Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. Sınıf öğrencisi Enes Kara, ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdunda yaşadıklarını anlattığı bir video çekti ve ardından yaşamına son verdi… Kara, “yaşama sevincimi kaybettim” dedi, tüm Türkiye’yi yasa boğdu.Bir kez daha tarikat gerçeğinin acı şekliyle yüzleşirken, teybimi Akdeniz Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi İslam Felsefesi uzmanı Prof. Dr. Şahin Filiz’e uzattım. İşte cemaat ve tarikat gerçeği…
Tıp öğrencisi Enes Kara, ardında bıraktığı videoda ailesinin zoruyla cemaat yurdunda kaldığını söylüyor ve şöyle diyordu: “Bulunduğum cemaat yurdunda namaz kılma ve cemaatin dersine katılmak zorunlu. Verdikleri kitapları okumak zorunlu. Kendim Müslüman değilim, ailem bilmiyor…” Cemaat yurtlarında Enes Kara gibi düşünen çok genç var mı?
Ülkemiz, Enes Kara intiharıyla cemaat ve tarikatların ne kadar kontrol dışına çıkıp gemi azıya aldığını bir kez daha gösteren çok acı somut bir örneğini daha yaşamış oldu. Üniversiteler yalnız kurumsal olarak değil, öğretim elemanı ve öğrencileriyle bilimin, aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın ve özgürlüğün gelecekteki güvencesi olan mensuplarıyla da özerk, bağımsız ve özgüvenli bireyleri ile ancak ayakta durabilecek kuruluşlardır. Bunun anlamı şudur: Üniversitelerimiz tüzel ve gerçek kişilerin aydınlanma ve özgür bilimsel araştırmalar yapabilme rüştünü kanıtlaması ve bu yolda Türk ulusuna örnek olması gereken kurumlardır. Üniversiteler bulunduğu kentleri bu amaçla biçimlendiren, dönüştüren ve toplumu bilimde ve aydınlanmada geleceğe taşıyan kurumlar olması gerekirken, acı gerçek ki, bu kentlerdeki cemaat ve tarikatların, dinci yapılanmaların aracına dönüşmektedir. İllegal dinci yapılanmalar hem bu kurumları hem de öğrencileri kendi dar, karanlık ve baskıcı dünyalarına hapsetme yarışı içine girmişlerdir.
Açar mısınız?
Cemaat yurtları tıpkı Enes Kara gibi, barındırdığı pek çok üniversite öğrencisini aynı yollarla baskı ve zulme tabi tutmaktadır. Devlet yurtları gerek bina olarak gerekse öğrencilerin dışarıdaki bu tehlikeye karşı donanım kazanmaları bakımından hâlâ birçok yetersizlikle karşı karşıyadır. Enes Kara olayı, dinci yapılanmaların sadece yurtlar vasıtasıyla öğrencileri değil, ailelerini de çevreden kuşatmakta; bu illegal faaliyetlerini din adı altında öğrencilerin aileleri üzerinde de yoğunlaştırmaya hız vermektedirler. Öğrenciler, özellikle son zamanlarda cemaatlerin ele geçirdiği aileleri yoluyla da baskı altına alınmaktadır.
“Müslüman değilim ama ailem bilmiyor” diyen, ailesinden çekinen bir genç için cemaat yurdunda yaşamak zorunda kalmak zulüm değil de ne?
Cemaat yurtlarında Enes Kara gibi düşünen; inancı yalnız bireysel bir tercih olarak gören daha pek çok üniversite öğrencisi vardır. Yurtlarına şu ya da bu nedenle kaydolmuş bu öğrencilerin büyük çoğunluğu, cemaatlerin Alkatraz Hapishanesi’nde; öğrenci olarak değil, baskı altındaki mahkûmlar gibi yaşamaktadırlar. Daha geçen ay Antalya’da Alimder adlı bir cemaate ait olan kaçak cemaat yurdunda bir gencimizin boğazı kesilerek yaşamına son verildiği hadisenin üzerinden çok fazla geçmeden Enes Kara’nın hepimizi yasa boğan intihar haberiyle karşılaştık. Dikkat ederseniz, belli aralıklarla patlak veren bu vahim olaylar, cemaat ve tarikatların üniversite öğrencilerini “boğaz tokluğuna” nasıl esir aldıklarını göstermektedir. Vakaların teker teker ortaya çıkması sayısal bir okumalarla geçiştirilecek münferit olaylar değildir. Tehlike çok büyüktür ve tehlikenin büyüklüğü, bu yurtlarda kalmaya zorunlu ya da zorlanmış öğrencilerin çok sayıda olması ile açıklanabilecek bir gerçektir.
Üniversite öğrencisi, bilimle aydınlanmak üzere istediği bir bölümü okumak üzere kendini hazırlamışken, onun hangi dinden olup olmadığı cemaatleri ilgilendirmediği gibi ailesini bile ilgilendirmez. Bu iki etken altında bir üniversite öğrencisi özgürce eğitilemez.
Enes Kara ailesinin baskısından bahsediyor…
Aileler, müslümanlığı cemaatlerin tekelinde görmeye başladığı an, önce kendi çocuklarına baskı yapmaya başlıyorlar. Antalya’da boğazı kesilerek öldürülen bizim Akdeniz Üniversitesi öğrencisinin babası, cenaze töreninde, “oğlumu kurban verdik, bugün düğün günüdür” diyerek cemaatleri neredeyse kutsamıştır. Enes Kara intiharı da benzer sorunun devamıdır. Bana göre cemaatlerin etkisinde kalan aileler, üniversiteye gidecek çocuklarını, etkisinde kaldıkları cemaatlere elleriyle teslim ederek sözüm ona onların Müslümanlığını ve inancını denetim altına alacaklarını düşünmektedi. Çok vahim bir durumdur.
Tarikat ve cemaatlerin varlığı hadi hukuk dışı, yasa dışı… Peki İslam dışı mı?
Ben bir ilahiyatçı ve felsefeci olarak, cemaat ve tarikatların müslümanlıkla, dinle, diyanetle hiçbir ilgilerinin olmadığını açıkça söylüyorum. Bunlar yasa dışı ticari ve mafyatik yapılanmalardır. Öğrenciler eğer dindar olmak isterlerse, hemen her üniversite bulunan İlahiyat fakültelerinden yardım alabilirler. Yetkililer, bir yandan ilahiyat ve imam-hatiplerin sayısını artırırken diğer yandan cemaat ve tarikatlara denetimsiz bir büyüme ve çoğalma olanağı tanırlarsa, önce kendileriyle çelişkiye düşerler. Hani Diyanet İşleri Başkanlığı? Deniz ürünlerinden baldız ve üvey çocuğa kadar fetva verme yarışına girerken bu cemaatlere neden sessiz kalırlar. Kaç başlı bir din, kaç başlı bir dindarlık, kaç türlü bir müslümanlık yaratacaklardır? Hangi müslümanlık sorusuna anlaşılan daha yetkililer, Diyanet ve İlahiyat fakülteleri bile tam karar verebilmiş değildir. Bu gençlerimize din konusunda resmi, sağlıklı ve yaşamla barışık bilgiler veremiyorlarsa, bu kurumların varlık nedeni ortadan kalkar. Sahada cemaatler ve tarikatlar vardır ve adeta alan onların hegemonyasına bırakılmıştır. Bu yurtlara ve ardındaki yapılanmalara önce Diyanet’in ve İlahiyatların karşı çıkması gerekir. Ya kafaları karışık ya da fiilen din işlerini onlara havale etmişlerdir.
Cemaatler ve tarikatlar hakkında bunca olumsuz haber çıkması ailelerin fikirlerini değiştirmiyor mu?
Çocuk tecavüzleriyle, hırsızlıklarla, çalıp çırpma, yağma ve çapulla, Cumhuriyet, bilim ve aydınlanma düşmanlığıyla ün salmış cemaatlerin hala aileler üzerinde etkisini sürdürmesi, hatta bu etkilerini katlayarak artırmaları, gerçek müslümanlık arayışını değil, ruhsal ve zihinsel anormalliğin haşhaşi tarzında hortlamasına işaret etmektedir. FETÖ’nün tek elden yaptığı tahribat şimdi çok yönlü çok yapılı topyekun bir dinci tahribata doğru ilerlemektedir. Üniversite öğrencilerinin dindarlığını, neye ne kadar inandığını resmi kurumlar ölçemez; cemaaet ve tarikatlar hiç ölçemez.
Hangi ve nasıl aileler çocukları istemediği halde zorla cemaat yurtlarına gönderiyor? Bu kadar ısrarları nedendir? Yoksulluk, çaresizlik de önemli bir etmen midir?
Çocukların bu yurtlara gönderen aileler ne yazık ki her kesimden var. Durum, yoksul ailelerin sorunu olmaktan çıkmıştır. “Adnan Hoca”, “Fethullahçılık”, örneklerine bakın. Orta ve hatta hiper gelir seviyesinde pek çok aile bu dinci, terörist yapılanmaların içindeydi. Hâlâ da içinde olanlar var. Peki bu yapıların terörist oldukları geç de olsa anlaşıldıktan sonra, bunlardan ayrılan varsıl aileler nereye gitmiştir sizce? Kanımca, “biz gerçek İslam’ı temsil ediyoruz” diyerek elini kolunu sallayarak sahtekârlık yarışına giren bir yığın irili-ufaklı dinci yapılanmalar bu aileleri yapılarına katmıştır. Yoksul aileler mutlaka vardır. Ama artık cemaat ve tarikatlar, FETÖ ve Adnan Oktar tecrübesinden sonra, para, ün, güç ve çevre sağlayabilecek ailelere yönelmişlerdir. Çünkü her cemaat rakip ya da rakipleri karşısında daha güçlü olup, tıpkı FETÖ gibi devleti tek başına ele geçirmenin olanaklı yollarını keşfettiğini düşünmektedir. Yoksullar bu senaryoda, halka mal olabilmenin aracı ve ekran görüntüsü işlevini görmekten öte bir anlam taşımamaktadır. Kısacası cemaat ve tarikatlar, yasa dışı olduğu kadar, elde ettikleri maddi güç de yasa dışıdır. Böyle olunca, din iddialarının meşru ve yasal olduğunu öne sürebilir miyiz? Olay, yoksul aile ve çocukların alanından çoktan çıkmıştır ve alınacak önlemler buna göre planlanmalıdır. Aileler, varsıl veya yoksul olsun, cemaatlerin önceden el attıkları aileleri “içerdeki cemaat” gibi çalışarak bu gençleri daha üniversiteye başlamadan aile içinde “dışarıdaki cemaat”e hazırlamakta; gençler böylece iki ateş arasında sıkışıp kalmaktadırlar. Bu bir din meselesi değil, dinci yapılanmanın aile-cemaat dayanışması ile toplumu ve devleti tehdit eder duruma gelmesi meselesidir.
Bu cemaatler okulda başarılı ‘zeki’ çocukları mı tercih ediyor?
Cemaat ve tarikatlar için din yalnız bir kandırma ve aldatma aracıdır. Onlara göre dindarlık, cemaate hizmet, destek ve yardım oranında ölçülür. Sade bir dindar onların işine gelmez. Çünkü amaçları dindar, ahlaklı, dürüst insanların yetişmesine katkıda bulunmak değildir. Tecavüz, cinayet, kara para, din üzerinden bu dünyada cenneti yaşama gibi asıl amaçları vardır. Hz. Ömer adaletinden söz edip her türlü dünya perestliği kutsamak dindarlık değil, dinsizliktir. Dinsizliği geniş anlamda kullanıyorum Hiç bir değeri, ilkesi, kuralı ve erdemi olmayan cemaatler, öte dünyaya da inanmazlar. Zaten inansalardı, cehennemi müritlerine yaşatıp haksız yere elde ettikleri zenginliklerle bu cenneti bu dünyaya taşıyıp şatafat içinde yaşamazlardı. Aileler mutlaka eğitilmelidir. Sizin aracılığınızla burada da dile getireyim. Aile Fakülteleri kurulmalıdır. Bu fakültede cinsel eğitimden, ev idaresine, kadın-erkek eşitliği derslerinden, çocuk eğitimine kadar bir aile için gerekli olan müfredat hazırlanmalıdır. Din eğitimi, mutlaka denetlenmelidir. Bu denetim önce ailenin bu konuda sağlıklı bir şekilde eğitilmesi ile mümkün olur. FETÖ, yurtlarına ve okullarına zengin, varlıklı ve nüfuzlu ailelerin zeki çocuklarını seçip alıyordu. FETÖ, cemaat ve tarikatlara çok şey öğretti. Artık bugün onlar da böyle ailelere ve onların zeki ve gelecek vaat eden çocuklarına yöneldiler.
Hem yasa dışı hem İslam dışı!
Bir yandan da araştırmalar yapılıyor ve AKP tabanı da dahil çoğunluk cemaat ve tarikat yapılanmalarına karşı olduğunu söylüyor. Öyleyse nereden besleniyorlar?
AKP tabanının önemli bir kısmı da cemaat ve tarikatlara çok mesafelidir diyebiliriz. Ancak böylesine sağduyulu ve sağlıklı bakış açısını tavana yansıtmaları için seçmenin kararlı ve etkin olması gerekiyor. Tavanın başında kavak yelleri eserken tabanın büyük bir kısmı tehlikeyi seziyor. Ama muhalefetin iktidarla ne denli farklı olduğu sorusu, AKP tabanının da henüz açıkça yanıtını verebileceği bir soru değildir. Yukarı baksa bıyık, aşağı baksa sakal. Tekrar söylüyorum: Cemaat ve tarikatlar, yasa dışı olduğu kadar da İslam dışıdır. Ne amentüleri, ne de pratikleri onların müslüman olmadığını açıkça gösteriyor. İslam tarihinde hem yasa dışı, hem de islam dışı olup da çevresinde, dönemin devletlerini tehdit edecek boyutta güç toplayan onlarca dinci grup ortaya çıkmıştır. Bugün de aynıdır. Ama sorun şurada: Ya iktidar ya da muhalefet, devletin tek olduğunu, cumhuriyetimizin ilke ve inkılaplarıyla sonsuza kadar yaşatılacağını, adalet, hakkaniyet ve eşitliğin vazgeçilemez ilkeler olduğunu, cumhuriyetin herkese eşit ve tarafsız bulunduğunu; bilim ve bilimsel özgürlüğün çağdaşlaşma yolunda biricik kılavuz olduğunu açık-seçik söylemeli ve bu noktada karar kılmalıdır. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkın Türk milleti olduğunu”, Atatürk’ün ilke ve devrimleri dışında her yolun karanlıklara götüreceğini, laiklik olmadan islam dininin sağlıklı ve doğru bir şekilde öğrenilemeyeceğini, bu yüzden de sağlıklı bir dindar profili ortaya çıkamayacağını, resmi dini kurumlar dışındaki bu yapıların tasfiye edileceğini açıkça ve korkmadan ilan etmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu noktada görevini yapabiliyor mu?
Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasada belirtilen görevlerini yapsaydı, cemaat ve tarikatların etkisi bu kadar artmazdı. Diyanet, onlara yer açmamalı, kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmelidir. Her dinci yapılanma, önce Diyanet’in varlık nedenini ortadan kaldırır, sonra da dini değerleri ayaklar altına alır. Ayaklar altına alınmış bir din anlayışıyla, erdem vaazları verebilir misiniz?
Hepimizin geleceğini intihara sürüklüyorlar
Enes Kara’nın intihar notunda tarikat yurdunda yaşadıklarının yanı sıra geleceksizlik de öne çıkıyor, “19 yaşımı asla böyle hayal etmemiştim” diyor. Tıp kazanmış, orada okumak istemiyor. Sonra torpilin yoksa eleniyorsun diye hepimizin bildiği soruna dikkat çekiyor. Bu notlar bize gençlerle ilgili ne söylüyor?
Özgürlüğü, onuru, ekonomik bağımsızlığı ve bilim üretme olanakları elinden alınmış cemaat yurtlarındaki üniversite gençleri ile, metaverse, yapay zeka, uzay teknolojisi vb. geleceğin bilimlerinde başka ülkelerle yarışabilir miyiz? Cemaat ve tarikatlar, yalnız üniversite öğrencilerimizi ve onların geleceklerini, hatta hayatlarını değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin, bizim, hepimizin geleceğini ipotek altına almakta; ülkemizi dinsel, kültürel, siyasal ve bilimsel alanlarda Enes Kara misali, intihara sürüklemektedir.