Sansür yasası yürürlüğe girdi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da yasa henüz yürürlüğe girmeden, Meclis’ten geçer geçmez başladığı “dezenformasyon bülteni” yayınlamayı sürdürüyor.
“Bu bir yalan haberdir” damgasıyla seçtiği bazı haberlerin “yalan” olduğunu ilân ediyor.
Hangi haberin doğru, hangi haberin yalan olduğu nasıl belirleniyor bilmiyoruz.
Ancak iktidarın işine gelmeyen haberlerin “yalan haber” damgası yiyeceği ve gerekli görülürse haberi yazan veya yayanın 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası alacağını tahmin etmek zor değil. Bu durum sosyal medyada çıkan haber, mesaj veya yorumlar için de geçerli. Bu mesajları beğenen veya paylaşanlar da aynı riski taşıyor.
Demokratik ülkelerde böyle bir sisteme yer olmayacağını tekrarlayarak devam edelim.
Haberden gazeteci sorumludur.
Haberi bulur, doğrulatır ve çalıştığı kuruma verir.
Haberi doğrulattıktan sonra yayınlatmak gazetecinin sorumluluğundadır.
Demokrasilerde bir kamu kurumunun haberleri “doğru”, “yanlış” diye sınıflandırmak
gibi bir görevi yoktur.
Eğer haber yanlışsa, mevcut sistem düzeltmek için gerekli mekanizmaya sahiptir.
Yanlış haberin muhatabı önce düzeltme gönderir. Gazetecilik etiği bu düzeltmeyi yayımlamayı gerektirir. Düzeltme yanlışsa karşı bilgi ve belgeleri de yayımlayabilir.
Eğer düzeltme yayımlanmamışsa, bu kez tekzip kurumu devreye gider. İlgili kişi veya kurum mahkemeye başvurur. Tekzip kararı aldırır. Yayın organları tekzip kararını yayımlamak zorundadır. Ayrıca haberin konusu olan kişilere karşı suç işlenmişse bunun cezasını yine yargı verir.
Demokratik hukuk sistemine sahip ülkelerde yürüyen sistem budur.
Bir kamu kurumunun, bazı haberleri yalan diye damgalayıp yayınlaması, o haberlere erişim yasağı getirilmesi, yazanların hapse atılması ağır bir sansür ve anti demokratik bir sistemdir.
Haberler üzerinde siyasi otoritenin veya siyasi otoritenin tayin ettiği kamu kurumunun denetimi kapalı rejimlerde olur.
Bir olayın, durumun veya bir sözün haber değeri taşıyıp taşımadığını gazeteci bilir. Onu doğrulatmak da görevidir.
Tabii gazeteci bu kararını kafasına göre vermez.
Gazetecilik ilkelerine göre verir.
Bir olay, durum veya söz, gazeteciliğin genellik, aykırılık, popülerlik gibi ölçülerine uyuyorsa yüksek haber değeri taşır. Buna devlet memurları değil gazeteciler karar verir.
Bir olay veya konu toplumun genelini ilgilendiriyorsa haber değeri yüksektir.
Bir olay veya durum hayatın olağan akışına aykırıysa haber değeri yüksektir.
Bir olay, durum veya konuşma siyasi veya değil popüler kişilerle ilgisiyle haber değeri taşır.
Gazeteciler olaylara böyle ölçülerle yaklaşır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Günümüz teknolojisi bir de “yurttaş gazeteciliği” olarak tanımlanan yeni bir haber verme sistemi yarattı. Yurttaşlar da tanık oldukları olayları, bir durumu sosyal medyada görüntülü veya görüntüsüz haber olarak paylaşıyorlar. Bu tür haberlerde de önemli olan doğruluktur. Nitekim dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok doğru haber sosyal medya sayesinde kamuoyuna ulaşıyor.
Sansür yasasından anlıyoruz ki hangi haberin doğru, hangi haberin yalan olduğuna, hangi haberin toplumu endişeye sevk edeceğine, nefret duygusu yaratacağına siyasi iktidar karar vermek istiyor.
İşine gelmeyen gerçeklerin toplum tarafından bilinmesini istemiyor.
Zaten var olan sansür ve otosansürü daha da ağırlaştırmak istiyor.
Sosyal medyada beğenme ve paylaşımı bile cezaya bağlayarak, gerçeklerin yayılmasını önlemek istiyor.
Bu yasayla gerçekleri gizleyip, onları haberleştirenleri cezalandırıp, otosansür yapmalarını sağlayıp seçime dikensiz gül bahçesinde gitmek istiyor.
Tıpkı dünyada demokrasiden uzaklaşmış, otoriter ülkelerde olduğu gibi.