İktidar iki yanlışta ısrar ediyor.
Birincisi İstanbul seçimlerini iptal ettirmek çabası, diğeri CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimini “haklı” nedenlere dayandırma gayretidir.
Her iki konudaki ısrarın hukukta ve toplumda bir karşılığı yok.
İstanbul seçimini CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun hakkıyla kazandığı ve görevine başladığı biliniyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının da planlı, programlı bir linç girişimi olduğu da bütün çıplaklığıyla ortada duran bir gerçek.
AK Parti’nin bu iki gerçeği tersine çevirme konusundaki çabalarının sonuç vermesi mümkün değildir.
İSTANBUL SEÇİMİ
31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde AK Parti, İstanbul ve Ankara dahil 11 büyük kentin belediye başkanlığını kaybetti. İstanbul ve Ankara seçim sonuçlarını değiştirmek için seçim kurullarına yapabileceği bütün itirazları yaptı. Ankara’da seçim sonucunu kabullenmek zorunda kaldı. Ancak İstanbul seçimini CHP’nin kazandığını hâlâ kabullenmek istemiyor. Bu sonucu içine sindirmekte zorlanıyor.
AK Parti, İstanbul seçim sonucunu yeniden sayımlarla değiştirmek için çok çaba gösterdi. Bazı ilçelerde sandıklar üç kez sayıldı. Sonuç değişmedi, Ekrem İmamoğlu’nun sandıktan galip çıktığı defalarca kanıtlandı.
AK Parti, şimdi ise İstanbul seçimin iptila için yaptığı başvurunun sonuçlanmasını bekliyor. Bu son başvuruda zihinsel engellilerin oy kullandığı ve sandık kurullarının yasaya aykırı oluşturulduğu iddiası yer alıyor.
Seçimlerde sonucu değiştirecek sayıda, tıbbî raporu mahkeme kararıyla onaylanmış zihinsel engelli kişinin oy kullanmadığı ve her seçimde banka çalışanlarının mülki amirin ataması ve YSK’nın onayıyla görev aldığı biliniyor.
Esasen Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) daha önceki kararları doğrultusunda bu itirazları gündeme bile almadan reddetmesi gerekiyordu. Ancak YSK üzerinde o kadar ağır bir baskı var ki, Kurul, itirazları inceleme kararı aldı ve seçim kurullarına havale ederek, incelenmesini talep etti. YSK’nın bu kararı, sonradan kendisine yöneltilecek eleştirilerin önünü kesmek içindir.
Seçim sonucunun değişmediği ilân edildiğinde,YSK’nın iktidar cephesine eleştirecek bir konu bırakmak istemediği anlaşılıyor.
Hukuki gerçekler ortadayken, YSK’nın İstanbul seçimini iptal etmesi çok zordur. Böyle bir karar alması demokrasiyi koruma göreviyle bağdaşmaz ve çok ciddi tartışmalara yol açar.
İktidarın İstanbul seçimini iptal ettirme çabası sonuç verirse, bu sonuç iktidar için ağır sorumluluk ve ekonomi alanı başta olmak üzere önemli sorunlar doğuracaktır.
KILIÇDAROĞLU’NA SALDIRI
İktidarın yanlışta ısrar ettiği ikinci konu CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı haklı göstermek için gerekçe üretme gayretidir.
Kılıçdaroğlu’na “sen Çubuk’a şehit cenazesine gidersen yumruğu da yersin” demeye getiren iktidar açıklamaları abesle iştigaldir. Şehit, bütün milletin şehididir. Şehit cenazesine katılmak her vatandaş kadar Kılıçdaroğlu’nun da görevi ve hakkıdır. Bir lider “şehit cenazesine niye katılıyorsun” diye sorgulanamaz.
Bu sorgu “az oy aldığın yere niye gidiyorsun” diye hiç yapılamaz. Şehit cenazelerini alınan oy oranına göre siyasi partiler arasında paylaştırmak, şehide ve bu millete yapılacak en büyük haksızlıktır. Çok tehlikeli bir yaklaşımdır.
Kılıçdaroğlu’nun güvenliğini sağlamakla görevli iktidarın bu linç girişiminden saldırganları değil Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tutması yapılacak büyük yanlışlardan biridir.
Kılıçdaroğlu’na “geçmiş olsun” demeyip, saldırganı “kahraman” ilân etmek, elini öptürtmek yanlışta ısrardır.
AK Parti, İstanbul seçimini kaybettiğini ve Kılıçdaroğlu’na yapılanın bir linç girişimi olduğunu kabul etmek zorundadır.
Çünkü gerçek budur.