Yoğun kar yağışı İstanbul’da çok etkili oldu. Yurttaşlar yollarda kaldı. Ortaya başka bir durum daha çıktı.
Kar doğanın üzerini kapladı ama siyasi hesaplaşmanın üzerindeki örtüyü ortaya çıkardı.
İBB ile bitmek bilmeyen “hesaplaşma” artık yurttaşların canı pahasına yapılmaya başlanıldı.
Biliyorsunuz…
Kar yağışı neticesinde yollar kapandı. Ulaştırma Bakanlığı yetkisi dahilinde bulunan TEM otoyolu, özel şirketlerin sorumluluğunda bulunan Kuzey Marmara Otoyolu’nda yurttaşlar saatlerce mahsur kaldı. Tüm bilim insanlarının uyarılarına rağmen yapılan İstanbul Havalimanı resmen günlerce kapandı. Yolcular havaalanında hatta uçaklarda mahsur kaldı.
Bakanlar açıklama yapmak için İstanbul’a geldiler ama milyarlarca Euro harcanarak yaptırılan havalimanına değil hiç yere kapatılan Atatürk Havalimanına iniş yaptılar.
Mevzu bu değil çok konuşuldu. Benim derdim başka.
Ekrem İmamoğlu 19 saatlik mesaisinin 1 saatini yemek yemeğe ayırdığı için bütün olanlar unutuldu, siyasi malzeme haline getirildi.
Malum medyanın haber vermek niyetinden çok “propaganda” yayınlarını gördünüz.
Bunun ardından garip bir süreç başlatıldı.
Konuyu detaylarına kadar araştırdım.
Ekrem İmamoğlu’nun gittiği işletmenin sahibi Kahraman Beyi aradım ve ardından da Sayın Ekrem İmamoğlu’nu aradım. İkisi de aynı şekilde 18:00’de balıkçıda olduğunu 19:00’da ayrıldığını Ekrem Beyin günler öncesinde rezervasyon yaptırdığını İngiliz Büyükelçisi ile bir randevusu olduğunu 1 saatlik yemek sonrası çıktığını açıkladılar.
Bunu da sosyal medyadan paylaştım.
Ne yazık ki bu durum ile ilgili işletme yetkililerinin yalan beyanları bunun neticesinde Ekrem İmamoğlu’nun hakkını savunmak isteyen kişiler zor durumda kaldı.
Asıl ortada daha ciddi bir durum var.
İki tane video görüntüsü çıktı. Birisi işletmenin önündeki bir güvenlik kamerası… Diğeri ise daha geniş açıdan çekilmiş bir kamera görüntüsü.
Bu görüntüde Ekrem İmamoğlu’nun aracı önde arkada da kar temizleme aracı var.
İlginç durumu Halk TV’de dile getirdim. Bu bir MOBESE görüntüsü dedim ve Sayın Vali’ye çağrı yaptım.
Zira MOBESE görüntüsünün sızdırılması çok çok ciddi bir durum.
Demek ki bu görüntülerin sızdırılması terör örgütlerinin, yabancı istihbarat kuruluşlarının da tüm İstanbul’u adım adım izleyebilecekleri anlamına geliyor.
MOBESE’nin numarası dolayısıyla sorumlusu belli
MOBESE, “Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu” diye biliniyor ancak değil.
Bu açılım MOBESE kısaltmasından sonra ortaya çıktı. MOBESE: Murat, Osman, Basri, Erin, Süleyman, Erdoğan isimlerinin baş harflerinden oluşuyor. Sistemi kuran polis ve mühendislerin baş harfleri. MOBESE’nin B’si Basri Aktepe’yi simgeliyor.
Türkiye'nin 81 ilinde bulunan sistemle, suç ve suçluyla mücadele eden güvenlik kuvvetlerinin elini güçlendirmek amacıyla kurulan kameralı güvenlik sistemleridir. 2007'den bu yana kurulan sistemlerin maliyeti İçişleri Bakanlığı bütçesi tarafından ve il özel idareleri tarafından karşılanmıştır.
Bünyesindeki birimler:
Komuta Kontrol Merkezi
Araç Takip Sistemi
Mobil Araç Sorgulama Sistemi
Nezarethane İyileştirme ve Kontrol Sistemi
Bölge Görüntüleme Sistemi
Plaka Algılama Sistemi Merkezi
Mobil Operasyon Yönetim
Emniyet Müdürlüğü Bilgisayar Ağı
Görüntüleri başka MOBESE görüntüleri ile karşılaştırdım
İmamoğlu bugün yaptığı basın toplantısında bu duruma dikkat çekti ve takipçisi olacağını bildirdi.
Ben konuyu uzmanlara sordum.
Çok açık şekilde MOBESE görüntüsü olduğu ve hatta Google Maps ile dahi kolayca tespit edilebiliyor. Hatta MOBESE numarası da mevcut.
Görüntüden çok kolay gözüküyor MOBESE no: 027-G-34SRY-0
Dolayısıyla bu MOBESE’den görüntüleri kimin sızdırdığı anında bulunabilir.
Yetkililer bu görüntünün ilgili birimler dışında mahkeme kararı olmadan elde edilemeyeceğini, izlenemeyeceğini bunun suç olduğunu belirtiyor.
Peki, bu görüntüleri kim servis etti?
Ortaya çıkan videoları izlediğimizde MOBESE görüntüsünden cep telefonu ile çekim yapıldığı ve videonun temizlenmeye çalışıldığı gayet net.
Ancak bu temizleme işlemi tam yapılamamış görüntü üzerinde sicil numarasının bir kısmı kalmış durumda.
MOBESE kameralarıyla; kişiler kamuya açık alanlarda izlemekte, kaydedilmekte ve bu kayıtlar saklanmaktadır. Bu izleme-kaydetme-saklama süreci ihlal edilir ise kişisel verilerinin korunması hakkına, özel hayatın gizliliğinin korunması hakkına müdahale değil midir?
Yani ortada sadece terör tehlikesi yok, özel hayatımızın gizliliği de tehlikede. İmamoğlu’nu adım adım izleyenlerin insanların evlerini izlemediklerini nereden emin olabiliriz?
Hukukçu Ersan Şen’in konu hakkında yayınlamış olduğu makaleye baktım.
Bu tür kamera sistemlerinin amacı, bireylerin özel hayat faaliyetlerine ilişkin görüntüleri takip etmek ve/veya kaydetmek değil, işyerlerinde ve toplumun ortak kullandığı alanlarda güvenliğin sağlanması ve korunmasına yardımcı olmak (asıl amaç), ayrıca hukuka aykırılıkların tespiti ve failleri ile delillerinin elde edilmesini sağlamaktır (yan amaç).
İşyeri ve kamuya açık alanlara kurulacak kamera sistemlerinin amacının ne olduğu önemli. İşyerlerinde kişiye özel bölümlere kamera kayıt sisteminin izinsiz koyulması ve kayıt yapılması, sırf delil elde etmek için adli amaçlı kamera kayıt sisteminin kurulması, güvenlik amaçlı kamera kayıtlarından elde edilen görüntülerin başka maksatlar için kullanılmasında isabet olmayacağı gibi, hukuka uygunluk da bulunmayacak ve bu tür fiiller yukarıda madde numaralarını verdiğimiz suç tanımlarına girebilecektir[2].
İnsan onuruna ve kişilik haklarına aykırı şekilde gizli veya açık şekilde kamera ile işyerlerinde çalışanların gözetlenmesi ve denetimi hukuka aykırıdır.
Çok net ifade etmiş Ersan Şen…
Bu durumda Ekrem İmamoğlu’nun aracı özellikle mi takip edildi?
Bu görüntüler kime nasıl servis edildi?
İmamoğlu’nun fotoğraflarının özel bölümde yemek yenmesine rağmen ortaya servis edilmesi bir süre sonra araç intikal görüntülerinin servis edilmesi, siyasilerin tüm devlet olanaklarını ve ellerinde ki medya ile İBB başkanını hedefe koymaları akıllara bazı soruları getirmiyor mu?
Belli ki Ekrem İmamoğlu adım adım takip ediliyor. Evi de gözetleniyor mu? Kim bilir…
Bu olaydan sonra devletin içerisinde bir yapı açığa çıktı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir ay önce söylediği sözler aklıma geldi: “Telefonlarımızın dinlendiğini gayet iyi biliyoruz. Özel masaların kurulduğunu da biliyoruz, bir adım daha atayım. ‘Özel masalar’ dediğimde (Süleyman) Soylu bunu gayet iyi anlar…”
Acaba bu kumpas da “özel masa” işi miydi?