seçimde CHP’ye oy veren seçmeni kararsız saflara itmiş olabilir.
Dolayısıyla, CHP yönetiminin bu konuyu tekrar değerlendirmesi ve AKP’nin bu süreci zaman kazanmak için kullanmasına müsaade etmemesi gerekir. Bunun en kestirme yolu da liderler ve bakanlar düzeyindeki görüşmelerin kesilmesi ve ısrarla ve derhal erken seçim talep edilmesidir.
Ülkedeki kutuplaşma ortamı şimdiye dek AKP’ye oldukça yarar sağlamıştır. Ancak bu kutuplaşmanın diğer bir tarafı CHP olduğundan bu süreç CHP oylarını da fazlasıyla artırmıştır. O halde CHP’nin bu oyları kaybetmemesi için asla AKP gibi halk kesimleri arasında bir zıtlaşma yaratmaması, fakat partiler ve kurmaylar arasındaki cepheleşmeyi tıpkı seçim öncesindeki dozda sürdürmesi lazımdır. Konuyla ilgili fikir bildiren çoğu yorumcu bu çizgide olduğu gibi, rakamlar muhalif kitlelerin beklentisinin de bu yönde olduğunu işaret etmektedir.