Demokrasilerde iktidarlar halktan topladıkları vergilerle kamu hizmeti görürler.
Bunu yaparken harcadıkları her kuruşun hesabını da verirler. Toplanan vergilerin nereye harcandığı idare ve yargısal denetime açıktır. Nihai denetimi de parlamento yapar. İktidarlar harcadıkları paraların hesabını halka verirler. Özgür basın bu hesabın verilmesinde halk adına denetleyici görev yapar.
İktidarlar topladıkları vergileri yine halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve refahını artırmak için, bütçe kanunundan aldıkları yetkiyle kullanırlar. Bütçe yılı bittiğinde de hesabı parlamentoda verirler.
Bir şeffaflık ve hesap verebilirlik rejimi olan demokrasiler böyle işler.
Ancak uzun bir süreden Türkiye’de sistem böyle işlemiyor.
İktidar denetim altında değil. İdari denetim mekanizmaları iktidar tarafından etkisiz hale getirilmiş durumda. Yargısal denetim ise kağıt üstünde duruyor ama fiilen işlemiyor. Parlamento denetimi de iktidar çoğunluğu nedeniyle yok denecek kadar etkisiz.
Devlet ihaleleri şeffaf ve rekabete açık değil. Siyasi iktidarın tercihine göre ihaleler dağıtılıyor. Özelleştirmeler de yine siyasi otoritenin işaret ettiği kişi veya şirketlere veriliyor. Bu işlemler yapılırken kamu yararı değil ihaleyi alan şirketin yararı gözetiliyor. Alt yapı yatırımları, gelecek nesilleri de dolar üzerinden borçlandıran bir sistemle maliyetinin üç katına, beş katına, 25/30 yıllık ödemelerle, on katına maliyetlerle yapılıyor.
Bu ödemeler ise halkın parasıyla karşılanıyor.
Bunun hesabını veren de soran da yok.
Devlet sanki bir özel şirketmiş gibi yönetiliyor.
Halkın parasının nasıl çarçur edildiği, milletin nasıl soyulduğu konusunda en çarpıcı örneklerden biri Telekom’un özelleştirilmesi oldu.
İktidarın çok büyük özelleştirme başarısı diye sunduğu Telekom, dönüp dolaşıp devlet tarafından milletin parasıyla satın alındı. Arada olan yine halka oldu.
Türk Telekom, Hariri ailesine ait Suudi Arabistan bağlantılı Oger şirketine 6,5 milyar dolara satılmıştı. Bu özelleştirme ilgili bakanların katıldığı şaşaalı bir törenle duyuruldu.
Telekom satıldığında kasasında 2 milyar dolar vardı.
Özelleştirildiği 2005-2015 yılları arasında 14 milyar dolar kâr etti. 2016 yılına kadar 12,6 milyar dolar temettü dağıtıldı. Bu dağıtımdan Oger şirketi 7 milyar dolar aldı.
Oger, Türk Telekom’u 6,5 milyar dolara almıştı. İlk 1,4 milyar dolarlık peşin ödeme ile 600 milyon dolarlık ilk taksiti ödedi. Diğer taksitleri ödemedi.
6,5 milyar doları ödemeden 7 milyar doları almıştı. Bu arada Oger Türk Telekom’u borçlandırmaya, içini boşaltmaya başladı. 2016 yılı sonunda Telekom’u 3,5 milyar dolar borçlandırmıştı.
Özelleştirme parasını ödemeyen, yurt dışında para arayıp bulamayan Oger’e, Türk bankaları, siyasilerin “tavsiyesine” uyarak 4,7 milyar dolar borç verdiler. Vermek zorunda kaldılar desek daha doğru olur.
Oger Türk bankalarına olan borcunu da ödemedi. Hep devlete hem Türk bankalarına borç takarak ve içi boşaltılmış Türk Telekom’u ortada bıraktı.
Borç veren Türk bankaları kendi aralarında bir şirket kurup Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini aldılar. Böylece Telekom bankaların oldu.
Bu işlemlerden kârlı çıkan Oger’in sahibi Hariri ailesiydi. Türk Telekom’un parasını ödememiş, ödeyecekleri paradan gazla temettü almış, üzerine Türk bankalarından kredi kullanmış ama geri ödememiş ve şirketin içini boşaltıp milyar dolarları götürmüşlerdi.
İktidar, Varlık Fonu’ndan 1 milyar 650 milyon dolar ödeyerek alacaklı bankalara ait yüzde 55 hisseyi satın aldı. Böylece Türk Telekom, içinde 2 milyon dolarla özelleştirildiği 2005 yılından sonra dönüp dolaşıp borç batağında bir şirket olarak yeniden devletleştirilmiş oldu.
Oger borçlarından kurtuldu, götürdüğü milyar dolarlar yanına kâr kaldı. Hariri ailesi Türkiye’de baş üstünde tutulmaya devam etti.
Oger’e mecburen borç veren Türk bankaları zararlarının bir kısmını karşıladı.
Zararı halkın parasıyla Türk Telekom’u geri alan devlet üstlendi.
Arada halk soyulmuş oldu.
Türk Telekom örneğinin gösterdiği gibi Türkiye’deki özelleştirmelerin çok ciddi biçimde masaya yatırılması ve halkın ödediği vergilerin nerelere harcandığının ortaya çıkarılması gerekiyor.
Muhalefetin yoğunlaşması gereken bu özelleştirmeler olmalı.