Beş altı yıl kadar önceydi. Sevgili arkadaşım Ayşim’le “ya bişeyler yapalım” diye konuşuyorduk. Yok hayır! Göbek atalım falan demedik! Tunceli’ye gitmeye karar verdik.
Elazığ uçağında yanımızdaki genç kadınla malum sohbet muhabbet. Yok hayır! Sohbet ve dehşet.
Genç kadın Aleviymiş. Eşi de Sünni. Nasıl olmuşsa aileler beraberliklerini bozmamış. Evlenmişler. Ortada görünür bir sorun da yokmuş. Ama..
Sonrasını onun anlattıklarının bir özetiyle getireceğim:
“Önceleri hiç dikkatimi çekmedi. Çünkü her seferinde bir mazereti oluyordu. Midesini üşütmüştü.. Öğle yemeğini çok geç yemişti, acıkmamıştı.. Mesela patlıcan ona dokunuyordu.. Kısacası bizde yemek yemiyordu. Anlamaya başladım ama üstüne gitmedim. Yıllar sonra neredeyse yatalak hale gelince, kızlarının eşleri de istemeyince yanımıza aldık. Beraber yaşamaya başladık. Bir gün banyo yaptırıyorum. Üzerimde ince bir kombinezon var. Baktım belli etmemeye çalışarak inceliyor. Üsteleyince anlattı. O güne kadar ‘Aleviler’in kuyrukları var’ diye biliyormuş. Sadece o değil, ‘Aleviler’in elinden yemek yenmez’ diye de inanıyormuş.”
*. *. *
Koç Üniversitesi yurdunda yaşanan korkunç olay hatırlattı bunu. “Hem Kürt hem Aleviymiş” diye saldırıya uğrayan, ütüyle işkence yapılan genç hatırlattı.
Uçaktaki genç kadının kayınvalidesi muhtemelen eğitimsiz, kulaktan dolma saçma hikayeleri gerçek ve daha önemlisi İMANDANDIR diye düşünen bir kadıncağızdı.
Ya Koç Üniversitesi öğrencisi? Onun bahanesi nedir acaba?
Sorduğuma bakmayın. Bunun bahanesi falan olmaz.
Hele 2. Dünya Savaşı’ndan onca yıl sonra, Nazi ideolojisinden derleme iğrenç fikirler saçması ne anlaşılabilir ne de bağışlanabilir.
Kürt - Alevi gence diyor ki saldırgan, “Sen UNTERMENSCH’sin. Kader olarak da Yahudilerle birbirinize çok benzeşiyorsunuz.”
Untermensch; yani ALT İNSAN.
Hitler, bu saçmalıkla milyonlarca kişiyi katletti. Yalnızca Yahudileri de değil. Çingeneleri.. Sırpları.. Siyahları..
Düşünün. Hitler 79 yıl sonra bu topraklarda hortlamış. Ülkenin en seçkin üniversitelerinden birinde bile kendisine yandaş bulmuş.
Fena değil.. Çok fena, çok vahim.
Elbette Hitler’in vahşeti bir kez daha uygulanamaz. Ama bu topraklarda düşmanlıklar “kutuplaşma” sınırını böyle aşıp, ideolojik / politik olarak Nazi klasmanına yükseliyorsa.. Eyvah ki eyvah!
*. *. *
Çözüm sürecinin nasıl -ve kimlerin gayretiyle- berhava edildiğini biliyoruz. Bugün bu konuda iki çift laf edenin terörist damgası yediğini de.
Dün Medya Mahallesi’ne 5 program durdurma cezası geldi.
Aslında program çoktan durduruldu. Bir gece vakti bir kaşık suda fırtına kopartıldı, troller fazla mesai yaptı. Sabahına Medya Mahallesi tarihe karıştı. Gerekçe? Terör propagandası yapmışım.
Bu meslekte, bu hayatta bunu deneyimlenmek de varmış! Arkanızda hep bir siyah gölge.. Üzerinize çullanmayı bekliyor.. Onların size ve topluma dayattığı sözlük dışındaki herhangi bir kelime gölgenin sizi yutmasına yetiyor.
Mesela..
Kürtler, Aleviler demişken Selahattin Demirtaş’tan bahsedeceğim. Biliyorum ki yazıya gelecek kimi yorumlarda, sırf bu nedenle “terörist” ilan edileceğim.
*. *. *
Selahattin Demirtaş’ın babasıyla vedalaşamaması çok dokundu.
Ben gözlerini kapayıp yanaklarını okşayarak uğurlamıştım babamı. Yanındaydım. Yanındaydık.
Demirtaş için “Hapse atmak yetmez.. Türkiye’nin öteki ucuna gönderin” diyen kimdi bilmiyorum. Ama bu mevzuda adaletten, yargı sürecinden falan bahsedilemeyeceğini biliyorum. Çocuklarınız, eşiniz.. Ve yaşları nedeniyle onca yoldan gelemeyen anne babanız..
AKP diyenlere kızıp Adalet ve Kalkınma Partisi denmesini isteyenler! Hangi adaletten söz ediyoruz acaba?
Can Atalay iki AYM kararına rağmen hala içerde. Osman Kavala, “98 yaşındaki annesini göremeden kaybedeceğini” düşünüyor. 28 Şubat diye içeri atılan emekli generaller yavaş yavaş ölüyor.
Adaletmiş!
*. *. *
Sadiye Demirtaş.. Selahattin Demirtaş’ın annesi.
Eşi, Tahiroğlu Demirtaş’ın mezarı başında şöyle veda etti:
“Tahir, bak, Münker Nekir (kabirde sorguya çeken melekler) geliyor. Korkmayasan.. Her şeyini İFADENİ inşallah veresen..”
Her müslümanın inandığını tekrarlıyordu Sadiye Hanım. Ama bir sözcük vardı ki, pek az kulağın duyduğunu seslendiriyordu: İFADE!
Kabirden önce nerelerde, hangi koşullarda, hangi iddialarla, kimler tarafından kimbilir nasıl alınan ifadeler..
Sadiye Hanım, söylediklerinden anlaşılıyor ki kabirdeki sorguya güveniyor. “Doğruyu söylersen korkacak bir şey yok” diye düşünüyor.
Acaba aynı şeyi bu dünya için düşünüyor mu bilmiyorum.
Aslında merak da etmiyorum.
Başınız sağolsun Sadiye Hanım, Selahattin Bey.
Kabir Sorgusunda Adalete İnanmak!
Ayşenur Arslan Yazdı: Kabir Sorgusunda Adalete İnanmak!