İngiltere’de gündemi bir süredir, ülkeyi neredeyse ikiye bölen çok ilginç bir dava işgal etmiş durumda. Yaşadığı Londra’dan 2015 yılında kaçarak Suriye’ye giden, burada IŞİD saflarına katılan Şamima Begüm adlı genç kadın, elinden alınan İngiliz vatandaşlığını yeniden almak için hukuk mücadelesi veriyor. Verilen bir hakkın, gerekçesi ne olursa olsun geriye alınamayacağını toplumda tartışma konusu yapan bir davaya dönüştü süreç.
Her açıdan ilginç bir dava gerçekten de. Bir zamanlar teröre bulaşmış da olsa İngiliz adliyesi Begüm‘ün vatandaşlıktan atılma kararına üç yıl sonra yaptığı itirazını kabul etmekle, “hukuk“un herkes için uygulanabileceğini göstermiş oldu.
Hukuk etkilenmez
Hukuk bu hakkı tanırken, toplumdaki tartışmalarla ilgilenmiyor tabii. İlgilense işin içinden çıkması hayli zor olurdu. Çünkü toplumun bir kesimi Begüm’ün insan ticaretini bir kurbanı olduğunu savunurken, diğeri “her ne yaptıysa bilerek yaptı“ diye vatandaşlığının yeniden verilmesini istemiyor. Bu tür davalar toplumda egemen olan kodun ne olduğunu ortaya koyması açısından da yararlı aslında. Duyguların ne kadar etkili olduğunu, halk dediğimiz kavramın “empati“ eşiğinin yüksek ya da düşük olup olmadığını anlamaya da yaryabilirler.
Destekçileri, bir IŞİD militanıyla evlendirilen, İngiltere’ye dönmesine izim verilmediği için de halen Suriye'nin kuzeyindeki bir kampta kalan Begüm’ün “terörist değil, kusurlu motivasyonlarla yetiştirilmiş bir kurban“ olduğunu savunuyor. Avukatı Samantha Knights de, mahkemede Begüm'ün "kararlı ve etkili bir IŞİD propaganda makinesi tarafından önceden var olan bir rotayı izlemeye, bir IŞİD savaşçısıyla evlilik yapmaya ikna edilen 15 yaşında bir İngiliz çocuk" olduğunu anlattı.
Begüm'ün Kanadalı bir casus tarafından Suriye'ye kaçırıldığı iddiaları gündeme gelmişti bir ara. The Sunday Times gazetesinin eski güvenlik muhabiri Richard Kerbaj’ın “The Secret History of the Five Eyes“ adlı kitabında Begüm ile iki arkadaşının hem IŞİD hem de Kanada istihbaratı için çifte ajan olarak çalışan bir kaçakçı tarafından Suriye'ye kaçırıldığı yazılıdır. Kerbaj, ajanın rolünün İngiltere hükümeti tarafından örtbas edildiğini iddia ediyor kitabında.
Parlamentoda Suriye'de insan kaçakçılığı yapan İngilizlerle ilgili komisyonun başkanlığını da yapan Kalkınma Bakanı Andrew Mitchell, The Telegraph gazetsinde kaleme aldığı bir yazıda Begüm’ün "uluslararası bir terörist değil, insan ticareti mağduru bir çocuk" olduğunu kabul ederek, İngiltere'ye gelme izni verilmesinin "ahlaki açıdan yapılacak en doğru şey" olduğunu savundu. Bakın, bu muhafazakar, pek de yabancı dostu sayılmayacak bir politikacıdır. Öfkeyle, intikamcı bir tutumla yaklaşmıyor meseleye.
Sadece Mitchell değil, gazeteci James Brownsell da Begüm'ü Suriye’de bırakmanın “sadece iğrenç olmakla kalmayıp, İngiltere güvenliği için de tehdit“ olduğunu vurgulayarak İngiltere'nin Begüm için "sorumluluk taşıdığını, genç kızın hak ettiği adaleti sağlaması gerektiğini" yazdı.
Bilerek katıldı diyenler de var
Öte yandan kimileri de Şamima Begüm’ün kendi isteğiyle Suriye’ye kaçtığını, IŞİD’de yer almanın ilahi bir görev olduğuna inandığını ileri sürerek “vatandaşlık hakkının bir daha verilmemesini“ savunuyor. İçişleri Bakanlığı’nın avukatları da Begüm'ün vatandaşlığı iptal edilmeden önce verdiği birçok röportajda "IŞİD'e katılmaktan pişmanlık duymadığını“ söylediğini iddia ederek Begüm’ün avukatlarına karşı çıkıyor. Bakanlık avukatları Begüm'ün "IŞİD‘den gerçekten kopmak istediğinden değil, sadece kendi güvenliğinden endişe ettiği için kaçtığını“ da mahkemede dile getirdi.
İngiliz iç istihbarat örgütü MI5 tarafından yapılan bir değerlendirmede, IŞİD’in kontrolündeki bölgelere seyahat eden kişilerin "radikalleşecekleri", geri döndükleri takdirde "İngiltere için ulusal güvenlik tehdidi oluşturacakları" ileri sürülmüştü.
Mahkemeden ne tür bir karar çıkacağı kısa süre sonra belli olacak. İddianameyi de savunmayı da dinledi mahkeme, karar vermesi uzun sürmez. Kararın ne olacağı inanın beni ilgilendirmiyor. Tabii ki Begüm’e vatandaşlık hakkının yeniden tanınmasını isterim. Beni asıl ilgilendiren, bir “suçlu“nun da haklarının olabileceğini toplumun büyük bir bölümünün biliyor olması. Adalet duygusu gelişmiş bireylerden oluşmuş bir toplumda hukuk istese de hata yapamaz.
Yargılama boyunca “terörist“ olmakla suçlanan Şamima Begüm’ün toplumun hatırı sayılır bir kesimince “kurban“ kabul edilerek, ne yapmış olursa olsun “vatandaşlık“ gibi temel bir haktan mahrum bırakılmaması gerektiğinin vurgulanması çok öğretici gerçekten. “Suçlu“nun içinde bulunduğu ruh halini, onu suç işlemeye iten nedenleri hesaba katmadan yapılan bir yargılama ne kadar doğru olabilir?
Gerçek hukuk, insan aklının/vicdanının güzelliklerinden biridir. Uygulayabilen ülkelere ne mutlu.
Vatandaşlarına da tabii.