Hayat bir simit

.

“Yok öyle 25 kuruşa simit”.
Hayatına simit satarak başlamış, siyasetçi olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ilk kükreme dönemlerinde “çay-simit” hesapları ile sivrilmiş bir liderin, sadece kendi tarihinin değil; Türkiye siyaseti tarihine geçecek bir cümle.
Türkiye coğrafyasının hiçbir yerinde 25 kuruşa değil simit, herhangi yiyecek bir şey kalmamasından mı başlayalım?
Belediyelerin borçlarından dem vurup, onları eleştirmeyi hedeflerken; yerel yönetimlerin ucuz yiyecek-içecek satışı gibi halkın yararına işler yapmasını engelleme tehdidi asıl kime yapılıyor-ona mı bakalım?
Bir ülkenin lideri, tek cümlede halktan kopukluğunu ve kendi öyle istediği için, halkın menfaatini engellemekten hiç çekinmeyeceğini nasıl olup da bu kadar başarılı biçimde anlatabilir?
Oysa 30 yıl önce, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, aynı lider; tüm gençliği, enerjisi ve “karizmatik” konuşma tarzıyla, gittiği yerlerde simit hesabı yaptırıyordu. Asgari ücretle çay-simite talim etmenin bile güçlüğünü, imkansızlığını dile getirerek iktidarı eleştirdiği bu konuşmalara da, “öncelikle kadınlara” hitap ederek başlıyordu. Kadınlar, “mutfaktaki yangını”, mutfak hesabı üzerinden geçim zorluğunu en iyi bilenlerdi…
Yine kendisinin dediği gibi: “Nereden nereye…”
Mantıklı mı peki belediyeleri, AK Parti’nin kendisinden de eski bir tarihi olan “borçlar” meselesi üzerinden sigaya çekmek, tehdit etmek ve hatta tehdidi hayata geçirip, belediyeleri parasız bırakmak?
Gayet düz mantıkla bakınca: belediyeler parasız kalınca, halka hizmet götüremez hale gelirler. Hizmetsizlikten rezil olan halk, belediye başkanlarına bilenir. İlk önlerine gelen yerel (ve hatta genel) seçim sandığında da, acısını bu belediyeleri yöneten partilerden çıkarır. Hatta; yerel yönetimlerle merkezi yönetimin aynı partiden ve/veya ittifaktan olması gerektiğini dile getirip duran iktidar da, seçimlerden zaferle çıkarak ödüllendirilir.
Öyle mi olur acaba?
Yoksa, şöyle de olabilir mi?
-Ekonomik krizde canı burnunda yaşayan halk, “Yok öyle 25 kuruşa simit” cümlesinin ardında kendisine ucuz bir lokmayı haram gören bir iktidar zihniyeti ile karşı karşıya mı olduğunu düşünür?
-İktidar tarafından, halkın rızkının en temel sembolü olan simitten dahi mahrum bırakılmaya çalışıldığını mı düşünür?
-“Belediyelerin ödeneksiz bırakılıp halka hizmet ettirilmemesini” acaba iktidarın, halkın ne yaşadığını hiç mi umursamadığının işareti olarak mı algılar?
-AK Parti’den borçlu belediyeleri devralan muhalefet partilerinden yerel yönetimler; söz konusu borçların, hangi ihaleler, hangi savurganlıklar yapıldığını o ilçe, o ildeki seçmenlere döne döne anlatır mı yoksa? Tam da, 31 Mart yerel seçimleri sonrası el değiştiren AK Partili belediyelerdeki israf konusu sönümlenmişken, bir dahaki yerel seçimlere kadar hafızalara iyice kazınacak hale mi dönüşür?
-“Madem illa ki de, merkezi yönetimle yerel yönetimin aynı olması gerekiyor; o zaman iktidarı değiştirip, bir de muhalefeti mi denesek?” noktasına mı getirir?
-Ödeneğini kestiği belediyeleri, çözüm üretmek için birbirleri arasında dayanışmaya; fiili olarak “Türkiye İttifakı”nı seçimler öncesinde oluşturmasına mı neden olur?
-Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, ülkenin dört bir yanındaki yerel yönetimlere çözüm üreten ve onların haklarını savunan bir “kahraman” haline mi getirir?
Mücadele birleştirir ve diri tutar; bunu da aslında en iyi Erdoğan ve AK Parti’nin “yükseliş dönemlerinde” yaşadıklarından bilmesi lazım.
Ama hayat simit gibi bir çember; yuvarlak döngülerden biri bitiyor. Ve yenisi başlıyor…
Herkesin bir vakti; dönemi var.
Simit hesabıyla başlayan dönemler de, simit hesabı bile yapamayarak bitişe gittiğinin işaretini verebiliyor.

Siyaset Haberleri