Galiba, sadece, “savaşa hayır” diyenlerle Avrasyacıların kafaları net ya da “rahat” şu Ukrayna konusunda. Savaş karşıtlarının, haklı olarak bu karşıtlıklarında “savaşa yol açan” gerekçelere takılmamak gibi naif bir tutumları var. Anlıyor, sempatik buluyorum. Dünyayı Atlantik- Avrasya diye ikiye bölüp cepheleşmeyi körükleyen Avrasyacılar da “meseleyi çözmüş” durumdalar. Avrasyacı çevrelerin cılız da olsa çıkardıkları seslerinden başka bir şeyi yok aslında. Rusya’da küçük bir kesimin “Büyük Rusya” hayaline dönük olarak savundukları gerici bir “doktrin”dir bu. Bizde de bunun sözcülüğünü üstenmiş bir yapı var, malum. Rusya’nın, Çin’in, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) tamamen karşı olduklarını da belirtelim bu Avrasyacılığa.
Her iki kesimin bireyleri “ara tonları” görmemeyi seçtikleri için elbette “rahatlar”. Kuşkusuz savaşa karşı olan biriyim ancak karşıtlığımı sürdürürken savaşa yol açan nedenleri, savaşı haklı göstermek için değil, asıl sorumluyu işaret etmek için, hem de defalarca söylemekten yanayım. Çünkü Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında her şeyin Rusya’yla başlatılıp, Rusya’yla bitirilmesi adil bir tutum değil.
Rus tehdidi olsaydı
“Karşısındakiler ne yaparsa yapsın saldırmamalıydı” demenin elbette cazip bir tarafı var. Ancak bu cazibe, Rusya’nın güvenlik endişelerini yıllardır körükleyen ABD ile Batılı müttefiklerinin bu savaşa yol açtığını görmeye engel olmamalı. Hiç kimse Ukrayna’nın bir Rus tehdidi altında yaşadığını iddia edemez, öncelikle. Çünkü böyle bir tehdit olsaydı Ukrayna’da Rusya yanlısı Yanukoviç, ABD/AB işbirliğiyle bu kadar kolayca devrilmezdi. Donbas bölgesinde binlerce Rus Ukrayna güçlerince (çoğu Nazi) öldürülmezdi, Avrupa’nın başka bir ülkesinde görülemeyecek kadar açık, meşru Nazi örgütleri cirit atmazdı. SSCB dağıldıktan sonra, yine ABD/AB kışkırtmasıyla, son derece gülünç Mikail Şaakaşvili iktidarında Gürcistan’la çatışma dışında Rusya’nın tehdit (!) ettiği eski bir Sovyet Cumhuriyeti yok. Buna, birkaç gün öncesine kadar Ukrayna da dahildi. AB yetkililerinin 2014’de Kiev’de Maidan (Meydan) gösterilerine katılıp, Rusya karşıtı konuşmalar yapmasına bile sadece kınamayla cevap verdiğini unutmamak gerek Rusya’nın.
ABD/NATO durmuyor
Silaha başvuran Rusya’dır ama onu silaha zorlayan ABD/AB’dir. Üstelik bu güçler doğru durmuyorlar hala. 60 yıldır NATO’ya üye olmayan, yani buna 60 yıl boyunca ihtiyaç duymayan Finlandiya’nın, tarafsızlığıyla bilinen, bugüne kadar herhangi bir Rus tehdidi aldığını da duymadığımız İsveç’in NATO üyesi yapılmak istenmesi masum değildir.
Ama tüm bunlara rağmen Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahaleye gerek kalmadan da yapabilecekleri vardı. Moskova, Rusya’nın Avrupa’ya enerji naklinde önemli bir istasyon olan Ukrayna’yı bu yöndeki projelerden uzak tutarak üzerinde baskı yapabilirdi. BM mekanizmalarını devreye sokarak ülkede yaşayan Rus asılılara yönelik Nazi saldırılarına karar çıkartabilirdi. Nihayet Ukrayna’yla saldırmazlık içeren anlaşma yapabilirdi. Ukrayna’nın Minsk Süreci’ne ilişkin sözlerini tutmamasına rağmen yine de bu yollar zorlanabilirdi.
Rusya, tam 35 yıllık bir sabrın patlaması sonucu, Putin’in Ukrayna’ya “tarihten çıkardığı sağcı bir yorumla” yok sayan sözleri eşliğinde saldırmakla bu 35 yıllık süreçte mücadele ettiği kışkırtmayı unutturdu. Şimdi “masum insanları” bombalayan ülke durumundadır. Masumların öldüğü de elbette doğrudur. Üstelik, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı karşısında yukarıda sözünü ettiğim iki kesim dışında, Rusya’nın müttefiki olan ülkelerin de desteği “güçlü” değil.
Çin’den AB’li, NATO’lu açıklama
Çin bunlardan biri. Çin Devlet Konseyi Üyesi, Dışişleri Bakanı Wang Yi 26 Şubat'ta yaptığı açıklamada, Çin'in Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Avrupa Birliği'nin (AB) Rusya ile güvenlik diyaloğunu yeniden başlatmasını desteklediğini söyledi. Yani Ukrayna yerine NATO’yla AB’yle başlatılmasını istediği bir diyalog bu. Tabii ki, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’ya yaptırımlara karşı çıkan Çin sorunu yaratanların bu kurumlar olduğunu biliyor. Ama Wang’ın “Çin, Avrupa kıtasında kalıcı barış ve istikrarı sağlamak için dengeli, etkili ve sürdürülebilir bir Avrupa güvenlik mekanizması oluşturmayı amaçlayan diyaloğu sürdürmelerinde NATO, AB ve Rusya'yı desteklemektedir” demesi dikkat çekicidir. Çin için NATO ile AB diyaloğun sürdürülmesi gereken kurumlardır. Çin'in Ukrayna'ya Putin gibi yaklaşmadığı, “Ukrayna diye bir ülke” olduğunu kabul ettiği de ortada.
Küba da önceki gün “devrimci hükümetin açıklaması” başlığı ile yaptığı açıklamada “Rusya Federasyonu'nun ABD ve NATO karşısında haklı talep ve haklı iddialarını dikkatle görmeden, Ukrayna'daki mevcut durumu titizlik ve dürüstlük içinde dikkatle incelemek mümkün değildir” denildi. Açıklamanın en dikkat çekici tarafı “Küba’nın uluslararası hukuku ve uluslararası normları tüm gücüyle desteklediği biliniyor” ifadesi. Burada Rusya’ya da bir anımsatma olduğu açık.
Rusya’yı desteklediğini duyuran Vietnam’dan yapılan açıklama da dikkat çekici bir taraf var. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün, "savaşan tarafları çatışmalara son vermeye, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne ve uluslararası hukukun temel ilkelerine uymaya, güç kullanmaktan sakınmaya, halkları korumaya, barışçıl bir çözüm için yola diyalog ile devam etmeye, bölgede ve dünyada barışın, güvenliğin, istikrarın ve işbirliğinin sürdürülmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz" sözleri Rusya’ya verilen desteğin özel olarak Ukrayna’ya saldırıya olmadığı belli.
Gerekçelerinde haklı da olsa Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına Moskova’yla dost ülkelerden de tam bir destek yok görüldüğü gibi. Ama ezberleri olanların işi kolay. Onlar için “ara tonlar” yok. Nasyonal sosyalist molla, Moskova bile böyle demezken “Rusya Ukrayna’ya silahla barış götürdü” diyebiliyor. Kafalar karışık, görüldüğü gibi.
Ukrayna’yı, Rusya’yı kuşatmada paravan olarak kullananlar ateşle oynamaya hala devam ediyorlar. Ukrayna’nın AB’ye alınması sürecinin hızlandırılması ateşe körükle gitmek demek.
Kafalar karışık ama net olan bu.