Gazeteciyseniz, neredeyse her gün yeni bir acının izini sürersiniz.
Bir doğal afet..
Bir çocuğun katledilmesi..
Feci bir kaza..
Hiç tanımadıysanız bile çok sevdiğiniz bir ünlünün -üstelik zamansız- ölümü..
50 yıl boyunca binlerce örneğini yaşadım.
Elbette yalnızca ben değil, bütün gazeteciler yaşadı.
Peki ya o felaket yüreğinizi yakmışsa.. O “kötü haber” sevdiklerinizin ölümünü haber vermişse..
Aycan Giritlioğlu işte bunu yaşamıştı. Hem de nasıl! Hem de ne kadar derinden!
TRT’deki ilk yöneticilerimden biriydi.
Hollywood aktörlerini kıskandıracak kadar yakışıklı. Onların hayal edemeyeceği ölçüde entelektüel. Nazik, kibar, çok kibar.
Haberinizi götürdüğünüzde nefesinizi tutup beklerdiniz: Size de şöyle keyifli bir makamdan “ranâ” diyecek mi acaba.
Derdi. “Hoş, güzel” derdi. Masanıza uçarak giderdiniz.
*. *. *
10 Eylül 1976 günü, öğleden sonra geldi haber.
Londra’dan İstanbul’a gelen bir yolcu uçağı Zagreb yakınlarında ve TRT’nin Kavaklıdere’deki genel müdürlük binasının orta yerinde düşmüştü.
Çünkü… İlk saatlerde birbirimize bile söyleyemedik ama; Aycan Bey’in eşi ve henüz 5 yaşındaki oğlu o uçaktaydı.
O saatler bizler için bile cehennem gibiydi.
Haber merkezi korkunç haberi ana haber bültenine yetiştirmeye çalışıyordu.
Aycan Bey ise önce İstanbul’a oradan Zagreb’e gitmek üzere sanki alevden kanatlar takmış gibi koşturuyordu.
*. *. *
Haftalar sonra bir grup arkadaş taziye için Aycan Bey’e gittik.
Ve acının ne demek olduğuna tanıklık ettik.
Salonun perdeleri sımsıkı kapalıydı. Lambaları da.
Dört bir köşeye dağıtılmış mumlar, duvarlardaki fotoğrafları zorlukla aydınlatıyordu:
Beş yaşındaki Kerem’in siyah beyaz fotoğraflarını. O fotoğraflardan kalbinize işleyen dünya güzeli bir çocuğun gülüşünü.. Ölümün hiç mi hiç yakışmadığı bakışını.
Aycan Bey kendisine bir lahit inşa etmişti sanki.
*. *. *
Tomris, Aycan Bey’i işte o lahtin içinden çekip çıkarmıştı.
Büyük bir aşkla, önce hayata döndürmüş.. Bir daha hiç eskisi gibi gülümseyemeyecek olsa bile -evlat gibi- muhteşem armağanlar vermişti.
Yalnızca eşine değil, Türkiye’ye de nice güzellikler armağan etmişti. Diziler, filmler belgeseller.
Gazetelerde, internet sitelerinde, haber bültenlerinde ölümü haber verilen Tomris Giritlioğlu öyle bir kadındı işte.
*. *. *
Onları düşünürken, TRT'nin o mucize yıllarını hatırladım.
Belgesellerin efendisi Süha Arın..
Her dizisi bugün bile fırtınalar kopartacak canımın içi Okan Uysaler..
Türkiye’ye Türkçeyi öğreten kadın, Jülide Gülizar..
Daha nicesi..
Onlar birer yıldız gibi kayıp gitti ve bize kapkara - yıldızsız bir dünya bıraktı.
Tomris Giritlioğlu’nun “tabu” sayılan nice toplumsal vakayı tüm çıplaklığıyla anlattığı bir Türkiye’den, sevmenin bile “tabu” sayıldığı memlekete geldik.
Yine de umudu kesmemek mi lazım, ne dersiniz?
Belki Tomris’in Aycan Bey’imizi aşkla ölümün kıyısından çekip çıkardığı gibi, bizleri de karanlıktan aşk çıkartacak.
Aptallıklara ve nefrete inat!!!!!
Karanlığı Yenen Aşk..
Ayşenur Arslan yazdı: Karanlığı Yenen Aşk..