Hamas lideri İsmail Haniye’nin İsrail tarafından yapıldığı çok açık olan bir suikastle öldürülmesinden sonra, Hamas’ın geleceğine ilişkin çeşitli senaryolar dile getiriliyor. Hepsi de örgütün ayakta kalıp kalamayacağına ilişkin iddialar içeriyor. Haniye’nin, görevini bir süre önce, hareketin stratejik beyni Yahya Sinwar’a devrettiği anımsanırsa, Hamas’ta liderlikte bir aksama olacağını, bu suikast yüzünden örgütün biteceğini söylemek pek gerçekçi değil.
Kolektif bir liderlik tarzı olan Hamas’ın, Haniye’nin ölümüyle sarsılsa bile faaliyetlerini aksatacak bir yara aldığı söylenemez. Bu nedenle son gelişmeler ışığında Hamas’tan çok Hizbullah’ın üzerinde durmak daha doğru olur. Önce Ocak ayında Hamas Siyasi Büro Şef Yardımcısı Salih Aruri’nin, önceki gün de Hizbullah komutanlarından Fuad Şükür’ün Beyrut'ta öldürülmeleri bir arada düşünülürse olan bitenden en çok Hizbullah’ın etkileceğini söylemek mümkün.
İşgal altındaki Golan Tepeleri'nde bulunan Mecdel Şems'e yapılan bir saldırıda 12 çocuk katledilmiş, İsrail olaydan Hizbullah’ı sorumlu tutmuştu. Hizbullah’ın ilgisi olmadığını duyurduğu olay, İsrail hükümetine mevcut çatışma parametrelerini genişletme fırsatı sundu. Beyrut’un güney banliyölerinde, yani Hizbullah’ın kalbinde Şükr'ün öldürülmesi de iki taraf arasındaki angajman kurallarını yeniden değiştirdi.
Mevcut angajman kuralları şuydu: Çatışma genellikle her iki tarafın sınır bölgesiyle sınırlıydı. İsrail ne zaman bu parametrelerin ötesine saldırsa, daha geniş bir savaşa meydan vermemek için Hizbullah İsrail’deki bir askeri üssü hedef alıyordu. Bu parametreler özellikle Şükr’ün öldürülmesi, Golan Tepeleri’nde de sözkonusu saldırının gerçekleşmesi yüzünden değişmiş oldu.
Şimdi Hizbullah İsrail’e yanıt vermesi gereken bir durumda. Şükr’ün öldürülmesi, Aruri’nin Ocak ayında öldürülmesinden sonraki ikinci saldırıydı. Hizbullah yine çatışmayı büyütmemek için İsrail kentlerine saldırmaktan kaçındı. Ama şimdi, kendi topraklarında altı ay içinde iki saldırıyla muhatap oldu Hizbullah. Bu durum İsrail’in “dilediği zaman” Lübnan’ı vuracağını ortaya koyuyor bu da Hizbullah için yeni angajman kuralını belirlemiş oluyor.
Ocak ayındaki saldırının aksine ikinci saldırıda ölen bir Hizbullah komutanı. Hizbullah’ın buna karşılık vermemesi kolay değil. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah “üzerinde çalışılmış" bir karşılık vermeyi düşündüğünü duyurdu zaten. Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'nin İran topraklarında öldürülmesi, Tahran'ın da doğrudan bir yanıt vermesini gerektirecek. Nisan ayında İran'ın saldırısı Lübnan'da bir gerilimi tetiklemiş, Hizbullah yeni silahlar, taktikler kullanmaya başlamıştı. Bu durum Haniye'nin öldürülmesine İran'ın doğrudan karşılık vermesi beklentisiyle şimdi de gerçekleşebilir.
Mecdel Şems saldırısı, Hizbullah yapsın ya da yapmasın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için büyük bir fırsat oldu. Bilindiği gibi Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki İsrailli rehinelerin serbest bırakılması için Hamas'la bir anlaşmaya varılması konusunda ülke içinde büyük bir baskıyla karşı karşıya. Hem Hizbullah hem de İran'la gerilimi tırmandırmak ya Netanyahu'nun iç baskıdan kurtulmasına yardımcı olabilir.
Hizbullah, İsrail'in herhangi bir noktasına ulaşabilen füzeleri, insansız hava araçlarıyla Hamas'tan daha güçlü bir ateş gücüne sahip olmakla kalmayıp, örgütün Levant ile Yemen'deki bölgesel müttefikleri de yardımına koşarak savaş yorgunu İsrail için çatışmanın maliyetini artırabilir.
Ancak böyle bir çatışmada en çok kaybedecek olan Hizbullah olacaktır. Çünkü örgüt, geçen yıl 8 Ekim'de İsrail'i baskı altına almak ama topyekûn bir savaşı tetiklememek üzere tasarlanmış sınırlı saldırılarla çatışmaya katılmıştı. Bu ihtiyatlı çatışma parametrelerinin Hizbullah'a pahalıya mal olduğu, Lübnan tarafında yüzlerce savaşçı, komutan iile sivilin öldürüldüğü, İsrail'in ise birkaç düzine asker, sivil kaybettiği kanıtlandı.
Hamas’tan çok Hizbullah’ın işinin zor olmasının nedenleri bunlar.