Çok can yakan cinayetlere tanık olduk yakın tarihimizde. Bunlardan erkek şiddetine kurban giden Güldünya Tören, Özgecan Aslan, Azra Gülendam Haytaoğlu, Emine Bulut ya da işyerinin camına kar topu attığı gerekçesiyle bir dükkan sahibi tarafından bıçaklanarak öldürülen Nuh Köklü cinayetleri toplumda ortak bir hüzne yol açmıştı.
Ankara’da sözde “bir istek parçasını” okumadığı gerekçesiyle üç alçak tarafından vahşice katledilen genç şarkıcı Onur Şener’in kaybı da o ölümler kadar ortak bir acı yarattı toplumda. Hiç bir cinayetin haklı gerekçesi yoktur ama Şener’in öldürülmesi de tıpkı Köklü’nünki gibi “hiç uğruna” işlenmiş bir cinayet. Şener geride acılı bir anne, baba, eş ile iki küçücük yavru bıraktı. Çok ama çok acı.
Katillerle eşit değildi
Tabii ki istenen şarkıyı çalmadığı için öldürülen ilk müzisyen Onur Şener değil. Zaman zaman bu tür cinayetlerden haberdar olduk. Nedense ben bir müzisyen ile katilleri arasında, müzisyenler aleyhine bir eşitsizlik olduğuna inanırım. İşi şarkı söylemek olan birinin şiddete başvurmasına sık rastlanmaz çünkü. Genellikle onlar şiddetin kurbanı olurlar. Çünkü katillerin otoriter olabilecekleri, paraları yüzünden ilgi gördükleri yerlerdir müzisyenin mekanı. Bir çok dinleyici/seyirci için içki siparişi verilen garson ile şarkı sipariş edilen müzisyen arasında fark yoktur. İkisine de parasıyla dilediğini yaptıracağını sanır çok kişi.
O zaman çok ciddi bir müzik- dinleyici uyumsuzluğu sorunumuz var demek ki. Aslında insan davranışları arasında sırrı hala çözülememiş olan ender olgulardan biridir müzik. İnsanlar üzerinde farklı etkileri var çünkü. Niye dinliyoruz peki? Sosyal ilişkilerin bir ifadesi olduğu için her şeyden önce. Ruh halini yoluna koymaya da yarar. Sosyal uyum ya da iletişim aracı olduğu da doğrudur. Ama herhalde çoğunluğun hemfikir olduğu şey en popüler boş zaman aktivitelerinden biri olmasıdır. Bakın müziğin bu işlevlerinin hiç birinden cinayet çıkmaz normalde. Ama Şener’i öldüren o üç alçak katil iyi bir müzik dinleyicisi olmadıkları için “cinayet” gerekçesi bulabildiler. “Sipariş ettikleri” parçanın, talihsiz müzisyenin herhalde ortalama beğeniyi de hedefleyerek belirlediği repertuvarında olmadığı için söylememesini “paralarıyla edindikleri geçici otoritelerine” meydan okuma gibi anladılar. Küçük, ilkel insan tepkisi.
Keşke dinlemeyi bilselerdi
Müziğin doğası üzerine kafa yoran filozofları, psikologları, antropologları, müzikologları, sinirbilimcileri düşünün, bunların tümü müziğin kökeni ile amacına ilişkin dünya kadar teori ileri sürdüler. Oysa o katillerin yapacakları tek şey sadece dinlemekti. İşin uzmanlarına göre 250 bin yıl ya da daha öncesine uzanan antik kökleri ile dünya üzerinde bilinen her kültürde mevcut bir olgu müzik. Sanatın, kültürün en yüksek biçimi olarak kabul ediliyor. Katillerin seviyeleri kültürün bu “yüksek biçimine” uygun olmasa da yapacakları tek şey dinlemekti.
Müzisyenlikte kendini kabul ettirdiğinin çok sayıda tanığı olan Onur Şener belki de, şartlar gereği, istediği, inandığı müziği yapmıyordu. Ama katillerinin istediği müzik de değildi yaptığı. Para kazanması gereken bir müzik emekçisi olarak, piyasanın son derece vasat “müziğine” ortak olmadan, katillerinin de anlayamayacağı bir kaliteyi tutturma gayreti içinde olduğu söylenebilir rahatlıkla. Çok sayıda müzisyen arkadaşım var, inandıkları müziği yapamayan (yaptırılmayan). Klasik müzik eğitimi alıp bir arkadaşıyla düğünlerde etkinliklerde davul zurna çalan bir arkadaşa sahibim. Dünyalarını az çok bildiğimi sanırım.
Emekçi de olsa
Daha iyi bilenler katılır mı bana bilemem ama şu çok küçümsenen pop müzik aslında güçlü bir sosyal uyumsuzluk ile isyankarlık içerir. Bandıra Bandıra Ye Beni’den daha derinliklidir pop müzik. Otoritenin her türlüsünün reddini içerir. Bizdeki kimi popçularla karıştırılmamalı. Bilmiyorum ama Onur Şener eğer tanımladığım türden bir müzisyense, emekçi de olsa her zaman “para için şakıyan” biri değildi muhtemelen. Ölümüne bu tutumu yol açtı belli ki.
İstek parçayı bilseydi herhalde okurdu Şener de. İddia doğruysa, istenen parça Çırpınırdı Karadeniz adlı türküymüş. Milliyetçi kesimin bu hit şarkısının bestecisinin Aram Haçaturyan olması da ilginçtir. Zamanla marşa dönüştürülmüş, aslında çok güzel bir türküdür bu.
Bulunduğu mekanda “ideoloji” dayatma hakkını kendinde gören katillerin, bu marşı herkesin bildiğini sanmaları yaşadığımız toprakların “doğal ideolojisinin” yaygınlığına da inandıklarını gösterir. Bu ideolojiye herkesin boyun eğmesi gerektiğine inandıkları gibi.
O zaman amaçları eğlenmek, müziğin muhteşemliğinden yararlanmak değil, mekanı “doğal ideoloji”ye kazandırmaktı demek ki. Hani şu “bize her yer bilmem ne” denmesi gibi bir ruh halidir bu.
İşi notalarla olan, sesi temiz kalsın diye gırtlağını hırpalayacak yiyecek, içecekten kaçınan müzisyenin gırtlağını kırık şişeyle kestiler. Şarkılarını söyleyip aynı mekanda doğum günün kutlarken üstelik.
Doğanın insana en muhteşem hediyesi olan bir “sesi” öldürdüler.
Sadece kendi “sesleri” çıksın diye.
Çok acı.