Yapı Kredi’nin küçük ortağı İtalyan bankası Unicredit, 2022 ve 2023 beklentilerini açıkladığı raporda Türkiye’ye de yer vermiş. Banka, doların bu yıl yeniden 18 TL’ye yükselmesini bekliyor. Bunda şaşıracak bir şey yok. Resmi enflasyonun yüzde 50’ye dayandığı bir ülkenin para biriminin değer kaybetmeye devam etmesini öngörmek kötü niyetle değil, basiretle açıklanabilir.
Gelecek yıl ise malum seçim var. “Seçimleri muhalefetin kazanması halinde daha ortodoks bir para politikası izleneceğini düşünüyoruz” diyen Unicredit, iktidar değişikliğinin Türkiye’ye sermaye girişlerini artıracağını öngörüyor. İtalyan bankasına göre bu da Türk Lirası’nın dolar ve diğer paralar karşısında değer kazanmasına neden olacak. Ve bunun etkisiyle dolar seçimden sonra 13.5 TL’ye düşecek.
Olur mu? Yabancı sermaye girişinin TL’nin dolar karşısında güçlenmesine neden olduğu bir sır değil. AKP’nin ilk döneminde de böyle olmuş, 2008 yılında dolar 1.15 TL’nin altına kadar gerilemişti. (Şimdi inanılmaz geliyor, öyle değil mi?) Bunun arkasında o dönemde Türkiye’ye oluk oluk akan yabancı sermaye vardı.
Türk Lirası’nın bu kadar çok değer kazanması iyi bir şey mi, tartışılır. Halkın alım gücünü artırması açısından elbette iyi ama ihracatçıların uluslararası pazarlarda rekabet gücünü aşındırdığı, Türkiye’yi ithalat cennetine çevirdiği için kötü.
Seçmenlerin bir bölümünü, alım gücündeki hormonlu artışa bakıp Türkiye’nin süper güç olduğuna, Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğduğuna inandırması da cabası.
Neyse, iktisat tartışmalarını bir kenara bırakalım, bu yazının konusu olan meseleye gelelim. Demek ki, yabancı sermaye girişi sahiden de TL’de ralli yaşanmasına neden oluyor. Unicredit, “Yabancı sermaye girişi olursa TL değer kazanır” tezinde haklı görünüyor. O zaman soru: İktidar değişikliği olursa Türkiye’ye giren yabancı sermaye tutarında büyük artış yaşanır mı?
AKP’nin ilk döneminde Türkiye’ye neden yabancı sermaye akmıştı? Çünkü Türkiye Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri masasındaydı. AKP henüz anti-demokratik yüzünü tam olarak ortaya çıkarmamıştı. Ve en önemlisi, Unicredit’in kullandığı kelimeyle “Ortodoks” ekonomi politikaları uygulanıyordu.
Ortodoks ekonomi politikası ne demek? Genel kabul gören, iktisat kitaplarının birçoğunda yazan, önerilen politikalar demek. Bu, ortodoks politikaların şahane olduğu anlamına gelmiyor. Kamu kuruluşlarının maliyet/fayda analizi yapılmadan, ideolojik bir saplantıyla apar topar özelleştirilmeleri de bir dönem piyasa “ortodoksisi”ne dahildi.
Bununla birlikte en kötü ortodoksinin, yani genel kabul gören politikaların “Faiz neden, enflasyon sonuçtur” tezine dayanan bugünkü “heterodoks” ekonomi politikalarından çok daha rasyonel olduğuna şüphe yok.
Millet İttifakı’nın adayı, seçimi kazandığında AKP’nin ilk dönemindeki ortodoks ekonomi politikalarına mı döner, yoksa ondan daha rasyonel politikalar mı uygular, henüz bilmiyoruz. Ama iki alternatifin de Türkiye’ye yabancı yatırımcıların yeniden gözdesi yapacağına şüphe yok. Bu da Unicredit’in dediği gibi kaçınılmaz biçimde TL’nin değerlenmesine neden olur.
Aslında Unicredit, “Muhalefet kazanırsa TL güçlenir” tezinde yalnız değil. Daha önce de Japonya’nın ünlü yatırım bankası Nomura benzer görüşü savunan bir rapor yayınlamıştı.
Nomura, Kasım’da yayınladığı “Şafaktan önceki en karanlık an” başlıklı raporda, Türkiye’de seçimi muhalefetin kazanacağı ve dolar/TL'de düşüş olacağını öne sürüyordu. Bankanın tezine göre Türk Lirası’nda ralli seçim öncesinde yaşanmaya başlayacak, iktidar değişikliğinden sonra hızlanacaktı.
Amerika’daki seçimlerin doların üzerinde nasıl bir etki yaratabileceğine dair spekülasyon yapmak ne kadar normalse, Türkiye’deki seçimlerin piyasalara etkisi konusunda spekülasyon yapmak da o kadar normal. İtalyan, Japon bankalarının Türkiye’yle ilgili rapor yayınlamasını engellemek için ekonomiyi toptan kapatmanız gerekiyor. O kadarı da olmaz umarım.