Türkiye, 11 ili vuran depremle derin bir yasa boğuldu. On binlerce insanımızı yitirdiğimiz bu büyük felaket, depreme (ilk müdahaleden arama kurtarmaya dek) ne kadar hazırlıksız olduğumuzu da gözler önüne serdi.
Devlet, depremi izleyen 3 gün boyunca adeta kilitlendi ve her bir dakikanın yaşama aralanacağı kapılar bir türlü açılamadı. Sonrasında bu zaaf "helallik" konusu da oldu.
İktidar gücünün üsten bakışıyla düşük bir perdeden dile getirilen bu söz, milyonlarda karşılığını buldu mu bilinmez. Ancak, yaşamın çığlık çığlığa olduğu varlık-yokluk dakikalarını, kayıp zamanı geri getirmediği bir gerçek. Binler, on binler toprağa, sevenlerinin gönlüne, hepimizin yüreğine gömüldü.
İstanbul Depremi
Bu büyük yıkımın ardında gözler İstanbul'u da sarsacak olan olası Marmara depremine çevrildi. Prof. Dr. Naci Görür'e göre, İstanbul'da beklenen deprem minimum 7.2, maksimum 7.6 büyüklüğünde olacak. Avrupa Yakası'nda daha fazla hasar olacak. İstanbul'da depremin şiddetini en az kuzeydeki ilçeler hissedecek.
Bütün hazırlıklar ve senaryolar buna göre yapılıyor.
Bu hazırlıklardan birini de İstanbul'da 7 milyon aboneye şehiriçi doğal gaz dağıtımını yapan, İGDAŞ yürütüyor. İGDAŞ Genel Müdürü Mithat Bülent Özmen, İstanbul'da olası depremin yaratacağı yıkımı ve can kaybını azaltacak Fiber Optik Tabanlı Deprem Erken Uyarı ve İzleme Sistemi'nin (FOTDES) ayrıntılarını anlattı. Özmen, ekonomik kriz ve doğal gaz tüketimi hakkında bilgi verdi.
Özmen'e sorularımız ve yanıtları şöyle:
6 Şubat'ta ülkemizi yasa boğan depremlerden sonra gaz iletim ve dağıtım şebekelerinin güvenliği ile ilgili konular öne çıktı. İGDAŞ bünyesinde geliştirilen Deprem Erken Tespit Sistemiyle ilgili bilgi verebilir misiniz?
İstanbul’u etkileyebilecek olası bir bölgesel depremin en az hasarla ve zararla atlatılabilmesi için yapısal tedbirlere ek olarak enerji dağıtım altyapısına ilişkin önlemlerin de alınması gerekiyor. Bu konuya, göreve geldiğimiz ilk günden itibaren özel bir önem ve öncelik verdik.
Teknolojinin ulaştığı noktadaki tüm imkanları kullanarak, olası bir depremde özellikle İstanbul’u saran doğal gaz dağıtım hatlarından kaynaklanabilecek riskleri minimum seviyeye indirmeyi amaçladık. İGDAŞ’ın halihazırda bir deprem erken uyarı sistemi var. Son dönemde bu sistemi çok hassas biçimde teknolojinin ilerlemesine paralel olarak geliştirdik ve güncelledik.
Kandilli Rasathanesi ve TÜBİTAK ile yaptığımız çalışmaların sonucunda, bugün çok daha hassas ve öngörü yeteneği daha yüksek bir erken tespit sistemine sahibiz. Ayrıca, son dönemde kapsama alanını da belirgin şekilde büyüttük ve tüm İstanbul sathında daha geniş bir alanı anlık kontrol etmeyi mümkün kıldık.
Bu erken tespit sistemi nasıl çalışıyor?
Deprem söz konusu olduğunda dağıtım şebekesindeki gaz akışını anında kesme imkânına sahip olmamız; yangın, patlama gibi ikincil felaketleri oluşmadan önlemek için çok elzem. Dolayısıyla bizim yıkıcı etkiye sahip bir deprem olması durumunda doğal gazı hızlıca kesmemiz gerekiyor. İşte burada da İGDAŞ Deprem Erken Uyarı Sistemimiz devreye giriyor.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü’ne ait Marmara Denizi’nin kıyısındaki 10 adet istasyondan uydu aracılığıyla gelen anlık veriler, İGDAŞ Risk Azaltım Sistemi’nde (İGRAS) otomatik olarak değerlendiriliyor. Belirlediğimiz eşik seviyesinin aşılması durumunda, sistem “deprem” kararı veriyor ve aktive oluyor.
Marmara kıyısındaki bu istasyonlara ek olarak, İstanbul’un 832 noktasındaki bölge regülatörümüzle entegre çalışan aynı sayıda İGDAŞ ivme ölçerlerimiz var. Bu ivme ölçerlerimiz de söz konusu erken uyarı sistemimizin bir parçası. Bunları Kuvvetli Yer Hareketleri Kayıt Cihazı olarak da tanımlayabiliriz.
Şimdi sistem şöyle çalışıyor: Deprem olduğu anda peş peşe gelen üç dalga halinde yüzeye çıkıyor. Önce bir P dalgası dediğimiz uyarıcı dalga geliyor. Çok aksi bir örnek olmadıkça yıkıcı bir dalga değildir, habercidir. İkinci (S dalgası) ve üçüncü dalgalar yıkıcıdır.
Mevcut sistemde birinci dalga gelip kıyıya vurduğu an az önce belirttiğim Marmara’nın kıyısındaki 10 adet sensor bunu algılıyor ve işlenmiş veri İGRAS Merkezi’mize oradan da 832 ivme ölçerimize aktarılıyor.
Daha sonrasında yıkıcı olan ikinci dalga kıyıya vurduğunda, depremin oluşturduğu ivme, hız ve diğer bazı parametreler, ivme ölçerlerimizin bulunduğu lokasyonda ölçülerek, tanımlanan eşik değerlerin üzerine çıkılması durumunda sistem tarafından gaz akışı hemen durduruluyor.
Bu sistem aynı anda mı kapatıyor?
832 adet ivme ölçer bütün İstanbul’u aynı anda kapatmıyor. Çünkü depremin olduğu yere göre bölgelerdeki şiddeti farklı olabilir. Mesela kıyıya yakın bir bölgedeki şiddet ile daha uzaktaki bir bölgede hissedilen şiddet farklı olabilir. Dolayısıyla sistemin gaz akışını kesmesine esas teşkil eden ve önceden belirlediğimiz eşik değerlerin aşılıp aşılmadığını ivme ölçerler kendileri hesaplıyor. Eşik aşılmadığı takdirde gaz akışı devam ediyor.
Bunun önemi nedir?
Çünkü gazı kesmek kolay. Fakat asıl mesele gazı açmakta. Çünkü bir bölgede gaz akışını kesersek, yeniden gaz arzı için o bölgedeki her daireye gitmemiz gerekiyor. Her dairenin kapısına kadar gidip güvenlik kontrollerini yapmamız gerekiyor. Çünkü gaz akışını kestiğimiz sırada o bölgedeki bir abonemiz, örneğin çay demlemek üzere ocağını kullanıyor olabilir. O sırada biz gazı ona haber vermeden kapatıp tekrar açarsak, içeriye gaz dolmasına neden olabiliriz.
Bu da başka riskleri beraberinde getirir. Bundan dolayı gazı kapattıktan sonra açmadan önce haber vermemiz ve gerekli tedbirleri almamız gerekiyor. Bunun için de sadece belirlenmiş eşiği aşan sarsıntılar için ve dolayısıyla risk teşkil eden bölgelerdeki regülatörlerimizi kapatırken, teknolojinin olanaklarından azami ölçüde yararlanarak sorunsuz bölgelerdekilerin işlerliğini sağlayabilecek bir sistemi kurduk.
Erken tespit sisteminin geliştirilmesine yönelik projeniz hangi aşamada?
Biz mevcut erken uyarı sistemimizi daha üst seviyeye taşımak istiyoruz. Nereye taşımak istiyoruz? Yıkıcı deprem dalgası daha kıyıya ulaşmadan depremin gerçekleştiğinden haberdar olmak istiyoruz. Bunun için yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Sistemimizin adı Fiber Optik Tabanlı Deprem Erken Uyarı ve İzleme Sistemi (FOTDES).
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi iş birliğiyle yürüttüğümüz proje kapsamında, Marmara Denizi tabanında bulunan ve Adalar açıklarından geçen Ambarlı-Pendik arasındaki mevcut fiber optik kabloları erken uyarı sensörü olarak kullanmayı hedefliyoruz.
50 kilometre uzunluğundaki fiberoptik hattın her 10 metresinde bir oluşan akustik dalgaları, yine kablo üzerinden lazer dalgalarıyla bunun için kurduğumuz merkeze iletiyoruz.
Bu fiberoptik hat sayesinde denize ve kıyıya ilave sensör koymadan 5 bin adet sensörün sağlayabileceği veriye ulaşmayı hedefliyoruz. Özetle halihazırda Marmara Denizi’nin kıyısındaki Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’ne ait 10 adet ivme ölçerin yanı sıra, artık 5 bin ilave sensörümüz varmış gibi veri almayı öngörüyoruz.
Tabii önemli olan bu verilerin işlenmesi ve deprem erken uyarı sistemine entegre edilmesi. Burada çalışmalarımız devam ediyor. Geliştirilen sistemin yapay zeka ve akıllı öğrenme sürecinin 2024 sonuna kadar tamamlanmasını hedefliyoruz.
Sistem hazır hale geldiğinde işleyiş nasıl olacak?
Sistem hazır hale geldiğinde, depremin öncü dalgalarını kıyıya ulaşmadan Marmara Denizi zemininde tespit ederek, yıkıcı etkisini gösterdiği ikinci dalgalar şehir merkezine ulaşmadan önce bize depremin gerçekleştiğini bildirecek.
Böylece, başta gaz akışının deprem kıyıya ulaşmadan kesilmesi dahil birçok tedbir otomatik olarak alınabilecek.
Tabii depremin nerede olduğu ikinci dalganın kıyıya ulaşma süresini doğrudan belirleyecek. Yaptığımız çalışmalara göre olası bir Marmara depreminde, depremin gerçekleşme yerine bağlı olarak en az yaklaşık 3 saniye (fay Adalar açıklarında kırılırsa) ile en çok 30 saniye (fay Bayramiç, Burhaniye, Eskişehir bölgesinde kırılırsa) arasında bir erken uyarı süresi elde etmeyi hedefliyoruz. Bu sürenin deprem örneğin Yalova merkezli olursa 6.8 saniye ya da Tekirdağ merkezli olursa 15 saniye erken uyarı süresi kazandıracağını hesaplıyoruz.
Buna ilave olarak, Marmara’nın batısında ve yine deniz tabanındaki bir fiberoptik hattı daha incelemeye aldık. Onun üzerinde de çalışmalarımız devam ediyor. Bu hattı da devreye alabilirsek, az önce ifade ettiğim sürelere ilave zaman kazanma olasılığımız da olacak.
Bu projemiz olgunlaştığında, sadece İstanbul’a değil, ülkemize de üstün bir teknolojiyi armağan etmiş olacağız. Üstelik sistemin hayata geçmesinin ardından Marmara Denizi çevresinde yer alan diğer illerimizin de bu sistemden faydalanması mümkün olabilecek. Bunun çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bu sistem hayata geçtiğinde, sadece doğal gaz akışına yönelik otomatik tedbirler devreye girmeyecek. Bunun yanı sıra, örneğin trenlerin ve metroların durdurulması veya yavaşlatılması ile olası devrilmelerin önlenmesi mümkün olacak.
Uçakların iniş ve kalkışları durdurulabilecek. Trafik ışıklarının kırmızıya dönmesi ile kazaların engellenmesi mümkün olabilecek. Köprülere araç girişinin engellenmesi sağlanabilecek.
Elektrik ve su akışının durdurulmasından tutun, AVM’lerde tüm yürüyen merdivenlerin çıkış istikametinde çalışmasına; akıllı binalarda asansörlerin en yakın katta durma ve kapılarının açılmasından tutun, hastanelerde başlayacak operasyonların durmasına veya yoğun bakımda jeneratörlerin erken devreye girmesine; ilk müdahale ekiplerine uyarı mesajı gönderilmesinden, sanayide valflerin kapatılması ve çalışmaların durdurulmasına kadar hayatın birçok alanında otomatik tedbir almak mümkün hale gelecek.
Depreme yönelik tedbirlere ilişkin başka çalışmalar da var mı?
Çok kısa olarak çok önemli bir projemizden söz etmek isterim. Bu projemiz TÜBİTAK’la birlikte yürüttüğümüz ve toplam beş fazdan oluşan projenin şu anda dördüncü fazına geçtiğimiz bir proje. Projemizin ismi "Boru içi Denetleme Robotu" (Robot Göz) Projesi. Bu robot yetenekleri itibarıyla şu anda sadece ABD’de var. Biz projeyi tamamladığımızda söz konusu özelliklere sahip bu robotla dünyada ikinci ülke olacağız. Robotumuz tamamlandığında, çelik boruların röntgenini çekebilecek, olası deprem öncesi ve sonrası hangi borularda hasar olduğunu, olabileceği ve nerelerde müdahale edilmesi gerektiği tespit edilebilecek.
Konu doğal gaz olunca, en çok tartışılan konulardan biri de fiyatlar oluyor. Sizce fiyatlar düşmeye devam edecek mi?
Dünya doğal gaz piyasasındaki fiyat hareketlerini ve fiyatları etkileyen faktörleri çok yakından takip ediyorum. Avrupa ve ülkemiz için gösterge kabul edilen fiyat endekslerinden Hollanda merkezli TTF’te, bildiğiniz gibi Ağustos 2022 tarihinde megavat saat başına 310 Euro ile bugüne kadarki en yüksek fiyat seviyesine ulaşıldı. Ancak fiyatlar, bu tarihten sonra dalgalı bir düşüş trendi izleyerek bugünkü 44 Euro seviyesine geriledi. 20 Mart 2023 tarihinde ise bir yılı aşkın sürenin ardından ilk defa TTF’teki fiyat 40 Euro’nun altını gördü.
Tabii burada önemli olan, fiyatların ulaştığı taban ve tavan nokta değil elbette. Fiyatların, dünya piyasalarında en yüksek fiziksel ve vadeli işlem hacmine sahip olan ticaret merkezlerinde izlediği seyir önemli. Bu verileri incelediğimde, fiyatların bu yılbaşı itibarıyla düşüş ivmesini azaltarak gerilemeye devam ettiğini görüyorum. Bu da bize denge noktasına yaklaşıldığını gösteriyor.
Fiyatların bundan sonraki dönemde daha da azalan bir eğilimle bir miktar gerilemeye devam etmesini bekliyorum. Asya ve uzak doğu kaynaklı talep artışları ve bazı arz kısıtları zaman zaman hafif yükselişleri de beraberinde getirebilir ama ben denge noktasına yaklaşıldığını görüyorum.
Seçim öncesinde doğal gaza konutlarda indirim bekliyor musunuz?
Göstergeler, konutlara uygulanan fiyatlarda mayıs ayında bir indirim yapılma olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor. Fakat burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Ülkemizde konutların ekseriyeti doğal gazı ısınma ve mutfak ihtiyaçları için kullanıyor.
Bunun mali yükü içindeki aslan payını da ısınma gideri oluşturuyor. Az önceki cevabımda, fiyatlardaki düşüşe ilişkin bilgileri paylaştım. BOTAŞ’ın doğal gaz dağıtım şirketlerine uyguladığı satış tarifesi, en son Eylül 2022 döneminde değiştirildi ve bu ay da dahil tam sekiz aydır değiştirilmeden uygulanıyor. Uluslararası piyasadaki fiyat düşüşü sekiz aydır konut tarifesine yansıtılmadı. Tabii buna gerekçe olarak fiyatların sübvansiyonu gösterilebilir. Şu husus tabii önemli, ısınma amaçlı doğal gaz tüketiminin yoğun olduğu kış aylarında yapılmayan indirim ile doğal gazın sadece mutfakta kullanılmaya başlandığı mayıs ayında yapılan indirim hane halkı bütçe yükü açısından aynı anlama gelmez. İndirim için bir marj oluştuysa ve bu yansıtılacaksa, söz konusu marj belki daha evvel de yansıtılabilirdi diye değerlendiriyorum.
İGDAŞ olarak bölgenizdeki gaz tüketim eğiliminde bir değişiklik gözlemlediniz mi?
Gaz fiyatları sübvanse edilse de ekonomik gerçeklerle ilintili olarak tasarruf ve daha az tüketim konusunda artan bir trend var. Bunu herhangi bir veriye dayanmadan da söyleyebiliyorum. Çünkü sonuç itibarıyla etkileşim içinde olduğumuz insanlardan ve hatta kendimize baktığımızda da bunu görebiliyoruz. Ama geçmiş yılın aynı dönemine kıyasla hem konut hem de sanayi tarafında belli ölçüde bir düşüş olduğunu bir oran vermeden ifade edebilirim.
Tasarruf saikiyle değil mi?
Hem tasarruf hem de mevsimsel olarak biraz öyle gitti. Konutlar için mevsimsel etkileri göz ardı etmemek gerekiyor. Mevsimselliğin ötesinde, küresel ısınma kaynaklı bir iklimi de tecrübe ediyoruz.
İGDAŞ’ın abone sayısı arttı mı?
Abone sayımız şehrin büyümesine de paralel olarak her sene belli bir oranda artıyor. Bu oran, yıllık bazda sabit diyebileceğimiz bir aralıkta ve genelde bu sınırların içerisinde seyrediyor.
İGDAŞ’ın kaç abonesi var şu an?
Bağımsız bölüm sayısı olarak şu an 7 milyonu aşkın abonemiz var.
İGDAŞ’ın günlük tüketimi ne kadar?
Abonelerimizin ortalama tüketimi kış aylarında doğal olarak artar, yaz aylarındaysa aylık 50 metreküpün altına düşer. Keza bu dönemde ısınma söz konusu değildir ve sadece mutfak ve banyo amaçlı tüketim vardır. Ortalama yıllık tüketim ise abonelerimiz için 900-1000 metreküp civarındadır.
Şu anda kaç abonenin gazı kesik?
Ekonomik zorluklardan dolayı doğal gaz kullanımında kısıta giden abone sayısı, normal şartlarda artabilir. Belki bu öngörü ile sordunuz ama geçmiş yıllara kıyasla bugün gözle görülür bir farklılık olmadığını, en azından rakam telaffuz etmeden söyleyebilirim. Bunu biraz da, abonelerimizin ödeme önceliklerine dayalı bir durum olarak da değerlendirebiliriz.
Doğal gazın en küçük yerleşim yerlerine kadar götürülmesi sizce doğru mu ve sürdürülebilir mi?
Bu konuyla ilgili olarak hadiseye biraz ekonomi, arz güvenliği ve iklim değişikliği ile mücadele perspektifinden bakıyorum açıkçası. Bu kriterlere bakarak bir şeyler söylemek daha doğru olur. Önemli olan bu üç kriterin dengeli bir biçimde karşılanması. Bunu karşılayacak olan kaynak doğal gaz ise doğal gaz, elektrik ise elektrik.
Yenilenebilir enerji çok yaygınlaşıyor, güneş enerjisine dayalı sistemler yaygınlaşıyor. Çok daha düşük bir karbon salımı ile ekonomik olarak enerji ihtiyacının karşılanması mümkünse, bu bölgelerde bunlarla da mesafe kat edilmesinin değerlendirilebileceğini düşünüyorum.