Kadının yeri

Gazeteci Fikret Bila, son köşe yazısında İsmail Ağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu cenazesini cemmat yapısını ve kadının bu yapıya göre toplumdaki yerini değerlendirdi. İşte Bila'nın, "Kadının yeri" başlıklı yeri.

İsmail Ağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatı ve cenaze töreni kadının toplumdaki yeri konusunu yeniden gündeme taşıdı.

Cenazeyi düzenleyen cemaat yöneticileri liderleri kadınların cenaze törenlerine katılmasına karşı olduğunu anımsatarak, Ustaosmanoğlu’nun cenazesine gelmemeleri gerektiğini duyurdu.

Bu çağrı Ustaosmanoğlu ve İsmail Ağa Cemaati’nin kadınlar ve kız çocukları hakkındaki görüşlerinin yeniden tartışılmasına vesile oldu.

Ustaosmanoğlu’nun kitabında da yer verdiği, kadınlar ve kız çocukları hakkındaki görüşleri şöyle:

“Kadından memur olmaz. Kadınlar mektebe gitmez!”

Kadın sokakta gezecek bir şey değildir, erkeğe gözükecek bir şey değildir.”

Bu düzen içinde kızınızı doktor yapmak Allah’a harp açmaktır. Yazık değil mi bir kız erkekleri muayene edecek, ovuşturacak.”

Kadınların dükkân açmasını asla helal görmüyorum.”

Kadınlar okullardan, dairelerden çekilmelidir. Kız çocuğunun orta mektepte, lisede işi yoktur. Kadınların vazifesi; ev işleri yapmak, efendisine itaat etmek ve millete, memlekete hayırlı evlat, asker yetiştirmek. Budur kadının vazifesi, başka yok!”

Ustaosmanoğlu’nun ve liderlik ettiği cemaatin görüşleri gayet açık.

Kız çocuklarının ilkokuldan sonra okula gitmeleri caiz değil, kadın sokağa çıkacak bir şey değil!

Bu görüşleri savunan Ustaosmanoğlu’nun cenazesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil bütün devlet erkanı saf tuttu. Ustaosmanoğlu Türkiye’nin manevi önderi ilân edildi.

21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna gelirken kadına toplumda böyle bir yer biçen, ikinci sınıf insan yerine koyan bu görüşleri savunan cemaat liderinin cenazesine yüzbin kişinin katıldığı övgüyle açıklandı.

Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın önünde cemaat liderliğine de resmi atama yapıldı!

Başta iktidar partisi olmak üzere bu görüşleri savunan, cemaate övgüler düzen siyasilerin, sağ siyasetin her zaman yaptığı gibi bu ve benzeri cemaat ve tarikatlara oy deposu olarak baktıkları bir sır değil.

Özellikle bu iktidar döneminde, sonradan “FETÖ” olarak isimlendirilen Gülen cemaatinin fiili koalisyon ortağı olarak katıldığı ve darbe girişiminde bulunacak kadar güçlendiğini gördü Türkiye.

FETÖ’den boşalan yerleri de diğer cemaat ve tarikatların doldurduğu, iktidarın bu cemaat ve tarikatlarla çalışmayı sürdürdüğü, iktidarı paylaştığı da sır değil.

Söz konusu cemaatlerin ve tarikatların bir çoğunun ortak amacının ise laik cumhuriyeti yıkıp yerine İslamcı bir devlet kurmak ve şeriat yönetimine geçmek olduğu da bilinen bir gerçek.

Bu iktidar döneminde iyice palazlanan cemaat ve tarikatların laik cumhuriyet aleyhine ne kadar büyük mesafe aldıkları cenaze törenlerinde ortaya çıkıyor.

Ortaya çıkan tablo Atatürk devrimleri ve laik cumhuriyet açısından düşündürücü.

Cemaatler ve tarikatların sadece Türkiye’deki şeriatçı akımlar değil başta ABD olmak üzere yabancı devletler tarafından da bir karşı devrim kurumu olarak desteklendiklerini de 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sırasında yeniden gördük.

Cemaatlerin ve tarikatların ulaştıkları iktidar gücü Türkiye’de laiklik ilkesinin, laik devlet ve toplum yapısının ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor.

Laiklik ilkesi “İslamcılardan da oy alalım” diye göz ardı edilebilecek bir ilke değil. Laiklik elen gittikten sonra bu kesimden oy almanın sonucu değiştirmeyeceğini görmek gerekir.

Namazında niyazında dindar insanların laik düzenle bir sorunu yok, olamaz. Laik yapıyı ortadan kaldırmak isteyenler kadını ikinci sınıf gören, dini siyasete alet eden şerait yanlılarıdır.

Atatürk’ün cemaat ve tarikatları kapatmasının nedeni de budur.

Bu kesim ağzıyla kuş tutsa bile başta CHP olmak üzere laikliğe, Atatürk devrimlerine yürekten inanan partilere oy vermez.

Onlar da bugünkü iktidar kadar hiçbir iktidar döneminde güçlü olamayacaklarını bilirler.

Bir sözleriyle Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmış olması bu gerçeğin sonucudur.

Önümüzdeki seçimin bir özelliği de Türkiye’de kız çocuklarının okula gönderilmemesini, kadının sokağa çıkmamasını savunanlarla, Atatürk’ün kadın-erkek eşitliği öngören laiklik ilkesini savunanlar arasında geçecek olmasıdır.

Türkiye Haberleri