Hadi gelin Özgür Özel’e saldıralım!

Ayşenur Arslan yazdı: Hadi gelin Özgür Özel’e saldıralım!

Tam da bugün yapılması gereken şey bu: Özgür Özel’e saldırmak. CHP’ye vurmak. İmamoğlu ile Yavaş’ın kafalarını tokuşturmak.

Çünkü neden?

“* Neden olmasın!”

* CHP’ye ve genel başkanına saldırmak her zaman güvenlidir. En fazla sitem ederler!
“* İktidar cephesine laf etmekse, Saray’a yakın / uzak her yazıyı, her kanaat önderinin beyanını okumayı.. Kafa yormayı.. Hafıza tazelemeyi.. Dünya ve bölge tarihine hakim olmayı gerektiriyor. Zor iş yani!”

Memleketin ve medyanın hali bu kadar trajikomik.
Düşünün, iktidar “ne açılımı ulen.. açılın bakiim” repliği ve Cüneyt Arkın tekmesiyle Esenyurt’a hamle etmiş. Başkanını şafak baskını ile yatağından alıp mahkemeye, oradan Silivri’ye göndermiş.

Dönüp medya ne diyor diye bakıyorsunuz.
Şaşıracak şey yok! Saray medyası ELBETTE Saray’dan iletilen metni çevirip duruyor.
Kendisini muhalif saflarda gören kimi ekranlarda, köşelerde ise -nasıl yani!!!- CHP tartışılıyor: “CHP de vaktiyle ne yanlışlar yaptı.. Dokunulmazlıklardan tutun mühürsüz pusulalara nelere göz yumdu…”
Doğru mu. Evet! Peki sırası mı?
Sahiden iktidarın sivil darbesi sizin oralardan seçilmiyor mu?
Mesele o gün / bugün sahiden de bu mu?

Haftalardır değil, aylardır yazıyorum.
Dünya çok ciddi bir altüst oluş halinde.
Bundan en çok etkilenecek ülkelerin başında geliyoruz.
TİM Başkanı bir röportajda “ülke batıyor” dedi. Daha sesi uyduya yeni ulaşmıştı ki düzeltme yaptı: “Sehven ülke batıyor dedim, firmalar batıyor.
Ne rahatladı ama içimiz!
Olsun canım! Firmalar batsın.. Batmak üzere olan tası toprağı alıp Mısır’a falan gitsin.. İnsanlar işsizler ordusuna katılsın.. Yeter ki Erdoğan ve “ordusu” var olsun!

Ekonomi bu hallerdeyken.. Yüzde 50 civarında enflasyona “MÜJDE” diyoruz ya..
Dış politikayı Bilal’in ilkokul ödevine benzeten Reis’e “DÜNYA FATİHİ” muamelesi yapıyoruz ya..
Bakın olaylar nereye gidiyor.

* Bizzat Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan dinledik: Esad meğer Erdoğan ile görüşmeye hazır değilmiş!

* Bu açıklama üzerine Putin’in Erdoğan’ı kapısında dakikalarca beklettiğini hatırlamıştık ki.. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov küttedenek kroşe çıkarttı: “Ukrayna savaşında Türk silahları Rus askerlerini öldürmek için kullanılıyor.”

* Başını Rusya, Brezilya, Hindistan’ın çektiği Brics kulübüne alınmadık. Son Esenyurt ve akabinde gelen 3 belediye baskını AB’nin siyasal / finansal kapılarını kapattı.
Türkiye yapayalnız kaldı.

Hem de içinde bulunduğumuz bu çalkantılı günlerde.
Ve biz bu sivil darbeye karşı CHP’yi, genel başkanlarını, belediye başkanlarını konuşacağız öyle mi!

Lafım sadece medyaya değil. Cumhuriyet’i savunduğunu söyleyen herkese.
Neredesiniz?
Hadi alanlara gitmiyorsunuz.. Hiç değilse sosyal medyada kar topunu çığa çevirmeyi sağlasanız.
Memleketin sahipsiz olmadığını gösterseniz..
Bırakın artık oturduğunuz yerden -üstelik bu karanlıkta hiç günahı olmayanları hedef alarak- atıp tutmayı..

“Karanlık” demişken; Ankara’nın üstüne -henüz pek konuşulmayan- kapkara bir pusun çökmeye başladığının farkında mısınız?
İpucunu veren, eğer “DERİN DEVLET” diye bir yer varsa orada ikamet eden Mümtazer Türköne oldu.

Hatırlamayanlar için bir not; Zaman’da yazıyor diye bir süre Silivri’de ikamete mecbur edilmişti de.. Devlet Bahçeli’nin “adını vererek” talep etmesiyle tahliye olmuştu.
Sonrasında Bahçeli’ye kritik konularda danışmanlık yaptığı söyleniyor. Hatta Öcalan projesinin onun fikri olduğu iddia ediliyor.

Türköne, dün, zehir zemberek bir yazı kaleme aldı. Bahçeli’nin Esenyurt darbesinden haberi olmadığını ima etti. Bununla kalmadı, vites büyütüp Erdoğan’ın “DEMOKRASİNİN İFFETİNE DOKUNDUĞUNU” yazdı.. Ve vitesi biraz daha büyütüp yazısına manidar bir seçimle şu başlığı attı:

“DEVLET HÜKÜMETE KARŞI”.

Yazının bütününü okuduğunuzda DEVLET Bahçeli’ye nasıl temenna ile mesajlar gönderdiğini fark ediyorsunuz.
Erdoğan için söylediklerine bakınca da..
“Ankara’nın üstündeki pus” ile neyi kastettiğimi anlıyorsunuz.
“Erdoğan’ın her seferinde başarılı olmasının sebebi, amacı için her yolu mübah görmesi; Türkiye’nin en yakıcı gündemlerini bile araçsallaştırması. Hükümet ediyor ve bütün araçlara hükmediyor. En kötüsü, tarihin tekerrür edebileceğini, toplumun balık hafızalı olduğunu düşünüyor. Ve büyük bir hata yapıyor. Kendisini var eden, iktidarına meşruiyet sağlayan en kutsal aracı, seçim sandığını, yani demokrasiyi sistematik bir şekilde karşısına alıyor. Bindiği dalı kesiyor. Sandıktan çıkan yerel yönetimleri, hükmetme araçlarını kullanarak görevden alıyor ve demokrasinin iffeti konusunda kendi iktidarını da tüketecek bir tartışmaya kapı açıyor. “Önce de oldu, ne farkı var?” demeyin. Bu sefer farklı.

Bu tartışma: “Sandıkla gelen sandıkla gider” düsturuna karşı, “seçimle gitmezlerse” endişesine çanak tutan tasarruflar değil. Bu nokta önemli. Kayyım siyaseti muhalefeti güçlendirecek ve iktidarın arkasındaki halk iradesinden kaynaklanan meşruiyeti zedeleyecek, zayıflatacak tasarruflar. Ekonomik krizi de dikkate alarak sonucu açık-seçik görebilirsiniz: Kayyım siyaseti diktatörlüğün değil erken seçimin kapısını açar. Sokak şimdiden muhalefetin eline geçmiş vaziyette.”

Yazının son iki cümlesi, sevindirici bir öngörü olarak da okunabilir.. Kaostan beslenme şampiyonu MHP cephesinden bir tehdit / uyarı olarak da..

Her ne olursa olsun.. Hazır olmalıyız. Bu ülkeyi savunmak için ne yapabileceğimize kafa yormalıyız. Zira çıngar koptu kopacak!

Siyaset Haberleri